Balyoz Davası 26. Celse Duruşma Tutanağı – 21 Mart 2011

23 Nisan 2011

Duruşmalar, GENEL

26. celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın.

Bu duruşmada Avukat Celal Ülgen savunma yapıyor. Savunmanın ardından Çetin Doğan’ın çapraz sorgusu başlıyor ve sanık müdafileri sorularını yöneltiyorlar.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

92 Yorum “Balyoz Davası 26. Celse Duruşma Tutanağı – 21 Mart 2011”

  1. drunkenknight Says:

    Sayın Başbakan,

    Basın özgürlüğü ve tutuklu gazetecilerle ilgili Türkiye’de yaptığınız değerlendirmeleri yurtdışına da taşıdınız.

    Artık sınır tanımıyorsunuz.

    Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmanızı siz ve etrafınız şöyle yorumladı:

    “Dik durduk…”

    Fransızlar, tutuklamaları, basın özgürlüğünü, yüzde 10 barajını soruyor ve siz dik duruyorsunuz!

    Aile reisi evde terör estiriyor, huzur bırakmamış; komşular, “bizim mahallede böyle şeyler olmaz” deyince hepsine çıkışıyor, “size ne” diyor, “haddinizi bilin” diyor, “bir daha bana laf ettiğinizi duymayayım” diyor, “tepemi attırmayın, yoksa siz de payınızı alırsınız” diyor…

    Bu duruş ne kadar dikse, sizinki de o kadar dik.

    Mademki Avrupa hiçbir şeyimize karışamaz, onlara bir şey sormayacaksınız; neden 2002-2006 arasında tonlarca AB paketini Meclis’e taşıyıp “Vallahi bunları biz değil AB istiyor, AB hükümet değil devlet politikası” dediniz?

    Yoksa AB’nin sizin açınızdan son kullanma tarihi doldu mu?

    ***

    Sayın Başbakan, Strasbourg konuşmanızda gazetecileri tutuklayan mahkemelerin bağımsız olduğunu söylediniz. “Türkiye’de yargı bağımsızlığı var” dediniz, ardından eklediniz:

    “Basılmamış kitapla ilgili soruşturmada yargıç bir yere ulaşmak istiyor. Bomba yapmak suçtur ama bomba yapımında kullanılan malzemeyi bulundurmak da suçtur.”

    Bu tablo gösteriyor ki, Türkiye’de yargı gerçekten bağımsız; hukuktan bağımsız! Yargı kendisini hukuktan ayırmış bağımsız şekilde karar veriyor.

    Hukuk yerine nereye dayanıyor?

    Yanıtı, sizin konuşmanızda.

    Kitap taslağı bomba malzemesiyse pekâlâ kalem füze, bilgisayar da topçu bataryası ya da füze rampası olabilir.

    Burada bir sorun var:

    Şiir bu malzemeler arasında nereye oturur?

    Türkiye’de terörle mücadele bir dönem sizin zihniyetinizle yapıldı. Kimyasal gübrenin patlayıcı yapımında kullanıldığı dikkate alınarak belli bölgelerde neredeyse yasaklandı. Ama o dönemde gübre bulunduran çiftçiler uyarılıyor, ihtiyaç fazlası olduğu düşünülürse el konuyordu. Demek ki, siz olsaymışsınız tüm çiftçileri terörist diye tutuklayacakmışsınız.

    Doğrusu yakışırdı!

    ***

    Sayın Başbakan,

    Konuşmanızda Avrupalı parlamenterlere, patrik seçimi için Lozan’ın ilgili maddesini deldiğinizi söylediniz. Siz Lozan Antlaşması’na Fransız olabilirsiniz ama sadece Türkiye’de değil tüm dünyada uluslararası hukukla biraz ilgili herkes bilir ki, Lozan Türkiye’nin tapu senedidir.

    Konuşmanızdaki itici üslupla Lozan’ı delici üslup birleşince şöyle bir yorum da yapılabilir:

    AB’de Türkiye’ye bakış parçalı. Bir kesim, “Türkleri severiz ama, Türkiye’de! İçimize almayız. Onlar bizim istediğimizi yapsın, özel bir anlaşmayla bize bağımlı olsun” diyor. Bu kesim sizden daha iyi başbakan bulamaz.

    Sayın Başbakan,

    Strasbourg konuşmanızı çok sevmiş olmalısınız ki, özellikle tutuklu gazeteciler ve malum dava ile ilgili konulara seçim beyannamenizi açıkladığınız toplantıda da değindiniz.

    Size yıllar önce, mahkemenin sürdürmekte olduğu değil, sonuçlandırdığı dava nedeniyle “Muhtar bile olamaz” dendiği için hâlâ kükrüyorsunuz ama bize, “Aday bile olamazlar” diyorsunuz.

    Eğer insanların onurlarıyla, özgürlükleriyle oynayarak bir yere varmayı düşünüyorsanız…

    Bir kâr elde etmeyi düşünüyorsanız…

    Bu kâr…

    Sahte kâr!

    Mustafa Balbay/Cumhuriyet

    Cevapla

  2. ihtimal Says:

    Eeee bakalim Mustafa Balbay kendisine gecilen bu kiyaga karsilik nasil bir guzellik yapacak 😉

    Cevapla

  3. ihtimal Says:

    Sayfa 11 de sanik avukati su sozu kullaniyor 🙂 “şüpheli veya sanıklar üzerinde ele geçmeyen bir CD’nin kanıt olarak kabul edilemeyeceğini,” . Simdi soru, golcukte bulunan belgeler nerde cikti? Illa hersey cetin doganin arka cebindemi tasinacak ??

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Vay canına… bu parlak zeka yorumu karşısında gerçekten nutkum tutuldu. 🙂 🙂 🙂

      Diyecek bir şey bulamadım… O yüzden şu andan itibaren CD’yi artık kanıt olarak kabul etmeye başlıyorum. 🙂 🙂 🙂 🙂

      Cevapla

      • fenerant Says:

        İhtimal, Hiç olmaz ise duruşma tutanaklarını okumuş, Tabi işine gelmeyen kısımlarını gör(E) memiştir.

        Cevapla

        • ihtimal Says:

          Beyler, Daha fazla hayal kirikligina ugramamaniz icin CDlerin gercekligini kabullenmeye baslayin bence Hic bir yargi kurumu askeriyenin tam kalbinden cikan bir belgenin sahte oldugunu dusunmez 🙂

          Cevapla

          • acracia Says:

            “Hic bir yargi kurumu askeriyenin tam kalbinden cikan bir belgenin sahte oldugunu dusunmez”

            Bu hic de bos bir laf degil aslinda. Pesinhukumlulugun yanlislikla itirafi diyelim.

            Cevapla

            • ihtimal Says:

              Bos veya dolu! Ama bu olaya arguman uretmek icin baya bir kivirmaniz gerecek!

              Cevapla

              • acracia Says:

                Itiraf edilmis bir sey varken, “kivirmak”tan bahsetmek gulunc.

                Cevapla

                • ihtimal Says:

                  Alooo Aloooo Uzay, Yer’den sesleniyorum 🙂 ”askeriyenin tam kalbinden cikan belge”diyorum anliyormusun ?????

                  Cevapla

                  • ccgursel Says:

                    Ihtimal,

                    Cetin Dogan’in avukati Huseyin Ersoz’un savunmasi sirasinda da hakimlerin masasinin ustunden sahte isimler yazan belgeleri iceren bir CD cikti. O zaman hakimler de mi suclu ve darbeci sana gore?

                    Bu soruya senin mantigindan hareketle evet diye cevap vermemiz lazim ihtimal. CD tam masalarindan ciktigina gore.

                    Sorudaki kinayeyi anladin mi yoksa biraz daha acmami ister misin?

                    Cevapla

                    • Olasılıksız Says:

                      Boşuna uğraşmayın…

                      ihtimal’in bu tür şeyleri “anlamak” gibi bir niyeti yok. O sadece kendisine cematince tebliğ edilenleri buraya aktarmakla mükellef. Kendisi yerine bu işleri yapanlar varken “düşünmesi” veya fikir üretmesi gerekmiyor.

                      Burada komik gerekçelerle abuk subuk fikirler dile getirerek kendini böyle bir duruma düşürme arzusunu anlayışla karşılıyorum. 🙂 Palyaçosuz sirk olmaz.

                    • Kemal Says:

                      sirk derken? 😉

                      Sevgiler.

                    • ihtimal Says:

                      Zaten hep bir sirkte oldugumuzu soyleyip durdum, degil mi Solmazcim. Ama palyaconun ben oldugundan emin misiniz 🙂 ?

                    • Olasılıksız Says:

                      Sayın Kemal,

                      Biliyorsunuz sirk deyince insanların ilgisini çeken akıl almaz numaraların sergilendiği gösteriler akla gelir.

                      Şimdi oratada gerçekten sergilenen akıl almaz bir oyun var. Bunun senaryosu iddianame olarak hazırlanmış. Her sirkte olduğu gibi tellaller var: Bangır bangır gösteride neler olacağını taraftar basında her gün duyuruyorlar.

                      Bu gösterileri ilgi ve merakla seyreden ve illüzyonlara hayran hayran bakan binlerce insan var.

                      Kafeslere kapatılmış arslanlar, kaplanlar var.

                      Kısacası bir sirk için gereken her şey var.

                      Elbette palyaçolarında olması lazım. 🙂

                    • acracia Says:

                      “Troll”–tanimi:

                      “In Internet slang, a troll is someone who posts inflammatory, extraneous, or off-topic messages in an online community, such as an online discussion forum, chat room, or blog, with the primary intent of provoking other users into a desired emotional response or of otherwise disrupting normal on-topic discussion.”

                      http://en.wikipedia.org/wiki/Troll_%28Internet%29 [bu sadece bildik bir tanim oldugu icin wikipedia’dan link vermekte mahsur yoktur sanirim]

                      Yani, troll’un tanimi kabaca soyle:

                      blog, vesaire gibi internet ortaminda infial yaratici, alakasiz, konu disi mesajlar giren ve bu sekilde karisindakileri kiskirtmak suretiyle birincil amaci diger yorumcularda duygusal reaksiyonlar yaratmak, ya da bir tartisma konusunu dagitmak suretiyle konu disina cikarmak olan internet kullanicilari.

                    • ihtimal Says:

                      Beyler, gaza gelmeyin sakin olun. Balyoz davasini sulandiralim derken, balyoz icin mucadele blogunu sulandiriyorsunuz. Bak acracia abimiz, bu konuda bizi uyariyor, ona gore ! 😉

                    • acracia Says:

                      Sevgili Ihtimal:

                      Adli aninca telaffuz edeyim, demek oylesi lazim: abuk sabuk, sizin tabirinizle “gaz” vermeye calisan siz oldugunuza gore, troll diye sizin yaptiginiza deniyor.

                      Saglicakla.

                    • acracia Says:

                      Vesayetin bitmesi demek askeriyenin siyaset uzerindeki etkisinin sifirlanmasi demek oluyor. Yani kabaca, bir siyasi parti gibi hareket etmeyi birakmasi; uyeleri siyaset yapmak istiyorsa, uniformalarini cikarip siyasete atilsin tabii. Ancak askeriye su anda o gucunu kurum olarak kaybetmis durumda. Bu konuda bir sorunumuz oldugunu sanmiyorum.

                      Vesayetin bitmesi icin onkosul olarak dava koyuyorsaniz, bu davalarin adil ve seffaf olmasi, bundan sonra acilabilecek davalarin sayginligini ve guvenirligini zedelememesi gerektigini dusunmuyor musunuz peki? Iste ayrildigimiz nokta bu.

                      Bu arada 12 Eylul arastirildiginda, bundan dogal olarak istifade eden, dogal ittifaklarin, milli gorusun, vesaire oldugunu, bunlarin da ortaya cikacagini biliyorsunuzdur. 28 Subat’in hedefi olanlar 12 Eylulculerle isbirligi yapmiyorlar miydi? Sirf ona odaklanamazsiniz ki? O zaman bu isbirlikcileri de yargilamak lazim degil mi? Bu da bugunun guc odaklari olmuyor mi?

                      Benim de demeye calistigim tek bir isim uzerine yuklenmek yalniz gorunusu kurtarir; bunun ardindaysa bir suru tarihce, dinamik var. Bir tek kisinin hapse girmesiyle bu is hallolmayacak ki? Dedigim gibi bu isin evveliyati var; 12 Eylul’den istifade ederken solcu kiyimina katilanlar var. Bunlari ne yapacagiz? Adalet adina hepsinin ortaya cikmasi gerekmez mi?

                      Kizginsiniz; goruyorum. Ve haklisiniz da kizgin olmakta, ama dedigim gibi, bugunun hedefleri gecmisin isbirlikcileri. Bunlar simdi olmamis gibi yapiliyor, ama yasadik, biliyoruz. Ben sahsen bunlarin arka planini cok merak ediyorum. Ne oldu da rota degisti, cok guclendi diye mi bir takim gruplar hedef haline geldi? Fikrim var, ama bilmek icin arastirilmasi lazim.

                      Balyoz’a gelince: 28 Subattan degil, bambaska bir seyden yargilaniyor bu kadar insan. Siz sahsen, bu kadar hastalikli senaryolari kim yazmis diye merak etmiyor musunuz? Bakin siz bunun askeriye olduguna kanisiniz. Ben degilim.

                      Ben de olusmakta olan sivil bir otoriter yapidan endiseliyim; seffaf olmayan uygulamalarin, demokrasi adina denip tam tersi istikameti gosteren bu davayla ilgili dinamiklerin bu sivil otoriter yapinin semptomlari oldugundan endiseliyim. Yagmurdan kacarken doluya tutulmak istemiyorum.

                      Bakin son bir sey daha soyleyeyim: burada bunu daha once sarf etmedim, ancak KCK davasini da takip ediyorum. Biliyor musunuz ki cok benzer dinamikler orada da goze carpiyor? Emin degilim, kesin konusamiyorum, ama bir suphe benimkisi; nihayetinde orada buradaki gibi bir blog yok hatalari tek tek cikaracak, Bianet yapiyor yayinlari ama boyle teferruatli degil. Ancak gordugum kadariyla bazi dinamikler, tuhaf zamanlamalarla medyaya belge sizdirmalar, vs. cok benzer gorunuyor. Tesaduf mu? Belki de. Dedigim gibi bilemem.

                      Ancak toplumsal hassasiyetler, kutuplasmalar yuzunden herkes kendi acisindan bakiyor ve birbirlerindeki sikintiyi goremiyorlar; bu da cok yazik bence.

  4. ihtimal Says:

    Evet Cihaner olayi yavas yavas sekillenmeye basliyor. Bakalim daha ne uckagit isleriniz ortaya cikacak…. 24 Nisan zaman gazetesinden alinti….
    **********
    Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), CHP’yi Ergenekon sanığı İlhan Cihaner’i Denizli’den kontenjan adayı göstermeye adeta mecbur bıraktığı ortaya çıkmıştı.Sürecin perde arkadası da şekillenmeye başladı.

    YSK kararlarında rol oynadıkları öne sürülen YSK Başkan Vekili Kırdar Özsoylu ile üye Hüseyin Eken’in, bilinenin aksine ‘kontenjan zorunluluğu’na muhalif kaldıkları anlaşıldı. Bu iki isimle birlikte, üyeler Bahadır Doğusoy ve M. Zeki Çelebioğlu’nun, muhalefet şerhlerinde, kontenjan atamasının ‘demokratik ön seçime saygısızlık’ olduğu kaydedildi. Adayların merkez yoklamasına göre daha demokratik olan önseçim yöntemiyle yapıldığını hatırlatan bu üyeler, şu değerlendirmeyi yaptı: “Aksi bir anlayış, demokratikliği konusunda kuşku duyulan merkez yoklamasını aday belirlemede öne çıkaracaktır ki böyle bir öncelik Milletvekili Seçimi Kanununda da Siyasi Partiler Kanununda da bulunmamaktadır. Belirtilen nedenle bir siyasi partiye mutlaka merkez yoklaması yapması gerektiğini öneren karara katılmıyoruz.”

    Bu arada YSK’nın, Denizli listesine itiraz eden milletvekili adayı Adil Demir’in başvurusunu da karara bağlayacağı bildirildi.
    ***********

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      YSK 4000 adaydan kimi kontenjan olarak göstereceğini de söylemiş mi CHP’ye? 🙂

      Arkadaş ben senden gerçekten şüphelenmeye başladım… Hakikaten bu kadar saf mısın, yoksa bizimle kafa mı buluyorsun?

      Bu Cihaner’den cemaat grubu hakikaten ÇOK korkuyor galiba… hiç durmadan dezenformasyon üretmeye çalışıyorlar. Altı üstü 550 kişiden biri yahu… Adam hergün Zaman, Taraf, Vakit, Nakit gazetelerinde manşet.

      Cevapla

      • Kemal Says:

        Merhabalar,

        Zaman iki gün önce yazdığı yalanı kabul etmiş mi oldu böylece?

        “..Bunda da, YSK kararlarında rol oynayan Başkan Vekili Kırdar Özsoylu ile Hüseyin Eken’in büyük rol oynadığı öne sürüldü…”

        http://us.zaman.com.tr/us-tr/newsDetail_getNewsById.action?newsId=47687

        Sevgiler.

        Cevapla

        • Kemal Says:

          Söz konusu haberin devamı…

          “…Bunda da, YSK kararlarında rol oynayan Başkan Vekili Kırdar Özsoylu ile Hüseyin Eken’in büyük rol oynadığı öne sürüldü.

          Bu iki hakimin, Ergenekon kapsamında yargılanan İlhan Cihaner’in Yargıtay ve Danıştay’daki davalarına baktığı ve eski Başsavcı’nın lehine kararlar verdiği belirlendi. İddiaya göre YSK, Cihaner’in aday gösterilmemesinden sonra harekete geçti. Geçmiş kararlarının ve teamülün tersine CHP’nin kontenjan aday göstermek zorunda olduğunu bildirdi. …”

          “…YSK üyesi Hüseyin Eken, İlhan Cihaner’in davasının görüldüğü Yargıtay 11. Ceza Dairesi üyesi olarak görev yapıyordu. Aynı zamanda YARSAV üyesi olan Eken’in, fotokopi belgelerle eski Erzincan Başsavcısı’nı tahliye eden Yargıtay 11. Ceza Dairesi kararının da altında imzası bulunuyor. Aynı Eken’in Cihaner’in aday gösterilmesi aşamasında kritik YSK kararlarının altında da imzası var. Eken’in Cihaner’in CHP’den aday gösterilmesi için önce YSK’yı, sonra da CHP’yi yönlendirdiği iddialar arasında.

          Bir diğer dikkat çekici isim YSK Başkan Vekili Kırdar Özsoylu. İlhan Cihaner, yürütmenin durdurulması ve Adalet Bakanlığı aleyhinde 10 bin liralık manevi tazminat talebi ile Danıştay 2. Dairesi’ne başvuruda bulunmuştu. Özsoylu, aynı dairede üye hakim olarak görev yapıyor. Özsoylu’nun ağabeyi Serdar Özsoylu’nun da CHP Kütahya il teşkilatı yönetim kurulu üyesi olduğu ortaya çıktı. ..”

          Cevapla

    • doğruya doğru Says:

      İhtimal; Bilmem anlayabilecekmisin ama belki anlamaya çalışırsın diye aşağıda bir YARGITAY kararını veriyorum.. Namuslu insanların HUKUK dedikleri budur işte.. “Askeriye’nin kalbinden” değil senin arka cebinden de çıksa usulüne göre elde edilmemiş delil delil değildir.. Anla bazı şeyleri artık.. Burada bu kadar güzel şeyler okuyorsun; öğren artık..

      Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir mahkûmiyete yapılan itirazı değerlendirirken hâkim veya savcı kararı olmadan yapılan dinlemeyle elde edilen delillerin “tesadüfen elde edilen delil” olarak da değerlendirilmesinin mümkün olmadığına karar verdi.
      HÂKİM veya savcı kararı olmadan yapılan dinlemeyle elde edilen delilleri hukuka aykırı görüp hükme esas alınamayacağına ilişkin kararı bulunan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu tip konuşmaların “tesadüfen elde edilen delil” olarak da değerlendirilmesinin mümkün olmadığına karar verdi. Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, hakkında dinleme kararı alınmadan telefonu dinlenen sanık Süleyman G.’nin mahkûmiyetine bu gerekçeyle yaptığı itirazı kabul etti.

      İstanbul’da 20 Ekim 2007’de bir muhbirin ihbarıyla polis harekete geçti, teknik ve fiziki takip yaptı. Telefonları dinlenen ve takip edilen şüphelilerin yurt dışına TIR’la eroin kaçırmayı planladıkları anlaşıldı. Polis operasyon yaptı, 48 kilo eroin ele geçirdi. Aralarında Süleyman G.’nin de bulunduğu 6 sanığa İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Mahkeme, 14 Ekim 2008’de sanıkları eroin ticareti yapmaktan 8’er yıl 9’ar ay hapse mahkûm etti. Yargıtay, 13 Nisan 2010’da mahkûmiyetleri onadı, Süleyman G.’nin tahliye talebini reddetti.

      Başsavcılık itiraz etti

      Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 29 Aralık 2010’da Süleyman G. hakkındaki mahkûmiyet kararına Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda itiraz etti. Anayasanın 22’nci maddesine göre herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ancak yasada gösterilen katalog suçlara ilişkin hâkim veya savcı kararıyla telefonların dinlenebileceği, bu karar alınmadan yapılan dinlemelerin hukuka aykırı olacağı vurgulandı. İtirazda şöyle denildi:

      “Somut olayda ihbar üzerine diğer sanıkların telefonları hâkim kararıyla dinlemeye alınmış ancak sanık Süleyman G.’nin bu kişilerden Bekir K. ile yaptığı telefon konuşmaları cumhuriyet savcısı veya hâkim kararı olmadan dinlenmiştir. Bu durum hukuka aykırı olup delil olarak hükme esas alınamaz. Bu konuşmaların ‘tesadüfen elde edilen delil’ olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Çünkü konuşmalar soruşturması yapılan suçla ilgilidir. Öte yandan sanığın telefon konuşmalarına değişik anlamların yüklenmesi mümkün olduğundan ve suçla ilgisi kesin biçimde belirlenemediğinden bu telefon konuşmaları sanığın mahkûmiyeti için yeterli delil niteliğinde de değildir. Sanığın savunmasının aksine atılı suçu işlediğine ilişkin hukuka aykırı dinlenen, suçla ilgisi de açık biçimde anlaşılamayan telefon konuşmaları dışında kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığından beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.”
      Başsavcılığın, benzer durumdaki davalar için örnek niteliği taşıyan telekulak itirazı geçen salı Yargıtay Genel Kurulu’nda görüşülüp kabul edildi. Dosya Daire’ye geri gönderildi. Kurul’un kesin kararı ışığında eroin ticareti sanığına beraat kararı verilecek.
      Güncel Kredi Faiz Oranlarını Kıyaslayın

      Cevapla

      • fmerakli Says:

        Cevap bekleyen birikmis yorumlari daha bir sureligine daha oteleyerek yukaridaki yoruma iki satir cevap yazmak istiyorum.

        Dogruya dogru demek gerekirse yukarida aktardiginiz haberin ne BAlyoz davasi ile ne de Cihaner’in yurumekte olan davasi ile uzaktan yakindan alakasi yok.

        Yargitay Ceza Genel Kurulu’nun aldigi karar mahkeme karari olmadan yapilan dinlemelerin delil olarak degerlendirilemeyecegini ifade ediyor. Balyoz davasinda iddianamesinde bu sekilde elde edilmis ya da elde edildigi varsayilan tek bir delil yok. Iddianamedeki tek ses kaydi 1. Ordu’nun kozmik odasindan cikan seminerin ses kayitlari ki kayitlarin sahih oldugu zaten saniklarca kabul edildi. Keza Cihaner’e isnat edilen suclarin delili olarak da bildigim kadari ile mahkeme karari olmadan yapilmis dinlemelerden elde edilmis deliller yok, yanlissam bilenler duzeltsin.

        Sozun ozu Askeriyenin kalbinden cikan belgeler sizin yukarida aktardiginiz haberde ifade edilen karar baglaminda hukuken ele alinamazlar!

        Cevapla

        • trsaby Says:

          “Sozun ozu Askeriyenin kalbinden cikan belgeler sizin yukarida aktardiginiz haberde ifade edilen karar baglaminda hukuken ele alinamazlar!”

          Duruşma tutanaklarını okuduğundan şüphe duymaktayım. Akademisyen veya değil içinde azıcık adil olma duygusu olan her kimse, tarafsız yargının yapması gerekli olanın yargı tarafından bu güne kadar yapılmamış olmasını sorgulamaktır. Davada sanıklar ADİL bir şekilde yargılanmaktamıdırlar? Bana sorarsanız yargı sınıfta kalmıştır.
          En basit haklar ihlal edilmektedir. Savunma hakkı ihlal edilmişir, dava üzerinde gölgeler vardır. Ancak sürekli istemler sonucu ara karar ile sanıklara savunma yapmaları için istenen belgeler, bu aşamada iş işten geçtikten sonra verilmektedir. Dikkatinizi çekerim 26. duruşmanın sonucunda, istenen bilgiler savunma tarafına verilecektir. Bu mudur ADİL yargılama? Bırakın idda makamından vazgeçtim, siz yandaş medyaya, delileri çarşaf çarşaf sızdırıcak, savunumanın aleyhinde kullanacaksınız, yargıyı istediğiniz gibi manipule edeceksiniz, sonrada dönüp bu belgeler askeriyenin kalbinden çıktığını ifade edip savunmanın bu delileri incelemesine olanak vermeden yargılayacaksınız. Bir yandan eşitlik üstüne yazılar yazacaksınız. Sorguladığınız eşitlik bu mudur? El insaf ama el insaf.

          Sözün özü, iddia şu anda tarafsız olması gerektiği halde tarafsız değildir. Savunmaya savunmasını yapacak delileri vermeyerek, hukukçu değilim ama benim kanım hukuku katletmiştir. Bu saaten sonra verilen belgeler ışığında tekrar savunma yapmak, savunmanın işini zorlaştırmak ondan intikam almak değilde nedir? Aradan geçen zaman içinde deliller üstünde oynamadığı ne malüm? Oynandığı ortaya ayrıcada çıkacağından adım gibi eminim, zannederim idda tarafıda ortaya çıkacağından bu belgeleri savunma tarafına vermemk için elinden geleni ardına koymamıştır, bazı belgeleri adli emanete gizleyerek davayı yanlış yönlendirmeğe çalışmıştır. Ama her türlü olumsuzluğa rağmen gerçek ortaya çıkacaktır.

          Cevapla

          • ihtimal Says:

            Soz yargitaydan acilmisken. Alin size Orhan Pamukun avukatindan inciler 🙂

            ************
            Askerin adil yargı isteği ironik
            Hukuk meseleleri niçin bu kadar gündemde? Ergenekon davası mı ilgimizi o yöne çekti?
            Hangi vesileyle olursa olsun, bir toplumun hukuk konularını konuşur hale gelmesi demokratikleşme açısından önemli bir adım. Hukuk, hukuk teknisyenlerine bırakılmayacak kadar hayati bir meseledir. Bunları konuşuyor olmamızın en önemli sebebi, Ergenekon davası sebebiyle elit olduğunu düşünen, topluma talimat verme yetkisi gören kadronun içinde yer alan unsurlar yargılanıyor ilk kez. Ve orada müthiş bir ironiyle karşı karşıyayız.

            Nedir o?
            Özel yetkili mahkemelerin kurulma, terörle mücadele kanunlarıyla ilgili komisyonlarında mutlaka Genelkurmay temsilcisi vardır ve hak ve özgürlükler aleyhine en sert maddeleri önermişlerdir. Şu anda bunların handikaplarını bizzat tecrübe ediyorlar. İlk defa bu ülkede tutuklama nedir, sorgulama nasıl yapılır, iddianame nasıl hazırlanır görüyorlar. İlk defa çıksın çıksın diye uğraştıkları ceza normlarının kendilerine uygulanmasını yaşıyorlar. Ve evet biz de şimdi onlara dokunulduğu için tartışıyoruz hukuku. Bir yıl önce Genelkurmay adli müşaviri çıktı ve ‘Bazı sanıkların adil yargılanma hakları ihlal ediliyor’ dedi. Bu farkındalık büyük bir devrim.

            YSK’nın anlaşılmaz bir karar verip sonra geri adım atması ülkede hukuk olmadığını mı kanıtladı?
            Yargıtay’ın yılda verdiği 1.5 milyon dosyanın neredeyse hepsinde böyle hatalar var. Yani sadece YSK değil. Türkiye’de yargı şu anda bu durumda. Aynı mahkemenin aynı konuyla ilgili arka arkaya verdiği farklı kararlar var. Hukuk şu anda Türkiye’de adaletin peşinde değil. Şeklen dosyalar üstünde kararlar veren bir mekanizma sadece. YSK’daki yargıçlar gerçekten vekil adaylarından istediği memnu hak belgesinin çoktan kalktığını bilmiyor olabilir mi? Valla olabilir. Hukuk var mı, var. Ama rastlantısal olarak diyeyim!
            ***********

            Cevapla

            • ihtimal Says:

              waowww ”1.5 milyon dosyanin neredeyse hepsinde bole hatalar var”… way way way 🙂 Tayyip Amca ne menem bir ise girmissin sen… E ne diyelim kolay gelsin!

              Cevapla

            • trsaby Says:

              ihtimal veya fmerakli,

              “Askerin adil yargı isteği ironik”

              Esas İroni, kara mizah adil yargı istemini bir sınıfa maletmen.

              Şimdi sana sorulan sorulara cevap ver verebiliyor isen, söyleyecegin hiç şeyin kalmadığında konu ile hiçbir alakası bulunmayan demogojiler yapma.

              Açık açık, Türkiyede Askerler veya başkaları var olan statükonunu istediği gibi yargılanırlar.

              Cevapla

        • ata Says:

          Gülüp geçmek daha makul gibi, ancak, fayda olur diye yazmaktan imtina edemiyorum.Yoksa gerçekten çok acınası bir hali var; “fmerakli” için söylüyorum.

          “Doğruya doğru” bir mahkeme kararı ile yorumunu izah etmeye çalışmış.Dediği şu : “delil sakat ise “suçluyu” bile cezalandıramazsın” hukuka aykırı elde edilmiş “delil” , “delil” olma niteliğinde değildir.

          fmerakli, bu kararın balyoz ile ilgisi yok savunmasında.

          Arkadaş, tıp eğitimi almadan, safra kesesi operasyonu yapıyor..! tabiki bunu yapamaz,yapmaya cesaret edemez.Ancak, tıp gibi bir bilim olan hukuk adına (yetkin,ehil kişi gibi) ahkam keser..çünkü yaz yazabildiğin kadar,yorumla, sonuç çıkar…nasılsa elle tutulur birşey yok, aynı futbol muhabbeti…di mi?

          DELİL, ister elde edilmesi yönüyle sakat olsun, ister kendinden kaynaklanan bir nedenle olsun, geçersiz ise hükme esas tutulamaz. Netice açısından bir farkı var mı??? örnek verilen kararın, bu davayla ilgisi yok,balyoz da dinleme yok demek akla ziyan.Konu “dinleme” değil fmeraklım, konu “delil” !!

          “Digital delil” ne zaman delil vasfını kazanır, balyoz daki cd ler , delil vasfında mıdır ? Konu “delil” ise,balyoz davasındaki bu cd ler bu halleriyle hiç bir şekilde “delil” olamaz.Hiç bir şekilde hükme esas tutulamaz.

          İster örnek karardaki gibi delil “dinleme” olsun, ister balyoz daki delil “cd” olsun, sonuçta bu deliller, hukuki açıdan bu halleri ile DELİL olamaz. Kapiş ?

          Cevapla

          • fmerakli Says:

            Bir mahkeme karari alip onu kafaniza gore alakasiz hususlara uyguladiginizda hukuki bir analiz degil tabir-i caizse sacmalamis oluyorsunuz. Haberde atig yapilan karar mahkeme karari olmayan dinlemeler ile ilgilidir ve sadece onunla ilgilidir. Benim soyledigim sey bu ve bu gayet acik…

            Eger o mahkeme kararinin Balyoz dosyasindaki delillere uygulanabilecegi konusunda kendinize bu kadar guveniyorsaniz sanik avukatlarina cagri yapin, onlar da o karari emsal gostererek delillerin gecersiz oldugu ve dikkate alinmamasi yonunde mahkemeye talepte bulunsunlar. Gorelim o zaman kim “kapis” olacak. Tovbe estagfurullah!

            Cevapla

            • trsaby Says:

              fmerakli,

              Her zaman olduğu gibi, size sorulanlara değil, kafandaki sorulara cevap veriyorsun, ve de cevap verdiğini zanediyorsun.

              Tekrarlıyım, Ata size

              “Digital delil” ne zaman delil vasfını kazanır, balyoz daki cd ler , delil vasfında mıdır ?

              sorusunu

              “emsal gostererek delillerin gecersiz oldugu ve dikkate alinmamasi yonunde mahkemeye talepte bulunsunlar.”

              diye cevapladın. Duruşma tutanaklarını okuduğunuzdan şüpheliyim. Savunma, 11 CD. nin manipüle edildiğini, CD delilin geçersiz olduğunu, manipule edenlerin mutlaka bulunup suçlanması gerektiği, hem Çetin Doğan hemde avukatı tarafından kullanılmıştır.

              Şimdi dönelim en başa. Soracağım soruyu sormuştum. Aldığım cevap her zaman olduğu gibi çok açık değil idi. Lastik gibi her tarafa uzuyor idi. Aradan aşağı yukarı çok sular 4 ay gibi bir zaman geçti. Gölcükten yeni deliller çıktı. Şimdi aynı soruyu yineliyorum.

              Akademisyen bey sen hakim olmuş olsa idin 11. CD yi delil olarak sayarmı idin, kanaatin ne olurdu. Son derece basit bir cevabı var.

              Evet veya Hayır. 1 veya 0.

              Verebiliyor isen eğer. Benim kanaatim hayır delil olarak sayılamaz.

              Cevapla

            • doğruya doğru Says:

              fmeraklı;
              Balyoz’da yasal veya gayri yasal zaten “DELİL” yok… 2003’de düzenlenmiş ve bir daha hiç ellenmemiş kız-oğlan-kız bir cd denilen cd’nin içinden 2008-2009’a ait bilgiler çıkarsa o cd’yi ipe dizip arabasının iç aynasına asması gerekir Sayın Savcı’nın.. Başka bir işe yaramaz.. Diyeceksin ki tutuklular niye tutuklu?.. Tutuklu yok; esir var.. Yalçın KÜÇÜK’ün tahlilini oku; göreceksin: Yeni Devletin askerleri eski Devlet’in yiğitlerini esir almış durumda.. Kolu-kanadı yeni Devletin akbabaları yalakalar tarafından didiklenmiş TSK, esirlerini esaretten çekip alamıyor,kurtaramıyor bir türlü.. Meselenin özü ve özeti budur; anlayın ve anlatın lütfen..
              Osmanlıda kadılar defteri dürülecek muhalifler için derlermiş ki: “iki satır bir yazısını getir, asayım keratayı”.. Şimdi devir değişti; ileri demokrasiye geçtik, teknoloji ilerledi tabii.. Şimdikiler de diyorlarki “getir elli kuruşluk bir cd; dürüvereyim defterini”.. Durum vaziyetleri böyle yani.. Sevmediğin biri varsa doldur bir cd onun ağzından; koy kenara.. Bir gün lazım olur..

              Cevapla

            • Olasılıksız Says:

              fmerakli,

              Yasadışı dinlemeyle ilgili kararı beğenmediniz. Ben başka bir yargıtay kararını sunayım. Digital delillerle ilgili.

              “- Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi açısından; öncelikle e-posta yolu ile virüs göndererek sistemine zarar verilmiş bir bilgisayarda incelemenin, olayın hemen akabinde yapılması ya da inceleme yapılacak bilgisayarın veya bilgisayara ait veri içeren ünitelerin, olaydan sonra inceleme yapılana kadar hiç kullanılmaması gerektiği,

              – İncelenecek bilgisayarın diskine bazı bilgilerin yazılması, değişmesi veya silinebilmesini önlemek ve söz konusu diskin bütünlüğünü sağlamak için bilgisayarda virüslü dosya üzerinde inceleme yaparken ilk işlem olarak, söz konusu dosyanın birebir (sector-by-sector) yedeğinin alınması (yani incelemenin orijinal dosya üzerinde yapılmaması), daha sonra ikinci olarak alınan birebir yedeğin değiştirilip değiştirilmediğini tespite yarayacak zaman ve bütünlük kontrolü imkanı sağlayan değerin (hash) belirlenmesi, ”

              bu şekilde gidiyor. Yargıtay bu temyiz kararını CMK 134’e dayandırmış. Uygun yollarla elde edilmemiş dijital delillerin mahkumiyete esas teşkil edemeyeceğini belirtiyor: http://www.bilisimhukuk.com/2010/01/dijital-delillere-yargitaydan-ince-ayar/

              Cevapla

              • fmerakli Says:

                Olasiliksiz,

                Simdi hedef menzile girmis gorunuyor, biraz daha gayret. Eger Balyoz davasindaki dijital delillerin saniklarin bilgisayarlarina virus iceren bir e-posta ile gonderildigi seklinde bir bilgi var ise, ben bundan haberdar degilim, dikkat cektigin Yargitay karari emsal teskil edecektir.

                Kararda zaten e-postanin gonderecisinin IP adresi araciligi ile nasil tespit edilebilecegi de aciklanmis, telefonla baglanan kullanicilara varincaya kadar detayli bir sekilde anlatiyor. Eger Balyoz dosyasindaki dijital deliller saniklarin bilgisayarlarina e-posta ile gonderilmis ise demek ki sahte belge urettigi iddia edilen ceteye ulasmak mumkun imis. Bilmem neden sanik avukatlari bu yola bugune degin basvurmadilar, sakin dosyadaki dijital belgeler saniklara e-posta yoluyla gonderilmedigi icin olmasin?

                Yukarida verdiginiz alintidaki ilk kisim e-posta yolu ile virus bulastirilmis bilgisayarlarin incelenmesi ile ilgili yani Balyoz davasindaki dijital belgeler ile hic alakasi yok.

                Alintiladiginiz ikinci kisim da bana cok alakali gelmiyor, zira ‘incelenecek bilgisayar’dan bahsediliyor. BAlyoz davasinda incelenecek bir bilgisayar var mi cok emin degilim, zira deliller bilgisayarda, ya da bilgisayara takili bir harddiskte degil, CD’lerde kayitli. Ama herhalukarda alintinin ikinci bolumu incelenecek bilgisayarin diskine bilgiler yazilmasi/silinmesi/degismesi ile ilgili yapilacaklarin teknik ayrintisini veriyor, yani eger dijital deliller savciligin eline gectikten sonra bir degisiklik oldu ise bu bolum ilgili olabilir; ama savciligin/emniyetin eline gecmeden once yapilmis olasi degisiklikler anladigim kadari ile bu maddenin kapsamina girmiyor.

                Burada ilginc olan CMK’nin ilgili maddesine yapilan atif:

                “bilgisayarlardan ve ağlardan elde edilen dijital delillerin zaman damgası içerecek şekilde yedeğinin alınmamış olması karşısında, kanunlarımız (CMK md. 134) orijinal depolama aygıtının incelenmesi suretiyle elde edilen delilleri hukuka aykırı saydığı gibi, bu tür hukuka aykırı kabul edilen delillerle kimsenin mahkum edilemeyeceğinin altını çiziyor.”

                Bugune degin ne bu blogta ne de sanik avukatlari tarafindan dosyadaki dijital delillerin zaman damgasi icerecek sekilde yedeklerinin alinmamis olmasi nedeni ile hukuka aykiri oldugu soylenmedi sanki, yaniliyorsam duzeltirsiniz…

                Cevapla

                • Olasılıksız Says:

                  Sayın fmerakli;

                  Çıkarsamanız gerçekten çok yüzeysel olmuş.

                  Yargıtayda her zaman birebir davayla örtüşen karar bulamazsınız. Benzer davalarda yüksek mahkemenin ilkelerini gösteren kararlara bakarsınız. Bu karar da öyle bir karar.

                  Digital deliller ve digital suçlar ülkemizde çok yeni ele alınan bir konu olduğu için çok sayıda karar örneği bulmak mümkün değil. Şimdi olayı özetleyecek olursak;
                  – ortada nereden geldiği belli olmayan bir grup CD var
                  – bunların DELİL olabilmesi için ilgili kişilerin bilgisayarlarında bulunması lazım
                  – eğer ilgili kişilerin bilgisayarlarında bu datalar mevcutsa bunların CMK 134 uyarınca ORİJİNAL halinin kopyalarının mevcut olması lazım.

                  Yargıtayın görüşü gayet açık. Eğer delil doğru şekilde ele geçirilmemişse delil değildir diyor.

                  Balyoz davasında incelenecek bilgisayar elbette var. Sanıkların bilgisayarları incelenmiş… bu dosyalar çıkmamış. Askeri Bilirkişi raporuna göre bu dökümanların yazıldığı iddia edilen bilgisayarlarda da bu dökümanlar çıkmamış. Hatta Gölcükte bulunan ve formatlanan HDD’de geri kurtarma ile elde edilen dosyalar sadece gerçek olanlar. Uydurma olanlar bu diskte de çıkmıyor.

                  Kararın esasına gelecek olursak; ORİJİNAL olduğu kesin olmayan hiç bir digital verinin DELİL olamayacağı ortaya çıkıyor. CD’lerin ise yazıldığı bilgisayar bulunmadan ORİJİNAL veri olduğundan söz edilemez.

                  Ayrıca, sanıyorum atlamışsınız… Duruşma tutanaklarında Ç.Doğan avukatları tarafından zaman zaman bu konu gündeme getirilmiş. Ama akla zarar o kadar çok sahtelik belirtisi var ki, CD’lerin orijinal delil kabul edilemeyeceği gerçeği 2. planda kalıyor.

                  Esasında CD’ler her ne kadar mükemmel nitelikte olsa ve içindeki bilgiler tutarlı da olsa bilişim hukukuna göre DELİL KABUL EDİLEMİYOR!

                  Cevapla

                  • trsaby Says:

                    fmerakli,

                    ” Eger Balyoz dosyasindaki dijital deliller saniklarin bilgisayarlarina e-posta ile gonderilmis ise demek ki sahte belge urettigi iddia edilen ceteye ulasmak mumkun imis. Bilmem neden sanik avukatlari bu yola bugune degin basvurmadilar, sakin dosyadaki dijital belgeler saniklara e-posta yoluyla gonderilmedigi icin olmasin? ”

                    Yine elmalar ile armutları karıştırmaya başladın. Anlaşılan biraz uykuya ihtiyacın var. Balyoz dosyasındaki digital deliller sanıkların bilgisayarından çıkmadıki e-posta yolu ile sanıklara gönderilmiş olsun. BARANSU tarafına bir şekilde birileri tarafından servis edildi. Varsayımın hepten çöküyor.

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Trsaby, tam da benim dedigim seyi soyluyorsunuz, benim varsayimimi cokertmiyor, bilakis dogruluyorsunuz. Ben de sizinle paralel olarak diyorum ki deliller e-posta ile gonderilmedigi icin Yargitay kararinda yukarida yapilan alinti Balyoz davasi icin emsal teskil etmez.

                    • trsaby Says:

                      fmerakli,

                      Bence bu bir detay. Bu olgu için yargıtay kararı emsal teşkil etmez, kabul de sahte olarak hazırlanmış CD için yargıtayın vereceği karar delil olarak kabul edilmemesidir.

                      Evet veya hayır 11. CD sahtme mi?

                    • fmerakli Says:

                      Cevabim su: bilmiyorum

                      11 nolu CD’de tarih tutarsizliklari oldugu dogru, ama bu tutarsizliklarin nasil ortaya ciktigi konusunda net bir bilgi yok. Cetin Dogan aciklayacagini soylemisti, capraz sorgusunda da diger sanik avukatlari sormus, orada da net ve kanitlara dayanan bir aciklama getirmemis.

                      Ben bir sure daha bekleyecegim – CD’ler sahte degil demiyorum, ama kesin sahte oldugu yonunde de bir kaniya henuz sahip degilim

                  • fmerakli Says:

                    Olayi kendinizce ozetlemissiniz ama soylediklerinizin onemli kisminin olgusal bir karsiligi yok..

                    – ortada nereden geldiği belli olmayan bir grup CD var

                    Tam dogru degil, zira dava dosyasinda yer alan CD’lerden bir kisminin 1. Ordu’nun kozmik odasindan ciktigi konusunda suphe yok. Ornegin ifade veren sivil memurlar bazi CD’lerin kendileri tarafindan hazirlanmis oldugunu kabul ettiler.

                    – bunların DELİL olabilmesi için ilgili kişilerin bilgisayarlarında bulunması lazım

                    bunu ilk defa duyuyorum, neden boyle bir seyi ileri surmek sanik avukatlarinin ya da Dogan ve Rodrik’in aklina gelmedi acaba?

                    Dijital belgelerin hangi kosullarda delil olabilcegine iliskin yasal bir duzenleme var ve hukukcu arkadaslar daha detayli bilgi verebilirler belki ama CMK 134’de sizin iddia ettiginiz sonucu doguracak bir duzenleme yok. Icinde kayitli olanlardan bagimsiz olarak eger CD’lerin delil olabilmesi icin bilgisayarin bulunmasi gerekiyor olsa idi bu iddianame ve bilisim suclarina iliskin binlerce iddianame mahkeme tarafindan reddedilirdi.

                    Su sozleriniz de kulliyen yanlis:

                    “Hatta Gölcükte bulunan ve formatlanan HDD’de geri kurtarma ile elde edilen dosyalar sadece gerçek olanlar. Uydurma olanlar bu diskte de çıkmıyor.”

                    Bakin Dogan ve Rodrik Golcuk’ten neler ciktigi ile ilgili neler yazmis:

                    “Gölcük çuvallarından ne çıkıyor? Sahte olduğu bariz bir CD’nin içinden çıkan belgelerin aynısı, ek olarak sahtelik emaresi gösteren başka belgeler ve muhtemelen gerçek fakat suç unsuru içermeyen (plan seminerine katılanların oturma düzeni ve fotoğrafları gibi) bir çok diğer belge.”

                    Yani neymis, uydurma dediginiz o belgeler de sizin soylediginizin aksine Golcuk’te cikmis.

                    Yanlis anlasilmasin dijital belgelerin delil niteliginde oldugunu sizinkine benzer bir kesin tavirla ileri surmuyorum. Zaten bu mahkeme surecinde aciga kavusacak, kavusmasi gereken bir husus. Benim soyledigim sey; sizin ileri surdugunuz gerekceleri Golcuk’ten cikan belgelere iliskin yaptiginiz carpitma ile birlikte ele alinca zorlama bile degil, hayli mesnetsiz buldugumu ifade etmekten ibaret…

                    Cevapla

                    • fmerakli Says:

                      Golcuk’teki HDD ile ilgili Dogan ve Rodrik’ten yanlis cumleyi alintilamisim, dogrusu su olacakti:

                      “5 no.lu hard disk: Kullanımda olmayan bu hard disk’e yüklenmiş Suga ve Oraj planları ile ilgili yeni dijital belgeler bulunuyor.”

                      Eger Golcuk’te bulunan harddiskten uydurma belge cikmadi noktasinda israrci iseniz Oraj ve Suga planlarinin dogrulugunu da kabul etmeniz gerekiyor.

                      Kolayliklar diliyorum…

                    • doğruya doğru Says:

                      Fmeraklı;
                      Diyorsun ki:”11 nolu CD’de tarih tutarsizliklari oldugu dogru, ama bu tutarsizliklarin nasil ortaya ciktigi konusunda net bir bilgi yok. Cetin Dogan aciklayacagini soylemisti, capraz sorgusunda da diger sanik avukatlari sormus, orada da net ve kanitlara dayanan bir aciklama getirmemis.”

                      Tutarsızlıklarıaçıklamak kimin görevi? CD’yi iddianamenin temeli yapan Savcı yani “müddei” açıklamak zorunda değil mi? (Savcı’nın eski ismi “Müddei Umumi” idi.. Kamu’nun İddiacısı demek yani.. Kamu adına iddia ettiğine göre kamu adına da açıklaması gerek 2003 tarihli CD de 2008-2009 ne arıyor).

                      Ortaçağ’damıyız yahu.. Ben sana “suçlusun” diyeceğim; sen “suçsuz” olduğunu ispat edeceksin.. Bu mu senin hukuk anlayışın?

                    • Olasılıksız Says:

                      Yeterli zamanım olmadığı için referans vererek yanıtlayamayacağım ama yukarıda ifade ettiğim şeyler sanık avukatları tarafından hem mahkemede, hem çeşitli TV programları vs. gibi platformlarda dile getirilmiştir.

                      Sanıyorum duruşma tutanakları ve bilirkişi raporlarını okumakta pek özenli davranmıyorsunuz.

                      Askeri bilirkişi raporunda bahsedilen HDD incelemesi var. Bu disk geri kurtarma yöntemi ile silinen dosyaları geri getirilmiş. İçinde sadece gerçekliği muhtemel dosyalar var. Uydurma olanlar değil. Hatta duruşma tutanaklarında bu konu ile ilgili olarak söz konusu bilgisayarın dosyalara MAC adresini kaydettiği, sahte olanlarda bu MAC adresinin olmadığı vurgulanıyor.

                      CD’lerin nereden geldiği belli değil derken elbette genel bir yorumda bulunuyorum. Kaynağı belli mi? Hayır! “Onurlu” bir subay tarafından getirildiği söyleniyor. Yani bizzat kaynaktan adli makamlarca temin edilmiş değil!

                      Sanıyorum yine farketmediğiniz bir detay da, CD’leri hazırladığı söylenen memurların 11, 16, 17 nolu CD’ler hakkında tereddütlü ifadeler verdiği ve hatırlamadıklarını ifade etmeleri. Bu nedenle de sanık avukatları bunların netleştirilmesini mahkemeden talep ediyor.

                    • fmerakli Says:

                      Olasiliksiz,

                      Bir onceki yorumunda harddiskten uydurma belge cikmadi demistin, oysa Dogan ve Rodrik’in blog yazisindan aktardigim gibi 5 nolu harddiskten Oraj ve Suga planlarina iliskin belgeler cikti. Cevaben yazdigin yeni yorumda Yeni yorumunda hala “İçinde sadece gerçekliği muhtemel dosyalar var. Uydurma olanlar değil.” dediginine gore Oraj ve Suga planlarini uydurma olarak gormedigin, gercekligi muhtemel kategorisinde degerlendirdigin ortaya cikiyor. Ilginc…

                      Bir de askeri bilirkisilerin Golcuk belgeleri ile ilgili raporunu uzerindeki bir takim soru isaretleri oldugunu Dogan ve Rodrik’in Baransu belgeleri icin goruslerini aldiklari bagimsiz bir bilisim uzmaninin ifadelerini kullanarak isaret etmeye calismistim zamaninda, buraya tekrar aktarayim:

                      “Eger Dogan ve Rodrik’in bu blogta daha once Balyoz CD’leri ile ilgili soyledikleri, hatta bagimsiz uzmanlardan aldiklari gorusler dogru ise, bugun Ilker Pasa’nin kulaklarini ikinci kez cinlatacagim ama bu askeri bilirkisi raporu bir kagit parcasindan ibarettir.

                      Gelin bir flashback yapalim ve 6 Mayis 2010 tarihinde “Balyoz CD’leri orjinal mi?” basligi altinda sayin Dogan ve Rodrik’in aktardigi Computer Investigative Associates isimli bilisim adli tibbi uzerine calisan bir teknik kurumdan aldiklari raporda ifade edilen uzman gorusunu hatirlayalim:

                      “(3) Herhangi bir doküman veya dosyanın gerçekliği hakkında kesin bir hüküm, ancak bunların yazıldığı iddia edilen sistemde bir inceleme yapılmak suretiyle verilebilir. Söz konusu dokümanlarla ilgili böyle bir inceleme yapılmadığı için, bahsi geçen doküman ve dosyalar, yazıldıkları tarih ve saat, yazar, kurum, kaynak sistem ve içerdiği bilgiler açısından tamamen yanlış (inaccurate) olabilir.””

                      Yukaridaki uzman gorusunu okuduktan sonra, askeri bilirkisi ne demis raporunda bir daha hatirlayalim:

                      … 5 numaralı hard diskte mevcut “manipülatif” dosyaların tamamının [Oraj ve Suga planlari] 28 Temmuz 2009’dan sonraki bir tarihte ve sistem tarih/saati değiştirilmiş başka bir bilgisayardan aktarılarak kaydedildiğini belirttiği raporda, bu belgelerin hangi bilgisayarda oluşturulduğunun tespit edilemediği ifade edildi

                      Eger hangi bilgisayarda kaydedildigi tespit edilemedi ise ilgili belgelerin 28 Temmuz 2009′dan sonraki bir tarihte sistem tarih/saati degistirilmis baska bir bilgisayardan aktarildigi seklindeki askeri bilirkisi gorusu kesin bir hukmu degil olsa olsa bir temenniyi yansitmaktadir, zira Dogan ve Rodrik’in basvurduklari bilisim adli tip uzmaninin ifadesi ile “Herhangi bir doküman veya dosyanın gerçekliği hakkında kesin bir hüküm, ancak bunların yazıldığı iddia edilen sistemde bir inceleme yapılmak suretiyle verilebilir”. Askeri bilirkisiler de bu sistemi tespit edemediklerini yazmislar acikca!”

                    • fmerakli Says:

                      Dogruya dogru,

                      Bakin 11 Ocak’ta bu blogta ne yazmisim:

                      “Sanik avukatlari tarafindan bu blogda ortaya konulanlar mahkeme surecinde dile getirilecektir ve iddia makami burada ifade edilen celiskileri aciklamak durumundadir. Aksi durumda verilecek her karar adil yargilama surecine golge dusurecektir.”

                      21 Subat’ta ise su ifadeleri kullanmisim bir yorumumda:

                      “Ayrica sunu da soyleyeyim, 28 Subat’in 1000 yil surecegine ya da surmesi gerektigine yonelik derin bir inancin hakim oldugu donemlerde plan seminerinde tartisilan Istanbul’un ustune cokmek, halki tepelemek gibi konularin geri bolge emniyetine yonelik bir masa basi tatbikati olduguna halkin onemli bir bolumunu inandirmak mumkun degildir. En azindan ben kendi adima soyluyorum, bu dava delillerde ortaya konulan tutarsizliklar yuzunden saniklarin beraati ile sonuclansa dahi benim o donemlerde bir darbe tertibi yapilmis olduguna yonelik inancimda bir degisiklik olmayacak. Ki ben bu blogta en az yirmi defa Dogan ve Rodrik’in ortaya koydugu tutarsizliklarin yargi asamasinda dikkate alinmasi gerektigini, aksi durumun adil yargilanma hakkinin ihlali anlamina gelecegini soyledim; simdi bir kez daha soyluyorum.”

                      2 Mart’ta da keza benzer bir ifade:

                      “Buraya ilk geldigimde dosyadaki tutarsizliklarin dava surecinde ayiklanacagini, bunun adli bir mesele oldugunu dusunuyordum. Ama burada Dogan ve Rodrik’in blog yazilari ve onlar etrafinda sekillenen tartismalar ile bugun eger ortaya konan bu tutarsizliklar yargi surecinde iddia makami tarafindan aydinliga cikarilmaz, cevaplanmaz ise, bunlar goz ardi edilir ise saniklarin adil yargilama hakkinin ihlal edilmis olacagini soyluyorum.”

                      Bunlari da meramimi anlatan ornekler olarak veriyorum, ayni mealde benzer ifadelerimi baska yorumlarimda da bulabilirsiniz. O yuzden bana sordugunu soru mesnetsiz bir soru, benim soylemedigim, hatta kac defa tam aksini soyledigim bir seyi, alarak cikarimlarda bulunmussunuz.

                      CD’lerdeki tutarsizliklara yargi surecinde savcilarin bir aciklama getirmek durumunda olduklari, aksinin adil yargilama hakkinin ihlali olacagi noktasinda bie tereddut tok benim acimdan. Ben bir onceki yorumda Dogan Pasa’yi anmamin nedeni kendisinin bu sahtelikleri kimin yaptigini aciklayacagini ifade etmis olmasi idi. Bugune degin bir aciklama yapmadi, cappraz sorgusunda da bu yondeki sorulara kanitlara dayanan bir yanit vermedigni tutanaklarda gorduk.

                      Umarim meramimi anlatabilmisimdir…

  5. Solmaz Türk Says:

    Birileri bana laf uzatmış durduk yere.Bence de palyaço sen değilsin,olsan olsan o sirkte anca maymun olursun.

    Cevapla

    • husamcakar Says:

      Solmaz Türk

      Günün lafı bu olmuş.Kötü geçen bir günün ardından
      güldürdünüz beni.

      Cevapla

  6. trekking Says:

    Sevgili acracia’ dan özür dileyerek, Blog konusu ile doğrudan ilgili olmasa da bir durum tesbiti yaparak iki devletin bir diğerini yargılamasını konu alan Yalçın Küçük’ün savunmasını alıntılamak istiyorum. Beni mazur görsün acracia.

    Yalçın Küçük’ün 1.4.2011 savunması
    “”İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

    01.04.2011

    Başkan Efendim,

    Maruzatım var.

    Cumhuriyet değişmiştir.

    Mahkemeniz çok zor bir durumdadır.

    “Ancien Regime” döneminde açılan bir davayı “yeni” rejimde sürdürmek zorunda kalıyorsunuz, bir karışıklık yaşıyorsunuz, sanıklar Mahkemenizi ve Mahkemeniz sanıklarınızı anlayamamaktadır. Bu anlayışsızlığı ancak tarih felsefesi içinde anlayabilirsiniz. Bu nedenle buradayım.

    Devrim ve Teori birbirine benzerler, her ikisi de bir alt-üst oluşu ifade ediyorlar. Teori, tersine çevirtir ve böylece gözlem ve olgular birbirine daha iyi oturtur, demek ki teori bir uyum kurucudur ve bir süt-liman olma halidir de diyebiliyoruz. Şöyle de söyleyebilirim, her teori bir devrimdir ve her devrim, bir teori olmaktadır.

    Halide Edip Meşrutiyet Devrimi Günü Mülk-ü Osmanî’de hiçbir suç işlenmediğini yazmıştı; buna “İhtilal Hali” ve “Teorik Durum” diyebiliriz. Hem bir alt-üst oluş ve hem de yeni bir huzur görüyoruz.

    Karşı-devrim de devrimdir. Buradaki analiz açısında aralarında bir fark görmüyoruz. Bu farksızlık teoremini, Marx’a borçluyuz.

    Şimdi yeni teori, ki aynı zamanda karşı devrim diyebiliriz, şudur; artık farklı bir rejimde yaşıyoruz. Ama biz eski rejimdeyiz, Fransa’da, 1789 hemen sonrasında “Ancien Regime” diyorlardı ve bu deyişi hala kullanıyoruz, artık Türkiye tarihinde bir “Ancien Regime” bulunmaktadır; biz ansiyon rejime mensubuz, fakat başka bir rejimde yaşıyoruz. Bu mensubiyetimiz nedeniyle Silivri’ye tıkılmış haldeyiz. Siz, ancien regime kanunları ile şimdiki rejimde bir mahkeme olmakla muhakeme edemiyorsunuz. Tek imkânınız, tutmak ve uzatmaktır.

    Başkan Efendim,

    Teori, ışıktır. Aydınlatıyor ve pırıl pırıl görüyoruz.

    Şöyle devam edebilirim; biz ancien regimde kaldığımız ve ancien regimde bağlı olduğumuz için suçluyuz. Tersinden de söyleyebiliriz, biz suçluyuz. Çünkü bağlıyız. Başka bir deyişle, eğer bir rejim değişikliği varsa, ki var, ceza kanunu maddeleri de değişmektedir ve şimdi “Cumhuriyet” zapt edildiği için yeni, büyük ve torba suç maddeleri icat edilmektedir, bu “eski rejime mensup” olmak ve “eski rejimi savunmak” suçudur. Suçumuz budur, suçluyuz ve buradayız.

    İşte ulaştığımız “aydınlık” ve “açıklık” budur.

    Aydınlık, karanlıktır.

    Bu nedenle siz, toplanmış olanlara, suçlarını açıklayamıyorsunuz. Belki uygulamak zorunda kaldığınız bu torba madde henüz bilincinizde değildir ve bilemem; toplanmış olan ancien regime mensupları tarihlerde “kuyruk” tabiri de var, onlar da hala “ancien” olduklarını kabul etmiyor; biteviye “suçumuz ne”, söyleyin, “suçumuzu isteriz” neyi bağırmaktalar, “bize suç verin” ya da “biz suç isteriz” diye gürültü çıkarmaktadır. Karanlık durum budur.

    Suç veremiyorsunuz.

    Sizler için üzülüyorum.

    Albay Göktaş’ın sorgusunu dinledim. Derin acı duydum, Clauswitz, savaşın tesadüf ve belirsizlikler dolu olduğunu yazmıştı, bu adı üzerinde “gayri nizami” savaştır, yazık, bir yüksek mahkeme başkanı, her tarafı gayri nizami olan bir halden, nizam ve keyfiyet çıkarmaya çalışmaktadır. Bir daire başkanı, özel harekatçı, pusulardan, tuzaklardan, öldürmekten, ölmekten, fırsat düşerse hala öldürme kararlılığından söz ediyor, içi yanmış, duymaz kulağı duyuyor, demans’a uğramış akıl harekete geçiyor ve bir Mahkeme, bitmez tükenmez soru ile ihlal edilmiş bir kural aramaktadır. Ceza için ihtiyacı var.

    Bunlara “muhakeme” diyebilir miyiz, Cumhuriyet’in zaptına ait sahnelerdir. Çok eleştirilen Yassı Ada’da benzerlerini görmemiştik, Mahkemenize saygım, Başkan Efendimiz’e sevgim nedeniyle, duruyoruz. Burada söz anlamını yitiriyor.

    Çok zor ve üzücü haldesiniz. Okuduğunu ve yetiştiğiniz kitaplarda ancien regime’e mensup olmak suçu yoktur ve ne yazık, yeni rejim görevliler olduğunuzu bilmiyorsunuz, söylemiyorsunuz. Söylemediğiniz kanun maddelerine göre yargılama yapıyorsunuz, Siz’in için üzülüyorum.

    Bu arada “Siz” diyorum, ancak Siz’i kastetmiyorum, ama yine de Siz’i kastediyorum, Beşiktaş’taki bütün savcılar, bütün yargıçları kastediyorum, terörle mücadele şubesinde tereddüdüm var, bir ayrım yapmıyorum. Siz, sizsiniz.

    Sonuçta ister devrim, isterse karşı devrim olsun, bu, Cumhuriyet’i zapt eden, alan, rejimin mahkemesidir ve biz Ancien Regime’in insanlarıyız. Toplandık, getirildik.

    Mesele şudur, Ancien Regime ceza kanunlarına göre biz suçsuzuz, bunu bildiğimiz için, güvenle, bize “suç verin” diyoruz. Bazen bağırıyoruz, bazen inliyoruz, “suçumu verin” diyoruz, “suçumu isterim” diye tutturuyoruz. Vermiyorsunuz. Bunun yerine Mahkemeniz, Balbay’a gazetecilik, Tuncay’a televizyonculuk, Levent Albay’a gerilla savaşı, İbrahim Şahin’e özel harekât dersi vermektedir. Aslında çok acı verdiğinizi bilmiyorsunuz. Üzüntü, büyüktür.

    Bu teoriye ilk önce burada ulaştım. Ve bu teoriyi, embryonic haliyle, Serdar Adil Saçan’ın sorgusunun akabinde, huzurda açıklamıştım. Teori, ilkel halindeydi, “iki devlet” var, “bir devlet diğerini yargılıyor” şeklinde sunmuştum. Tutanaklarda var ve henüz, Cumhuriyet zapt edilmemişti, o tarihte öyle düşünüyordum.

    İki ifade bu teoriye ulaşmamda çok önemli oldular. Birisi, Ankara’da , Yargıtay’da, Başsavcı İlhan Cihaner’in sorgusu idi, izledim, ikincisi huzurda Adil Serdar Saçan’ın savunmasıdır; savunmanın ekranda, belgelerle desteklenmesinden pek yararlandım. İkisi devlet memuru idiler; Ancien Regime’de sorumlu yerlerde bulunuyorlardı. Her ikisi de, “biz üst makamların verdikleri emirleri icra ettik” dediler. Saçan bunu belgelerle gösterdi ve Cihaner, bu noktada, pek ikna edici olmuştur. Verilen görevleri yerine getirdikleri için yargılanıyorlardı, burada açıklığa sahibiz.

    Saçan, hem yazılı emirleri ve hem de iddianamedeki suçlamaları ve yan yana gösteriyordu. Çok ikna edici olmuştur ve her iki sorgu-savunmadan benim çıkardığım sonuç şudur; iki devlet var ve birisi diğerini suçlamaktadır. Bunu, huzurunuzda ifade etmiştim; hem Cihaner, hem de Saçan yüksek memur oldukları için bunu çok açıklıkla görebiliyoruz. Ayrıca Saçan, bir cemaatin husumetini çektiğini ifade ediyor ve Cihaner de bir cemaat hakkında soruşturma yapmakla itham ediliyordu. İkisi de bir cemaat hakkında soruşturma yapmakla itham ediliyordu. İkisi de aynı ve artık pek bilinen cemaattir.

    Demek ki dava, iki devletin çatışması üzerine kuruludur; devletler arası bir savaş var, ilk formülasyonda muhtemelen, “paralel devletler” kavramına başvuruyordum. Şimdi bir tarafta “Ancien Regime” olduğunu görüyorum ki, hem tarihe hem de siyaset felsefesine daha uygun düşmektedir. Aradaki geçen zamanda, çatışma, Cumhuriyet’in zaptı ile sonuçlanmış durumdadır.

    Şubat 2011 tarihinde hem rejim değişmiştir ve hem de ilan edilmiştir. Artık bir Ancien Regime var ve biz mensubuyuz. Mensuplarının elebaşları burada toplanıyorlar, Bekir Ağa koğuşu dardır, Silivri’ye yeni hapishaneler inşa edilmektedir. Buradayız.

    Bir, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevli generallerinin yüzde onu hapse tıkıldılar. Şimdi Hasdal’dalar ve İngiliz İşgali’nde hapse atılan paşalara göre çok çok fazladır.

    İki, Polislerin askerlik eğitim ve hizmeti dışına çıkarılmalarını, Polis Ordusu kuruluşunun tamamlanması şeklinde anlamak zorundayız. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin paralize edildiği sırada Polis Ordusu kuruluşunun tamamlanması, bir ikame operasyonunu gözler önüne sermektedir.

    Üç, Kadri Gürsel, 14 Mart 2011 tarihli yazısında bize şunu hatırlatıyordu: “9 Şubat’ta Başbakan Erdoğan’ın sağladığı askerlik muafiyeti için kendisine teşekküre gelen Emniyet Mensuplarının “Emniyet teşkilatımız statükonun bekçisi değil, değişimin öncüsüdür, totaliter idarenin değil, ileri demokrasinin savunucusudur” dedi.” Bu ifadeyi, Türk Silahlı Kuvvetleri iç hizmet kanununa ilgili maddesine bir nazire ve değiştirme adımı saymamız yerindedir.

    Dört, uzatılmış Şubat Ayı’nda “Odatv” operasyonu adı altında, basın ve gazetelere yönelik büyük bir tutuklama kampanyası gerçekleştirildi. Tutuklama yargıçlığına havale edilen 12 kişinin tamamı Silivri’ye gönderildi. Tutuklamalardan tamamı Fethullah Gülen’e şu veya bu şekilde, karşı yazı yazöış veya konuşmuş kimselerdi. Bunlar arasında ben de vardım; ben daha çok Fethullah Gülen Hareketi’nin cehepe içine sızmasını açığa çıkarmaktan suçlu idim.

    Beş, Şubat Ayı’nda daha önce tutuklamakla birlikte sağlık nedeniyle hastanelerde kalan, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Levent Ersöz Paşa ve bu arada daha önce tutuklanmakla birlikte bihakkın tahliye edilmiş Prof. Dr. Y. Küçük, Silivri’ye kondular. Bu, Cumhuriyet’in zaptında şiddet ve gösterişe tanıklık etmektedir. Bir kutlama da diyebiliriz.

    Bunlara, bir de, M. Balbay, T. Özkan, D. Perinçek’in de aralarında bulunduğu bazı tutukluların koğuşlarından alınarak hücrelere konulmasını ekleyebiliriz. 28 Şubat’ta başlamıştı; bir yanıyla, 28 Şubat Muhtırası’na cevap olarak düşünebilirim, kurban kesiliyor ve diğer yanıyla da Cumhuriyet’in zaptının kutlanması sayabiliriz. Ancien Regime mensuplarına şiddet uygulanmasının örneklerie, tarihlerde, çok rastlıyoruz.

    Bizim tutuklanmamız sırasında Cumhuriyet’i eline geçirenler, şu suçları icat ile uyguladılar.

    Bir, bir kitap yazılmasına yardım etmek ve hatta teşvik etmek,

    İki, müstear isim kullanmak,

    Üç, “Ergenekon” adı verilen davaları eleştirmek ve eleştirmelerin sayılarının artmasına çalışmak,

    Dört, Yalçın Küçük’le konuşmak,

    Bunlar iddia makamındaki gazete ve televizyonlarda en çok yazılan ve söylenen temalar oldular. Çok kısaca üzerinde durmak istiyorum.

    a. 14 Şubat tarihinde Odatv operasyonunda, Soner Yalçın ve arkadaşlarının gözaltına alındığında, CNN’de bir Taraf muhabiri konuyu açıkça dile getirmişti. İzleyen günlerde, ben, her şeyi ve bu arada Odatv’yi yönetmekle suçlandım. Tutuklandım.

    b. Ahmet Şık, yazacağı veya yazdığı kitaba yardım aldığı ve Nedim Şener yardım ettiği için tutuklandılar.

    c. Sait Çakıri Sadi Çakırhan ve Coşkun Musluk, Emre Özsuda, adlarını aldıkları için önce bir kısım matbuatta suçlandılar ve sonra bu iddialarla birlikte sorgulandılar, tutuklandılar.

    d. Benim “şeytan” olduğum ve her işi yaptığım hep yazılıyor ve televizyonlarda program ile dizi yapılıyorum. O kadar öyle ki hem “şeytan” olduğuma ve hem de her işi yaptığıma inanmaya başlıyorum.

    Artık kendimi “dava mankeni” olarak görüyorum. Her davada varım.

    Sonuç mu, “yeni” rejim, çok eskiden ve ülkeyi “cahiliye” dönemine indirmektedir. Burada sadece yeni ceza maddeleri değil, ülkeyi çökertme ve yönetimi bilgisiz bir ekibe verme kararlılığı buluyoruz.

    Her ülkede bir kitap yazan, yardım ve teşvik almaktadır. Yaşar Kemal, Demirtaş Ceyhun, Server Bedi, Taha Kıvanç adında hiçbir insan dünyaya gelmemiştir ve bunlar sonradan uydurulmuş isimlelerdir. Bir insanla konuşmayı suç saymak, dinsel bir haldir ve “şeytan” demektir. İşte mahkeme budur.

    Başkan Efendim,

    Bitiriyorum. Kimleri yargılıyorsunuz, bunu göstermek istiyorum. Burada Mustafa Özbek vardı, her Cuma konuşuyordu, köylü ve işçi olduğunu ve Türkiye’nin en büyük sendikacısı haline geldiğini anlatıyordu. Şöyleydi veya böyleydi, fakat, tek sözcükle başardı.

    Levent Göktaş’ı yargılıyorsunuz. Yakın zamanda en çok madalya alan subay olduğunu biliyoruz. Başardık.

    Arkama dönüyorum, Mustafa Balbay, orta tabakadan bir ailenin çocuğu, yükselmiş ve genç yaşında, Uğur Mumcu’nun sütununu almış, çok hızlı bir yükseliştir. Net bir şekilde başarıdır.

    Son olarak Tuncay Özkan’ı alıyorum, bu kadar genç yaşta Kanal D ve/veya Show TV’yi yöneten bir başkası var mı; başarı örneğidir. Yazı yazdı, televizyon kurdu, hepsini genç yaşta yaptı ve sonunda buraya geldi. Burada kalması Siz, Mahkemeniz, bu ülkenin en başarılı insanlarına yaptıklarını yapmaktan alıkoymak için buradasınız.

    Biz ise ancien regime mensubuyuz.

    Cumhurbaşkanlığı makamında A.Gül Beyefendi var. Dosyalarımızda, Genelkurmay eski Başkan Yaşar Paşa’nın İngilizce bilmediğini söylediği kayıtlıdır. Ben de çeşitli TV programlarımda bunu ileri sordum ve kanıtladığımı sanıyorum. Yurtdışında uzunca zaman kamıştır, İngilizce bilmemektedir.

    Başbakanlık makamında T.Erdoğan Beyefendi oturuyor ve ben yıllardı üniversite diplomasını görmek istiyorum. Göremiyoruz.

    Cumhuriyet zapt edilmiştir. “Yeni” Reji, demek ki çok eskidir ve başarılı cumhuriyetçilerin tasfiyesine çalışmaktadır. Buna Mahkumdur ve Siz, Mahkemeniz işte buradasınız.

    Biz Ancien Regime’e bağlıyız ve mensubuyuz. Saygımız var.

    Başkan Efendim, hürmetlerimi sunuyorum.

    Sanık

    Yalçın Küçük”

    Cevapla

    • acracia Says:

      Sevgili Trekking, bunu gordum ama bir turlu sistem yanit koymama izin vermedi; bir daha deniyorum. Sunu demek istiyorum ki: estagfurullah, rica ederim. Bu blogun kronik Troll’u belli zaten; benim yazdigimin muhatabi O’nun disinda kimse degildir.

      Cevapla

  7. demokrat Says:

    http://www.haber365.com/Video/Yalcin_KucukPKK_Iliskisi/

    Hayır çok fazla da araştırmadım, google’a yazdım ilk çıkan siteyi koyuyorum buraya…”
    ”…kürdistan dağlarındaki kardeşlerim…”
    ”…kürdistan devrimine böyle bir uluslararası nitelik verme görevi de sizlere…”

    Bugün, davadaki tüm haklı argümanlara rağmen bu ve benzeri adamları davanın savunucusu olarak görüp , buraya koymak abesle iştigadir.
    TSK’nın savunması bunlara kalmamalıdır.Kötülük yapıyorsunuz farkında mısınız, bunların çok benzerini 1991 de 2000’e doğru dergisinde söyleyen Doğu Perinçek’le aynı çizgide olmakla ve hatta bilmem ne güç birliği diye aynı listelerde bulunmakla…Halkı aptal yerine koyma devri bitti artık lütfen bu davaya daha fazla zarar vermeyin.Bu insanların bahsekonu davadaki birçok suçsuz insanla aynı iddianamede bulunması bile yeterince zul’ken bir de savunma gayretleri yok mu?Sayın fmeraklı (hangi gerekçeyle yazarsa yazsın) diğer başlıkta bahsettiğinde de saldırmışlardı herkes hep bir ağızdan.Akıl sükut etti diyorum ben buna.Bu kadar zor mu bir insana haklısın demek? ”Evet kardeşim bu konuda haklısın,işte listeler,işte bu adamların geçmişi” demek.

    Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir bu birliktelikler için?
    Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir bu şahısları savunmak için?
    Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir doğrulardan uzaklaşmak için?
    Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir demokrasi’yi bu kadar ‘ti’ye almak için?

    Buyrun Y.Küçük’ün ”Arkama dönüyorum, Mustafa Balbay, orta tabakadan bir ailenin çocuğu, yükselmiş ve genç yaşında, Uğur Mumcu’nun sütununu almış, çok hızlı bir yükseliştir. Net bir şekilde başarıdır.” dediği İ.Selçuk’un çırağının cumhuriyet’i;

    Metin Münir 14.04.2011

    ”Emine Uşaklıgil’in Cumhuriyet’i…
    Ankara’daki öğrencilik ve ilk gazetecilik yıllarımda Cumhuriyet Türkiye’nin Le Monde veya New York Times olmaya aday tek gazetesiydi. Ağır ve saygındı. Etkili yazarları vardı. Gazetede uzun yıllar çizen Ali Ulvi belki de Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi karikatüristi idi. Ama uzun soluklu olamadı. Gazete sahibi Nadi ailesi birbirine girdi, ardından gazetede egemenlik kurmak isteyen iki düşman kamp. Dostoyevski romanlarını gölgede bırakacak acılı bir süreçte gazete aileyi, aile gazeteyi yok etti.
    Cumhuriyet 1990’larda iflas etti. İç savaşın galibi İlhan Selçuk’un yönetimine geçti, önemsizleşti ve öyle kaldı. Tirajı yarılanıp altmış binlere düştü, sonra onun da yarısına indi. “Küçük olsun benim olsuncular” kazanmıştı.
    Cumhuriyet’te sorunlar gazeteyi 1924’te kuran Yunus Nadi’nin (1870-1945) ölümü ile başladı. Hisseler Yunus’un despot eşi Nazime ile beş çocuğuna kaldı. Gazetenin yönetimi ise Emine Uşaklıgil’in “evladı azam” diye tarif ettiği, isteksiz gazeteci Nadir Nadi’ye (1908-1991) geçti.
    Nadir, babası gibi “mücadele ve kavga adamı” değildi ve gazeteciliği de sevmiyordu. “Sakin bir köşede Mozart’la beraber olmayı, Paris’te sonbahar yapraklarına basarak dolaşmayı hiçbir şeye değişmem” diyordu.
    Önemli kararları annesi Nazime, o öldükten sonra eşi Berin almaya başladı. Nazime’nin demir bilekle idare ettiği aile mutlu bir aile değildi. Yetenekli bir gazeteci olan Doğan Nadi kendini içkiye verdi ve genç yaşta kanserden öldü. Kızlardan biri akciğer kanserinden tedavi gördüğü halde sigara içmeye devam etti ve yanlışlıkla naylon geceliğini tutuşturunca yanarak öldü.

    İhtiyaç var ama çok uzağız…
    Nazime son üç yılını yatalak, acı içinde geçirdi. Ölümünden hemen sonra, damadı Niyazi Nun dolabındaki elbiseler dahil evindeki eşyalarını haraç mezat sattırdı.
    Leyla Uşaklıgil’in anne tarafından dedesi Cumhuriyet’in kurucusu olan Yunus Nadi, baba tarafından Aşk-ı Memnu’nun yazarı Halid Ziya Uşaklıgil’dir. Kendini “kızın kızı” olarak tarif eden romancı değil gazeteci dedesine çekti. Cumhuriyet’in Cumhuriyet olduğu son yıllarda gazetede müessese müdürü oldu. Girişimi önce başarılı oldu. Satışlar 120 bini aştı, gelir arttı. Ama darbe, devalüasyon, İlhan Selçuk’un başını çektiği hizipin tuzakları ve en önemlisi, ailenin ona arka çıkmaması hızını kesti.
    Cumhuriyet’te iç kavgayı İlhan Selçuk ve destekleyicileri Atatürkçülerle Emine’nin başını seçtiği “özel sektörcüler” arasındaki bir çekişme olarak sunmayı başardı. Aslında çekişme “Darbeleri hoş gören ve hatta destekleyen, demokrasiye giden yolun darbelerden geçtiğine inanan” yaşlı hizip ile genç ve modern ekip arasındaydı.
    O dönem gazetenin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal, Emine ve Okay Gönensin’le birlikte reform hareketinin içindeydi. Ama daha devletçilikten ve resmi ideolojiden kopamamıştı. Kavga başlayınca kararsızlaştı. Vaktini daha çok gazete içi dedikodulara ve kendi yazılarına harcıyordu. İlk fırsatta gemiyi terk edip Sabah’a geçti.
    Benim Cumhuriyetim adlı kitapta Emine bu dramatik öyküyü “elden bırakılamaz” bir stilde anlatıyor. “Benim hedeflediğim Cumhuriyet açık bir toplumu savunan bir Cumhuriyet idi” diyor Emine. “Bu Cumhuriyet insanların fakirlikten ezilmesine, kimlikleri nedeniyle horlanmasına, çevrenin hoyratça tüketilmesine karşı dururdu. Özgür düşünceyi savunurdu. Hukuk dışı uygulamaların takipçisi olurdu. Ve her şeyden önce asla gazete olduğunu unutmazdı.”
    Böyle bir gazeteye bugün her zamankinden çok ihtiyacımız var. Ve böyle bir gazeteden en çok bugün uzağız.”

    ”…unutmazdı” diyor ve geçmiş zaman kullanıyor sayın Uşaklıgil bilmem farkında mısınız?

    (Çarpıtılmadan önce şunu söylemek isterim ki,sadece kısa bir tahlil yaptım, bu tahlilden Yalçın Küçük’ün söylediklerinin hepsi yanlıştır, ya da cumhuriyet gazetesinde çıkan her haber çarpıtmadır gibi bir sonuç çıkarılmasın,alışılmadık bir durum değil çünkü bu blogda…)

    Cevapla

    • demokrat Says:

      unuttuğum bir argümanı eklemek istiyorum müsadenizle;

      ”Ve her şeyden önce asla gazete olduğunu unutmazdı.”

      derken ne söylemek istiyor farkındamısınız sayın Uşaklıgil ben anımsatayım hemen anımsayacaksınız;

      ERUYGUR’LA SOHBET (30.02. 2002)
      TANJU ERDEM’LE GÖRÜŞME (16.05.2002)
      TANJU ERDEM’LE GÖRÜŞME (19.05.2002)
      ERDAL ŞENEL’LE GÖRÜŞME (05.11.2002)
      YALMAN’LA GÖRÜŞME (05.11.2002)
      YALMAN’LA GÖRÜŞME (08.11.2002)
      YALMAN’LA GÖRÜŞME (28.11.2002)
      KILINÇ’LA GÖRÜŞME (22.12.2002)
      ERUYGUR’LA TOPLANTI (27.01.2003)
      YALMAN’LA GÖRÜŞME (30.01.2003)
      ASLAN GÜNER’LE GÖRÜŞME (25.02.2003)
      BÜYÜKANIT’LA GÖRÜŞME (28.03.2003)
      Emin ÇÖLAŞAN ile birlikte Şener ERUYGUR’la yemek. 21.04. 2003
      GÜNER’LE KONUŞMA (22.04.2003)
      SHERATON SOHBETİ (23.04.2003)
      ATEŞ’LE KONUŞMA (24.05.2003)
      YALMAN’LA GÖRÜŞME (18.12.2003)
      BİR ASKERLE GÖRÜŞME (12.12.2003)
      ERUYGUR’LA GÖRÜŞME (29.12.2003)
      ERUYGUR’LA GÖRÜŞME (16.01.2004)
      GAZETECİ TOPLANTISI (10.02.2004)
      ETİMESGUT JANDARMADA SOHBET(10.02.2004)
      ERUYGURLA TOPLANTI (01.03.2004)
      BİR ASKERLE GÖRÜŞME (08.09.2004)
      TOLON’LA GÖRÜŞME (07.06.2005)
      SELÇUK-BAŞBUĞ GÖRÜŞMESİ (13.07.2005)
      SELÇUK’LA GÖRÜŞME (14.07.2005)
      ÖZBEK’LE GÖRÜŞME (23.03.2005)

      Cevapla

    • fmerakli Says:

      Demokrat,

      Ben de onceleri Ergenekon/Balyoz/Poyrazkoy/Kafes vs gibi iddianamelerde sanik olanlari toptan bir sekilde savunma halini anlamakta zorlaniyordum, sordugunuz sorular ile benzer bir sekilde “sirf cemaate ya da iktidara karsi olmak boyle bir zihn-i sukuta sebebiyet verebiliyor demek ki” dedigim cok oldu.

      Ama simdi, zamaninda Ocalan’a siyasi birliktelik teklif eden, 90’li yillarda dergisinde Kurdistan daglarina selam yollamis, Ocalan’a yol gostermis, yanlis hatirlamiyorsam bu nedenle mahkum da olmus birisi ile Dogan pasayi bir siyasi hareketin milletvekili listesinin ilk iki sirasinda gormek ortaya garip bir resim cikariyor.

      Gecen gun ben o bahsettiginiz yorumu ‘yorumsuz’ bir sekilde girmistim, hala da nasil yorumlamak lazim tam kestiremiyorum.

      Merak ediyorum acaba sizin sordugunuz o dort can alici sorudan ilkini birisi cikip acik bir sekilde Cetin Dogan’a sordu mu:

      “Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir bu birliktelikler için?”

      Cevapla

      • Olasılıksız Says:

        “Soruyorum; sadece bir ‘iktidar’a ya da bir ‘cemaat’e karşı olmak yeterli bir sebep midir bu birliktelikler için?”

        Çetin Doğan bu soruya ne der bilemem…

        Ben kendi adıma şunu söylüyorum:

        ‘iktidar’ ya da bir ‘cemaat’ DEMOKRATİKLEŞME görüntüsü altında üstü örtülü DİKTATÖRLEŞME girişiminde bulunuyorsa elbette karşısına bazı birliktelikler çıkacaktır. İktidar ve cemaat’de belli hedefler için bir “birliktelik” içinde değil midir?

        Burada “birlikteliği” sorgulamadan önce rasyonel olmak lazım. Gücü elinde tutan kesimler sizi ve başkalarını bir tuzak içerisine çekmişler. Bu tuzaktan çıkmanın yolu elele vermekse başka şansınız yoktur.

        Diğer taraftan Cumhuriyet Gazetesinin tarihçesinin ve Ergenekon davasının Balyoz’la doğrudan bir ilgisi de yok. Tek ortak nokta her iki davada da hukuk mağdurları olması… Ergenekon davası yamalı bir bohça.. Torba yasa gibi mubarek. Zaten ortada doğru düzgün bir iddianame ve suçlama da olmadığı için savunmalar da siyasi söylemlerden ibaret. Bunları gazetelerin köşe yazılarından farklı görmüyorum.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          Ben sorumu genel çerçevede sorumluluk ve vicdan sahibi herkes için sormuştum sadece sayın Çetin Doğan anlamında değil.Hala da anlayamıyorum açıkcasıç
          Bir de;

          ”‘iktidar’ ya da bir ‘cemaat’ DEMOKRATİKLEŞME görüntüsü altında üstü örtülü DİKTATÖRLEŞME girişiminde bulunuyorsa elbette karşısına bazı birliktelikler çıkacaktır. İktidar ve cemaat’de belli hedefler için bir “birliktelik” içinde değil midir? ”

          demişsiniz,yani bu birlikteliği meşru zemine oturtmak adına haklı görme temayülündesiniz,her ne kadar cümlenizin ikinci kısmına katılsam da ilk bölümü ben kabul edemiyorum.İki yanlış bir doğru etmez bence,yanlış yanlıştır doğru da doğru.Yanlışı düzeltmenin de tek bir yolu yoktur.

          Cevapla

          • Olasılıksız Says:

            Sayın demokrat;

            Birliktelik olayını bir meşruiyet kapsamında değil hayatın doğal bir gerçeği olarak ele alıyorum. İnsanlar amaçları doğrultusunda bir araya gelirler. Amaca ulaşıldığı noktada veya amaçın değişmesi halinde bu birliktelikler sona erer. Bu doğal bir süreçtir.

            Buradaki birlikteliğin “ideolojik” veya siyasi bir birliktelik olduğu kanısında değilim. Kaldı ki Yalçın Küçük veya Perinçek gibi kişiler ideolojilerini hiç bir zaman benimsemediğim aşırı uçtaki kişiler. Bu kişilerin uç ve rahatsız edici söylemlerinin ayrımcılığa neden olmaması gerekir diye düşünüyorum.

            Bu dava kapsamında Y. Küçük veya başkalarının ideolojilerinin ortaya atılması, gerekçe gösterilmesini zaten doğru bulmuyorum. Davanın içeriği belli. Delil denilen şeyle belli. Bana göre Çetin Doğan’ın adaylığı zaten yanlış bir hamledir. Ama bu kişilerle birliktelik içinde olması veya olmamasının bir önem arzettiğini sanmıyorum.

            Cevapla

            • demokrat Says:

              Ben şahsen Ç.Doğan’ın ya da bu ülkede yaşayan herhangi birinin adaylığını doğru bulmuyorum diyemem ,ama şu gün görünen bu adaylığın çerçevesi yanlış çizilmiştir.Bunu anlatmaya çalıştım.

              Bence birliktelik görüntüsü (kalben olsun olmasın) dava sürecinde etkili olacaktır.(Olması gerekir demiyorum)Ayrıca Y.Küçük ve D.Perinçek’in ben belirli bir ideolojileri olduğu kanısında değilim, tüm yaşamları ‘ihanet’ görüntüsü vermektedir, özellikle de sol hareket’e ihanet.

              Cevapla

          • acracia Says:

            Zaman darligindan dolayi cok fazla yazamayacagim, ancak olusan ittifaklar olayi enteresan bir konu gercekten. Burada alti cizilmesi gereken konu, sahsi kanaatimce, bir cemaat mensubu olmanin yillarca suc olmus olmasindan mutevellit, iktidar denen seyin ele gecirilmesi gereken bir guc savasina donusmus olabilecegi. Tek sebep budur demiyorum ama olabilir diyorum. Buna karsilik, benzer bir seyi karsi kutupta da gormek mumkun. Yazik olan bu kadar kesif kutuplasmalarin ortak payda bulup diyalog kuracaklari alanlarin daralmasi. Bu acidan, her neresinden bakarsak bakalim, istersek tamamen zit goruslerde olalim, bu blogun sagladigi diyalog alani cok degerli.

            Yalcin Kucuk’un evvelki cikislarina en guzel yaniti tarihci Hakan Erdem romaninda vermisti aslinda. Her neyse. Bu baglamda, olasi ittifaklardan soz acilmisken, cemaat hakkinda yakinen bilgi sahibi Hakan Yavuz’la yapilmis bir soylesiyi ekliyorum. Her alanda ayni fikirde olmasak da, bu video ve cemaatten bahsettigi baglam(in)da ilginc fikirler ileri surdugunu dusundum:

            Cevapla

  8. trekking Says:

    Fmeraklı ve demokrat,

    Sizce sadece bir iktidar ve cemaate karşı olmak mıdır bu birliktelikler. Hala nasıl anlayamıyorsunuz ben de bunu anlayamıyorum. Çünkü hep siyasi açıdan bakıyorsunuz. Oysa siyasi bakışla çözemezsiniz. Sihirli cümle. Ekonomidir. Yeraltı ve yerüstü kaynakların kullanım hakkıdır.

    Küresel emperyalizm ve küresel güçler. Bunu anlamak bu kadar mı zor.

    Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.

    Rockfeller, bundan 40yıl önce dünya 1.000 devletten oluştuğunda , dünyayı seçilenler değil çok uluslu şirketler yönetecek dediği için,

    Rockshield ailesi her taşın altından çıktığı için, Ülkeleri savaşlara sokabilecek güçleri olduğu için,

    Bugün dünya nın 2016 da en büyük ülkesi olacağı IMF tarafından açıklanan Çin’in enerji kaynaklarının (kömür) işletmesi bu ailenin elinde olduğu için,

    Burnumuzun dibinde Yugoslavya dan 5 ülke çıkardıkları için,

    Kuzey Afrika ve Ortadoğu da yıllar önce 22 ülkenin sınırları değişecek dedikleri ve bugün adım adım bu yola gittikleri için,

    Ben başkaları gibi saatlerce klavye başında kalmayı tercih etmiyorum. Nickimden anlaşıldığı üzere. Dağları ve yürüyüşü sevdiğim için. O yüzden şimdilik kısa kesiyorum.

    Ayrıca, ikinizinde hep yaptığı bir şey var, yakıştıramıyorum sizlere. Bir insanın bir iki cümlesini alıp buradan ruhsat bularak o insanı adeta yargılıyorsunuz. Ve yaftayı yapıştırıyorsunuz. Yakışmıyor.

    Bunları yazmak la ne Doğu Perinçek’i ne de Çetin Doğan’ı savunmak gibi bir derdim yok. Ancak Küresel güçlerin tüm dünya da ve ülkemde adım adım uyguladıkları planları görüyorum. Ve gelecek adına kaygı duyuyorum üzülüyorum.

    Cevapla

    • demokrat Says:

      ”Ayrıca, ikinizinde hep yaptığı bir şey var, yakıştıramıyorum sizlere. Bir insanın bir iki cümlesini alıp buradan ruhsat bularak o insanı adeta yargılıyorsunuz. Ve yaftayı yapıştırıyorsunuz. Yakışmıyor. ”

      Yargısını hangi insan için yaptınız anlayamadım.Benim yazdığım Y.Küçük cümlelerini kastediyorsanız besbelli verdiğim videoyu seyretmemişsiniz.Ya da yaşamınız boyunca hiç 2000’e doğru okumamışsınız.Sizce sadece iki cümleye göre mi yorum yapıyorum? Yoksa siz başka bir ülkede yaşayıp gündemi takip etmekte zorluk mu çekiyorsunuz?Anlarım eğer böyle bir mazeretiniz varsa.Çünkü bunlar yaşandı bu ülkede,o yazılar ve sözler söylenip uzay boşluğuna karışmadı.Öylece duruyorlar durdukları yerde…Tabi bir de adam gibi adamlar’ın söylediklerinin arkasında durma sorunsalı var ki oraya hiç girmeyelim isterseniz.

      Bence insan gelmeli önce, insan olmadan ‘vatan’ olmaz.
      Kendinize karşı dürüst olun,kendi özbenliğinizi ona buna kurban etmeyin.İnsan yaşamının yüceliği öyle teferruat vs gibi boş laflarıyla kimseye kurban edilemeyecek kadar değerlidir.Vatan’a değer katan insandır.

      Cevapla

      • trekking Says:

        Benimle ilgili kısımlara cevap vermeyeceğim. Hani o “kendinize karşı dürüst olun” la başlayan cümlelerinize. Başka bir blogda ifade etmiştiniz zaten bu blogda kimlerin düşüncelerini değerli bulduğunuzu.

        Sözkonusu Vatan sa gerisi teferruattır sözü insanlara hitaben söylenmiştir. Elbette insan olmadan vatan dediğiniz toprak bir kara parçasından ibarettir. Bunu belirtmeye gerek var mı.

        Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’in avukatı değilim. Fikirlerinin savunucusu da değilim. Ancak savunmalarını buraya almak la onları savunmak veya abesle iştigal etmek konusunu anlayamadım doğrusu.

        Madem ki google dan baktınız Kürtler le ilgili sözlerini, Almanya da ki konferans daki sözlerini de bugünkü görüşlerini de nedenlerini de araştırın. Koyun. benim söylemek istediğim konu budur.

        Adam gibi adam olmak, 20 sinde neyse 40nda 50sinde 70 inde de o olmak demekmidir sadece!

        Dünya değişiyor, söylemler değişiyor, fikirler değişiyor insanlar değişemez mi?

        Abdullah Öcalan bile avukatlarıyla 3 kez üstüste yaptığı görüşmelerden sonra “Ergenekon davası” ile ilgili özeleştiri yaptığı medya da yer buldu. Ocak 2011 de yayınlandı çeşitli tarihlerde. Yalanlanmadı diye biliyorum.
        Yeri gelmişken bir özeleştiri yapmak istiyorum. Geçen hafta da bu konuya kısaca değinmiştim. Ben Ergenekon davasıyla içeri alınanların daha çok çözüm karşıtı, savaş kışkırtıcılığı yapanların olduğunu düşünüyordum. Ergenekon operasyonuyla çözüm karşıtı güçlerin tasfiye edilmeye çalışıldığını sanıyordum. Ancak ondan sonraki siyasi gelişmeler dikkatle incelendiğinde buradaki amacın çözüm karşıtı güçlerin tasfiyesi olmadığı görülüyor. Daha ziyade deşifre olmuş, bilinen kesimler tasfiye edildi.” diye konuştu”

        Uğur Albay, Öcalan’a “Ankara merkezli bir çözüme varmısın” diye sorduğunu yine bu anılan davadan öğreniyoruz. Atilla Uğur dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun özel temsilcisi sıfatıyla sorguluyor.

        Öcalan Türkiye ye getirildikten sonra ki dönemi yaklaşık 20.000 belgeyi inceleyip kitaplaştıran, “Öcalan’ın İmrali günleri” kitabını yazan Cengiz Kaymaz şöyle bahsediyor o bölümde ” ÖZEL EKİP SORGULUYOR

        Kitapta Öcalan, İmralı’ya getirildikten sonra özel bir ekip tarafından sorgulandığı aktarılıyor. Bu sorgu ise 10 gün sürüyor. Bu süreçte bodrum katında bir hücreye yerleştiriliyor, 9 metrekare genişliğinde bol ışıkla aydınlatılmış içinde oturağı olmayan bir tuvalet ve bir yatak olan hücrede tutuluyor. Bu süreçte Öcalan’ı Genelkurmay, MİT, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’den üst düzey yöneticiler ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu‘nun özel temsilcisi Albay Atilla Uğur sorguluyor.

        TANSU ÇİLLER BOMBALATTI

        10 Ekim 2001 tarihli görüşmede Öcalan, ilk sorgusunun yapıldığı 10 günlük süreçte kendisini sorgulayan özel komisyon ile arasında geçen bir olayı anlatıyor. Bu olayın kahramanı ise Tansu Çiller: “Atilla Uğur ‘Bu sorunu ABD ve AB’ye havale etmeden kendi aramızda biz çözelim’ dedi. Bunun üzerine Öcalan 1996 yılı Mayıs ayında Şam’da kendisine karşı patlayıcı yüklü arabayla düzenlenen suikast girişimini hatırlattı. ‘Sorguda, o bizim işimiz değildir’ dediler. ‘Biz isteseydik bir füze ile sizin evi vurabilirdik’ diyorlardı. Bu sırada bir yarbay söz aldı ve Suriye’deki bombalı suikast eyleminin dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in kendi özel çabası olduğunu ima etti. ‘Füze indirebilirdik, niyetimiz bu değildi’ dediler sorguda. ‘Bin kilo bomba, 500 milyon ödenek ayrılmış. Buna da onun (Çiller) marifeti’ dediler. ‘Bir kliğin işidir’ dediler.”

        Özetle şöyle diyor. ”

        Şükrü Sina Gürel,12 Temmuz 2002 den 18 Kasım 2002 ye kadar Dışışleri Bakanı sıfatıyla 57. Hükümet te görevli idi.

        Gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir programında o dönemle ilgili Hüseyin Kıvrıkoğu, Ahmet Necdet Sezer, Ecevit ve sonradan Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın ve kendisinin katıldığı bir toplantı da “125.000 kişilik bir kuvvet ile Irak’a girme kararı alındığını” söylemişti. Ancak ne oldu da bundan vazgeçildi acaba!
        Dikkatinizi çekerim Mart 2003 de ABD Irak’a girdi. Ve Türkiye de anlaşılmaz bir biçimde hükümet normal seçimlere 1 yıl varken ve 2001 deki Cumhuriyet tarihinin en büyük krizinden sonra çarklar ekeonomide yeniden dönmeye başlamışken kendi bacağına kurşun sıkarak erken seçim kararı aldı.

        Tabii bu arada aktörlerden biri Kemal Derviş’i de bu süreçte unutmamak lazım. Rahmi koç’un yalısında ABD temsilcisinin de bulunduğu toplantı ile ilgili olarak Ecevit dervis’ten kendisini bilgilendirmesini isteyince sağlık sorunlarını bahane ederek bilgilendirmeden ABD ‘ye gitmesi ve döndüğünde istifa edip İsmail Cem ile yeni bir hareketin içinde olacağı anılırken ona da çalım atıp CHP ‘ye geçmeside dikkate değer.

        Derken 24 Nisan 2011 tarihinde Sözcü gazetesinde 22 Mart 2003 tarihli ABD Ankara Büyükelçisi Pearson ‘un Washington’a geçtiği kripto “Türk Generaller AKP den rahatsız. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir, Generallerin bu tutumu Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşuna sahip çıkılmalıdır”. Fazla söze gerek var mı.

        Hemen ilave edeyim, Hilmi Özkök bu sürece 2002 Ağustos da Genelkurmay Başkanı olarak dahil oluyor. Ve 4 Ağustos 2003 tarihinde Tayyip Erdoğan Başkanlığında yapılan ilk YÜKSEK AsKERİ ŞURA TOPLANTISINDA tam 54 general emekliye sevkedilmiştir. 27 Mayıs tan sonra bir şura toplantısında en fazla sayıda yüksek rütbeli subay tasfiye edilmiştir. Bu 54 subay’ın kim olduklarına çeşitli törenler de yaptıkları konuşmları dikkate aldığınızda tablo netleşmektedir. “Nato dan çıkalım bölge ülkeleri ile birlikte Rusya-İran’ı içine alan yeni bir pakt kuralım” görüşündekiler tasfiye edilmiştir. Irak işgaline karşı çıkanlar tasifye edilmiştir.

        Türkiye nin maalesef içinde yaşadığımız halde yakın tarihi 1993, 1997 ve 2001-2003 dönemleri aydınlatılmadan yol alamayız.

        Şimdi yine başa dönüyorum. Geçmişte sınıf mücadelesi vardı. İnsanlar bunun üzerinden safını belli ederdi. 1980 darbesi zaten bu amaca hizmet etmiştir ki, insanlar etnik kimliklerine göre sınıflandırılmıştır. Sözü Hrant Dink’e getireceğim. hrant Dink Ermenidir.

        Peki, Hrant Dink sadece Ermeni kimliğiyle anılabilir mi; anlatılabilir mi?
        Bu haksızlık olmaz mı?. O bir sosyalist ti.

        1 Haziran 2004 de Agos ta ne yazmış.


        “Yüz yıl önce Ermeniler bekliyordu İngiliz-Fransız ittifakını.
        Şimdi Kürtler bekliyor Amerikan-İngiliz ittifakını.
        Osmanlı topraklarında yüzyıl önce oynanan oyun bu kez Irak topraklarında sahneleniyor.
        Hiçbir emperyalist ülke, bir milletin kara kaşı, kara gözü için onu kurtarmaya gitmez. O önce kendi çıkarını düşünür. İşine geldiğinde de anında satar, arkasına bile bakmadan çeker gider.
        Nitekim, yüz yıl önceki o beklentiler, o umutlar Ermeniler açısından tam bir hüsranla sonuçlandı işte. Beklentinin gerçekleşmemesi bir yana, varlığını o zamana dek belli bir millet sistematiği içerisinde sürdürebilen Ermeni halkının büyük bir bölümü yok edildi; bir milletin kökünün kazınmasına vesile oldu. Koca halkın Anadolu üzerindeki tüm izlerinin silinmesine kapı aralandı.
        İyisi mi sen gel ey Kürt kardeşim.
        Sen gel şu işi bir bilene sor. Şu Ermeni kardeşinin bilirkişiliğine güven. Böylesi savaş ortamlarına güvenme.
        Bil ki bu savaş ortamları zalimlerin nezdinde bitirilmemiş hesapların da kökten çözüme kavuşturulduğu tuzak fırsatlardır.
        Bu tuzağa düşme…”

        Yani Abdullah Öcalan özeleştiri yapıp Ankara merkezli çözümden yana olanlar içeri atılıyor derken, Hrant dik yukarı daki satırları yazmışken hala safları sorguluyorsunuz, anlamıyorsunuz.

        Cevapla

        • demokrat Says:

          trekking,

          Öncelikle ,sitemde haklısınız,başka bir yerde yazdığım(kızgınlıkla yazılmış) yazıdan sonra pişman olmuştum,ama ne çare ki blog sahibi olmadığımız için yapacak birşey yok,değiştiremiyoruz,hiperaktive bir cevaptı,
          görüşlerine katılayım/katılmayayım listem kabarık şu an.

          Efendim bu olurolmaz insanların ağzında sakız gibi çiğnenen, Atatürk’e yakıştırılan ”sözkonusu vatansa gerisi teferruattır” lafının Atatürk tarafından söylenmediği sayın Prof. Dr. Cemil Koçak tarafından ifade edilmektedir.
          Bana göre bu söz insanlık onuru için bir koca bir ayıptır.Aslında kutsal bir ifadeymiş izlenimi verirken insanı bu kadar aşağılayan başka bir söz hatırlamıyorum.Ayrıca dediğim gibi bir kısım ulusalcı(?)’nın ve ülkücü
          kesimin de demagoji yapmak uğruna sıkça başvurduğu bir sözdür.Bana basit ve aşağılayıcı geliyor,bu aşağılanmayı da kabul etmiyorum.Aslında diğer taraftan bakarsanız ”vatan uğrunda ölen” insanlarında yaşamını ve
          değerini de ucuzlatıyor,teferruat diyerek.”Kendinize karşı dürüst olun” demekle bu söze bu kadar değer vermeyin demekti kastım.
          Şunu anlatmaya çalıştım;
          Bu dava (yalnızca balyoz) kapsamında bir şekilde iddianameye dahil olan bu isimlerle asker kaynaklı sanıklar arasında bir bağlantı varmış gibi görünmesi beni rahatsız ediyor.Yalçın Küçük ise isimlerini de vererek kendisini
          bir şekilde aslında olmayan bir cephenin içindeymiş gibi göstererek nemalanmaya çalışıyor.Bu sanıklar arasında Yalçın Küçük’ü hayatında görmemiş,fikirlerine asla katılmayan,dava olmasa yanyana gelmeleri imkansız çok insan vardır sanıyorum.
          Dünya değişiyor,insanların da değişmesi,bir süreç içinde yenilenmesi kadar doğal hiçbirşey olamaz.Ama bu değişimin bir mantık çerçevesine oturması gerekir.Maalesef yaşanılan süreç içinde bu kadar keskin bir dönüşü benim hafsalam da almaz,midem de kaldırmaz.Misak-Milli’ye açıktan tavır alıp ”kürdistan” hülyaları kuran insanların bir kalemde ”Kuvay-ı Milliye”ci kesilmesini kusura bakmayın ama benim beynimin halen körelmiş hücreleri bile kabul etmez.Ayrıca bu dönüşümün Öcalan’la ya da zahmet edip anlattıklarınızla çok fazla ilgisinin olduğunu düşünmüyorum.Konu biraz dağılmış sanki.Öteden beri bu ”kökü dışarda” argümanlarından hazzetmem, kimbilir bir dönem insan avcılığında kullanılmasının yarattığı refleks sanırım.
          Bu arada wikileaks belgelerinin bu konuya havi kısımlarını okumam gerektiğini düşünüyorum.Bu konuyu daha detaylı olarak bilgi sahibi olduktan sonra konuşabiliriz .

          Cevapla

  9. husamcakar Says:

    trekking

    Kısa ve net özetlemişsiniz,künyelerinin bir kısmı aşağıdaki kitaplarda
    anlatılıyor.

    John Reeves , The Rothschilds; The Financial Rulers of Nations (Rothschild’ler: Ülkelerin Finans Patronu)

    Hannah Arendt, “The Origins of Totalitarianism” (Totalitarizmin Kökenleri)

    Eustace Mullins, “The World Order: Our Secret Rulers” (Yeni Dünyanın Düzenleyicileri)

    Anthony C. Sutton’un “Wall Street and the Rise of Hitler” (Wall Street ve Hitler’in Yükselişi)

    Kısaca özetlersek ; “Novus Ordo Seclorum” (Yeni Dünya Düzeni)

    Rothschild hanedanlığının maşalarını da unutmayalım John Davison Rockefeller ve George Soros

    Cevapla

  10. acracia Says:

    Yukarisi cok kalabalik olmus, buraya tasiyayim:

    #

    *

    #

    Zaman darligindan dolayi cok fazla yazamayacagim, ancak olusan ittifaklar olayi enteresan bir konu gercekten. Burada alti cizilmesi gereken konu, sahsi kanaatimce, bir cemaat mensubu olmanin yillarca suc olmus olmasindan mutevellit, iktidar denen seyin ele gecirilmesi gereken bir guc savasina donusmus olabilecegi. Tek sebep budur demiyorum ama olabilir diyorum. Buna karsilik, benzer bir seyi karsi kutupta da gormek mumkun. Yazik olan bu kadar kesif kutuplasmalarin ortak payda bulup diyalog kuracaklari alanlarin daralmasi. Bu acidan, her neresinden bakarsak bakalim, istersek tamamen zit goruslerde olalim, bu blogun sagladigi diyalog alani cok degerli.

    Yalcin Kucuk’un evvelki cikislarina en guzel yaniti tarihci Hakan Erdem romaninda vermisti aslinda. Her neyse. Bu baglamda, olasi ittifaklardan soz acilmisken, cemaat hakkinda yakinen bilgi sahibi Hakan Yavuz’la yapilmis bir soylesiyi ekliyorum. Her alanda ayni fikirde olmasak da, bu video ve cemaatten bahsettigi baglam(in)da ilginc fikirler ileri surdugunu dusundum:

    Cevapla

  11. ihtimal Says:

    Hala Kilicdaroglu’ndan, turkiyedeki butun anneler ve basbakanimizdan ozur dilemesini bekliyoruz 🙂 Ama nerdeeee!!!

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      ‘Ana… A…’ diye hecelerini cikarttigi bir cumlede, ‘ayagini denk alsin’ diyecekmis 🙂 Ustelik ‘ayagini denk alsin’ cumlesini ”agir” kacar diye soylemek istememis. Bu blogta bile boyle palavra kolay kolay atilmadi henuz hahahahah 🙂

      Cevapla

      • acracia Says:

        Once sunu hatirlatalim:

        “Troll”–tanimi:

        “In Internet slang, a troll is someone who posts inflammatory, extraneous, or off-topic messages in an online community, such as an online discussion forum, chat room, or blog, with the primary intent of provoking other users into a desired emotional response or of otherwise disrupting normal on-topic discussion.”

        http://en.wikipedia.org/wiki/Troll_%28Internet%29 [bu sadece bildik bir tanim oldugu icin wikipedia’dan link vermekte mahsur yoktur sanirim]

        Yani, troll’un tanimi kabaca soyle:

        blog, vesaire gibi internet ortaminda infial yaratici, alakasiz, konu disi mesajlar giren ve bu sekilde karisindakileri kiskirtmak suretiyle birincil amaci diger yorumcularda duygusal reaksiyonlar yaratmak, ya da bir tartisma konusunu dagitmak suretiyle konu disina cikarmak olan internet kullanicilari.”

        *****
        SImdi de sunu hatirlayalim:

        Yani bu Sayin Basbakanimiz’in bir vatandasa once “lan” sonra “anani al da git” dedigi video.
        Tabii baktim, sene 2006, daha o zamanlar ses cikarilabiliyormus boyle. Nostaljiyle andim.

        Bunu niye yazdim? Troll’e troll demek, ama troll’lugun de bir adabi oldugunu hatirlatmak, en azindan sunlara dikkat cekmek icin:

        1) Troll’un savundugu kisim da bu konuda cok masum sayilmaz;

        2) Her ne olursa olsun, bu tarz meclis uyelerinin adabina cok dikkat etmesi gerekir; kufur hic hos degil; bunun icin “taraf” tutmaya gerek yok, ama izan gereklidir tabii;

        3) Her nedense ben Hakan Yavuz videosunu koyunca bu sulandirici mesajlar konmus, tesaduf herhalde;

        4) Kiskirtarak konuyu degistirmeye cabasi icerisinde, “siz”ler “biz”ler karismis yine. Siyah beyaz bir dunya gorusu yansimasindan baska bir sey beklemek mumkun degil tabii.

        Her neyse, ben yine cemaati yakinen bilen akademisyen Hakan Yavuz’la yapilmis soylesiyi gireyim. Siyah-beyaz otesinde bir seye yeniden dikkat cekmek icin:

        Cevapla

        • acracia Says:

          Son olarak ekleyeyim:

          Kimseyi savundugum icin de yazmadim.

          Cevapla

          • ihtimal Says:

            Acracia nin dunyasinda hersey siyah ve beyaz. Olaylari cok iyi analiz ettiginden midir emin degilim ama umarin teknoloji geriliginden degildir. Onun dunyasinda basbakan tayyip kufurbaz, daha iki gun oncenin kilicdaroglusu ise terbiyeli aile cocugudur!!! 🙂

            Cevapla

            • acracia Says:

              Evet bu da Troll’un son metodu: yuzsuzluk. Kendisine yoneltilen hakli noktalarin vurgusunda, sanki kendisi degilmis muhatabi gibi yaparak baskalarina yansitmak.

              Kendi yaptigini ikinci kere (ilkinde de yuzsuzce ustte sanki baskalarina soylenmis gibi lanse etmeye calismisti) baskalarina yamamaya calisarak kendisinin burada sergiledigi dar goruslu, saldirgan, ipe sapa gelmez mantiksiz duruslar karsiliginda zaten kimin ne oldugu asikar.

              Ama ben belki bir zihin ferahligi, acikligi gelir diye umarak aciklayayim:
              1. Troll’un savundugu kisim cok masum sayilmaz: yani kendisi yukarida butun annelerden ozur beklemisti, ben de olmus bir baska olayi orneklendirerek blogun sevgili trollunun durumu daha da carpitmadan once, benzer bir olayda henuz vatandastan (hani troll’un sevdigi o soz var ya: halk? iste o) da ozur dilenmesini isteyecek mi diye merak etmistim. Demek Ihtimal prensip olarak bu tarz konusmaya degil, sadece belirli bir kesim soz konusu ise karsiymis. Yani siyah beyaz bakiyormus.

              2. Meclis uyeleri demisim: yani, buna Kilicdaroglu da sayin Basbakan da dahil. Demek ki neymis Ihtimal’cigim? Kimseye kufurbaz dememisim, sadece kufur hic hos degil demisim. Bu herkes icin gecerliymis, cunku meclis uyeleri demisim.

              3 ve 4’u gecelim. Dunyayi ve olaylari iyi analiz etmek gibi bir iddiam asla yok. Ama Allah’a cok sukur dusunmesini ve yuzsuzluk ve cirkeflik yapmadan, mantiga dayali arguman kurmasini biliyorum.

              Sevgiler.

              Cevapla

              • ihtimal Says:

                Ama her ne hikmetse “matigi dayali argulamlarin” ruhu darbeyle yogrulmus insanlari savunmaktan otege gecmiyor 🙂

                Cevapla

                • acracia Says:

                  Sevgili Ihtimal:

                  Iste beni istediginiz gibi kategorize edemediginiz icin kuduruyorsunuz. Bu hep boyle oldu. Bu blogu biraz okuyan herkes yazdiginizin yalan oldugunu biliyor. Ama zaten sizin hem yalanci hem ahlaksiz oldugunuzu tescillemistik:

                  https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/16/yalan-habercilikte-yeni-bir-rekora-dogru/#comment-3836

                  Bu ilk olmuyor. Ama bana istediginiz seyleri savunmadigim icin “darbeci” yaftasi yapistirip beni susturamayacaksiniz. Yani neymis: siyah beyaz bakiyormussunuz. Bu da sizi dar goruslu yapar, burada sundugunuz gorunum itibariyle. Bile bile yalan soyleyip ahlaksizca soylenenleri carpittiginiz icin ve bunlara ragmen hala bunlari da dile getirdiginiz icin de yuzsuzsunuz.

                  Soylemedigim seyleri soylemisim gibi yaptiginiz icin, benim dikkat cektigim sacmalikliklarinizi da alip carpittiginiz icin de ahlaksizsiniz.

                  Bakin acik konusayim: bunlari buraya, bu blogu sonradan okuyacaklar icin giriyorum. Sunu da ilave edeyim: ben Basbakan’in oldukca zeki ve karizmatik birisi oldugunu dusunuyorum. Tasvip etmedigim seyler de var, bu en dogal hakkim ve dile de getiririm. Ama ben, o zekada birisi olsaydim ve o konumda birisi olsaydim, sizin gibi ahlaksiz, yalanci ve yuzsuz birisinin benim savunucum olmasini da istemezdim. Ama bu benim sahsi gorusum elbette.

                  Cevapla

                  • acracia Says:

                    Sonradan okumaya baslayanlar icin bunu da ekleyelim, benim blogdaki degisik duruslar ve kendi durusumu anlattigim yer, burada dursun.

                    Cevapla

                  • ihtimal Says:

                    Yahu birak acracia bunlari, burda bu blogun en azili savunucularindan birisisin. Fmerakli ile kapismalarini okuyan her normal zekali insan, burda Pinar Doganin babasini ve tayfasini savunmak icin yapmadigin “matiga dayali arguman” kalmadigini bilir. Birde bize gazel okumalarin yokmu? Oda lazim tabiii 🙂

                    Cevapla

                    • acracia Says:

                      Sevgili Ihtimal:

                      Beni guldurdunuz, Allah da sizi guldursun.

                      Simdi yazinizi okuyunca hemen iskillendim, icime bir kurt dustu: yoksa… icimde gizli bir “darbeci” mi vardi? Yani simdi dusununce dogru hakikaten, Fmerakli’yla etik uzerinden, “olgu”lar uzerinden tartistim diye, datayi manipule ediyorsunuz dedim diye; baskalariyla tartismalarimda baskalarini yaftalamak hos degil, sahsilestirmeyelim saldirilari dedim diye (ki bunu her tur gorusu savunana da soyledim burada, isteyen acar bakar), buyuk bir ozenle surekli bu davada 200’e yakin kisi var Cetin Dogan uzerinden tartisip sahsilestirmeyelim buna genel olarak bakalim dedim diye, bazi konulara fazlasiyla basite indirgemeci (demokrasi=antimilitarizasyon gibi) tek tarafli bakildigini sezdigimde bir seylere obur alternatif okuma bicimlerinin de mesru oldugunu etik adina gostermeye calistim diye “azili savunucu” oldugumu dusunmeliydim.
                      Hatta bunu yazdiktan sonra gidip klavyemi de calkalamaliyim; belki duzelirim.

                      Ihtimal, bakin saka bir yana cok ciddi bir sey soyleyeyim: size bugune kadar hic kizmadim. Hatta bazen icten bile buldugum anlar oldu. Sizin yaptiginizin tam tersine size asla yafta yapistirmadim durduk yerde. Haksiz buldugum, haddinizi astiginiz, saldirganlik gosterdiginiz yerde soyledim ne dusundugumu ve bunlari her zaman sizin soylediginiz bir seye dayandirarak soyledim. Hala yaptiginizin ahlaksizlik, yalancilik ve yuzsuzluk oldugunu dusunuyorum. Bu da dayanakli. Oysa siz, sizin fikrinizin tersi soylendigi anda mutecaviz oluyorsunuz, niye?

                      Ben hem askeriye icindeki sorunlari goruyor, hem de bu davadaki sorunlari goruyor olamaz miyim? Neden sizin istediginiz seyleri soylemiyorum diye beni illa bir kutba sıkıstirmaya calisiyorsunuz? Bakin, siz surekli “siz” ve “biz” diye ayrimlar yaptiginizi gosteren girisler yapiyorsunuz. Bu cok nahos, cunku o “biz” de homojen degil,
                      “siz” de. Bunu size anlatamadim gitti.

                      Burada savunmaya calistigim sey bu kutuplasmanin olmamasi, etik degerlere sadakat gostermek, demokratik-cogulcu ortamin korunmasi, kisilerin sahsi ifade alanlarinin yaftalarla daraltilmamasi, soz edilen belgelerin degisik yorumlarini birlikte dusunmeye katki, vs. Eger ben bu degerlerin “azili savunucusu”ysam gurur duyarim. Sizin benim argumanimi curutecek bir deliliniz varsa da dinlemek isterim. Ama bunlari yaparken kendimce bir kriterim varsa, bunun icin de ozur dileyecek degilim ki? Buradaki davanin sahte belgelere dayandigini dusundugum icin de ozur dileyecek degilim. Bir vesayet biterken, yeni bir sivil otoriter yapilanmayla karsi karsiya oldugumuzu dusundugum icin de ozur dileyecek degilim.

                      Size bunlari soyluyorum, belki bu sefer duyarsiniz beni diye. Cok umitli degilim ama zaman zaman deniyorum boyle.
                      Gecmiste “akepe” diyen birisi hakkinda bana yorumda bulunmustunuz, ben de size hak vermistim. Neden dogru durust tartismayi denemiyorsunuz? Bakin bunlari oldukca dostane soyluyorum.

                      Saglicakla.

                    • acracia Says:

                      Bakin, ek yapayim, bugune kadar soylediklerimin (yani askeriyeyle ilgili gercek davalar acilmadan once bu davanin ve diger one surulen “delil”lerin seffaf ve adil yurutulmesinin bundan sonraki davalarin guvenirligi ve sayginligi icin ne kadar onemli oldugunu, ancak simdilerde herseye delil diye atlanmasinin bende muthis bir guvensizlik olusturdugu icin ve de herkese “asker yanlisisin” yaftasi da hazir oldugu icin konusturulmadigindan hareketle hissettigim rahatsizligi) disinda, size su kismi bir daha geceyim, belki bunu okuyunca idrak edersiniz:

                      “Yazik olan bu kadar kesif kutuplasmalarin ortak payda bulup diyalog kuracaklari alanlarin daralmasi. Bu acidan, her neresinden bakarsak bakalim, istersek tamamen zit goruslerde olalim, bu blogun sagladigi diyalog alani cok degerli.”

                    • ihtimal Says:

                      Bende diyorum ki; suanda elimizde halihazirda varolan 60 yildan beri belimizi bukmus, bu millete insanlik disi eziyetler etmis olan vesayetin once bir caresine bakalim ve hayatimizdan mumkunse en kisa surede atalim, ondan sonra Tayyip Amca sivil diktatorluk getirecekse onunda icabina bakariz 🙂

                    • acracia Says:

                      Tamam, ilk kisminda mutabikiz zaten: Son derece mesru bir istek vesayetin bitmesini istemek. Kesinlikle katiliyorum.
                      (Bence zaten buyuk olcude de bitti de). Ben bunun olabildigince temiz bir sekilde yapilmasini istiyorum ama. Hatta 12 Eylul’u iyice arastirirsak, hem oncesini hem sonrasini, hem Kurt sorunuyla ilgili bazi seyleri, hem de 28 Subat’a goturen sureci, faili mechulleri daha iyi anlayabilecegimiz kanaatindeyim. Basindan beri de bunu savunuyorum. Ama bunun icin de askeriyeyle ilgili acilmis bu davanin (Balyoz) mesru olmasi cok cok onemli. Bunda da mutabik miyiz?

                    • ihtimal Says:

                      Birinci bolumde mutabik olabilmemiz icin vesayetin once bitmesi gerekiyor! Hadi balyozu gecelim, 12 eylulden sag kalanlarin ve 28 subat donemindeki aktorlerin darbe suclarindan ceza almari saglanmadikca vesayetin olmasi gerektigi sekilde bittigini kimse iddia edemez. Sadece 28 subati ele alirsak, aljezeera ropartajinda kendi agziyla bu donemin “terms of referance”larini yazdigini iddia eden Cetin Dogan hala bu durumdan dolayi suclanmis degil!! Ne dersin? Bence biz bu satirlari yazdigimiz surede bir savcinin cikip cetin dogani aleni yapilmis bir darbe icin suclamasi gerekmiyor mu?

                    • acracia Says:

                      Yanlis yere girmisim yaniti. Bu vesileyle de duzeltme yapayim: bir sorunumuz oldugunu dusunmuyorum derken vesayet acisindan bir sorunumuz oldugunu dusunmuyorum demek istemedim elbette; birbirimizi anlama acisindan sorunumuz yok demek istedim. En azindan kendi acimdan. Duzeltirim; gerisi soyle:

                      Vesayetin bitmesi demek askeriyenin siyaset uzerindeki etkisinin sifirlanmasi demek oluyor. Yani kabaca, bir siyasi parti gibi hareket etmeyi birakmasi; uyeleri siyaset yapmak istiyorsa, uniformalarini cikarip siyasete atilsin tabii. Ancak askeriye su anda o gucunu kurum olarak kaybetmis durumda. Bu konuda bir sorunumuz oldugunu sanmiyorum.

                      Vesayetin bitmesi icin onkosul olarak dava koyuyorsaniz, bu davalarin adil ve seffaf olmasi, bundan sonra acilabilecek davalarin sayginligini ve guvenirligini zedelememesi gerektigini dusunmuyor musunuz peki? Iste ayrildigimiz nokta bu.

                      Bu arada 12 Eylul arastirildiginda, bundan dogal olarak istifade eden, dogal ittifaklarin, milli gorusun, vesaire oldugunu, bunlarin da ortaya cikacagini biliyorsunuzdur. 28 Subat’in hedefi olanlar 12 Eylulculerle isbirligi yapmiyorlar miydi? Sirf ona odaklanamazsiniz ki? O zaman bu isbirlikcileri de yargilamak lazim degil mi? Bu da bugunun guc odaklari olmuyor mi?

                      Benim de demeye calistigim tek bir isim uzerine yuklenmek yalniz gorunusu kurtarir; bunun ardindaysa bir suru tarihce, dinamik var. Bir tek kisinin hapse girmesiyle bu is hallolmayacak ki? Dedigim gibi bu isin evveliyati var; 12 Eylul’den istifade ederken solcu kiyimina katilanlar var. Bunlari ne yapacagiz? Adalet adina hepsinin ortaya cikmasi gerekmez mi?

                      Kizginsiniz; goruyorum. Ve haklisiniz da kizgin olmakta, ama dedigim gibi, bugunun hedefleri gecmisin isbirlikcileri. Bunlar simdi olmamis gibi yapiliyor, ama yasadik, biliyoruz. Ben sahsen bunlarin arka planini cok merak ediyorum. Ne oldu da rota degisti, cok guclendi diye mi bir takim gruplar hedef haline geldi? Fikrim var, ama bilmek icin arastirilmasi lazim.

                      Balyoz’a gelince: 28 Subattan degil, bambaska bir seyden yargilaniyor bu kadar insan. Siz sahsen, bu kadar hastalikli senaryolari kim yazmis diye merak etmiyor musunuz? Bakin siz bunun askeriye olduguna kanisiniz. Ben degilim.

                      Ben de olusmakta olan sivil bir otoriter yapidan endiseliyim; seffaf olmayan uygulamalarin, demokrasi adina denip tam tersi istikameti gosteren bu davayla ilgili dinamiklerin bu sivil otoriter yapinin semptomlari oldugundan endiseliyim. Yagmurdan kacarken doluya tutulmak istemiyorum.

                      Bakin son bir sey daha soyleyeyim: burada bunu daha once sarf etmedim, ancak KCK davasini da takip ediyorum. Biliyor musunuz ki cok benzer dinamikler orada da goze carpiyor? Emin degilim, kesin konusamiyorum, ama bir suphe benimkisi; nihayetinde orada buradaki gibi bir blog yok hatalari tek tek cikaracak, Bianet yapiyor yayinlari ama boyle teferruatli degil. Ancak gordugum kadariyla bazi dinamikler, tuhaf zamanlamalarla medyaya belge sizdirmalar, vs. cok benzer gorunuyor. Tesaduf mu? Belki de. Dedigim gibi bilemem.

                      Ancak toplumsal hassasiyetler, kutuplasmalar yuzunden herkes kendi acisindan bakiyor ve birbirlerindeki sikintiyi goremiyorlar; bu da cok yazik bence.

                    • ihtimal Says:

                      Hay “sivil otoriter yapi” kadar kafana tas dussun emi 🙂 Yahu acracia, dus yakamdan artik. Askerin bunlari yaptigina inanmiyorsan git ne halin varsa gor 🙂 bak fmerakli tatilden dondu onunla tartis “mantiga dayali argumanlarini”….

                    • acracia Says:

                      dogru vallahi, dussun. mustahaktir. egitimcilikten gelen, yine de deneyeyim diyerek herkesi adam yerine koyup sans vermek gibi bir huyum var. neyse benim icim rahat.

                    • ihtimal Says:

                      Ahhh acraciacim ahhh… Seni ne kadar sevdigimi bir turlu anlayamadin gittin 🙂 Bak gozden kacirdigin bir detay var, burda senden baska birisiyle adam yerine koyup tartismalara girdigimi gordun mu?? 🙂 Sen teksin, bir tanesin!!!

  12. ihtimal Says:

    12 Eylül 1980 askeri darbesini yapanlar hakkında idam istemiyle iddianame hazırlayan ve meslekten ihraç edilen emekli savcı Sacit Kayasu hakkında meslekten ihraç kararı kaldırıldı.

    Eee sizin tezgahin karsisinda iki savci daha yerini aldi! 🙂

    Cevapla

  13. ccgursel Says:

    Balyoz avukatları gecen eylem yapmislar. Ben de sahsen ihtimale eylem koymaya karar verdim. Ciddiye aldigimdan degil ha sakin yanlis anlamayin. Makara olsun diye.

    Bundan sonra ihtimalin yazisini gordugum zaman kendisine “zort” seklinde bir cevap vermeyi planliyorum . Ama nolur kizmasin sadece 1 hafta boyunca. 🙂

    Biraz da eglenelim degil mi?

    Cevapla

    • demokrat Says:

      Ben de bu koroya ‘zart’ diye katılırım,Kılıçdaroğlu hakkındaki yorumu münasebetiyle.Bu e…..
      acaba ne demek istediğini düşünüyor,küfür edecek kadar cahil mi sanıyor anlamadım.(kendisi doldursun diye boş bıraktım,iyi beceriyor boşluk doldurmayı)

      (12)Bir insan aslında doğru düşündüğü bir konuyu bile bu kadar ajite etmeyi başarabilir mi?Pes artık.

      Cevapla

  14. fmerakli Says:

    Zamansizliktan cok aktif olamiyorum, cevaplar birikiyor. Ama simdi Hurriyet Gazetesi’ne dusen bir habere dikkat cekmek istedim:

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17645891.asp?gid=0&srid=0&oid=0&l=1

    Balyoz’a yeni delil

    27 Nisan 2011
    İstanbul Emniyet Müdürlüğü, “Balyoz Planı” davasının görüldüğü İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Eskişehir’de, soruşturmada ele geçirilen delilleri teyit edecek nitelikte yeni deliller bulunduğunu bildirdi.
    Açıklamada, 19 Şubat 2011’de bir elektronik ihbar mektubu geldiği ve emekli hava istihbaratçı Albay Hakan Büyük’le ilgili iddialar yer aldı. Eskişehir’de belirtilen adreste yapılan aramalarda elde edilen taşınabilir bellekte “Oraj Harekat Planı” ve “Suga Harekat Planı” ile ilgili bilgi ve belgelere rastlandığı kaydedildi. Emniyetin değerlendirmesinde “Bu haliyle Hakan Büyük’ün adresinden elde edilen incelemeye konu belgelerin ‘Balyoz Planı’ soruşturmalarında elde edilen delilleri teyit edip destekler mahiyette yeni delil niteliğinde olduğu belirlenmiştir” denildi.

    Cevapla

    • Olasılıksız Says:

      Bu haberi ben de okudum. Başka bir ajans daha ayrıntılı vermiş. İhbarın içeriği de var. http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/04/26/balyoz.planinda.yeni.belgeler/614629.0/index.html

      Hemen aklıma gelen soruları sormak istiyorum:

      1. Neden yine “elektronik ihbar”?
      2. Neden yine digital “belge” (deliller bir flash bellekte çıkmış?
      3. Acaba yeni ne var?
      4. Neden yine emniyet değerlendirmesi ile “yeni delilden” bahsediliyor? Bu işin savcıları kifayetsiz mi? Emniyet değerlendirmeden neyin delil olduğunu anlayamıyorlar mı?

      Önümüzdeki günlerde YENİ ne var hep birlikte göreceğiz. Ben şimdiden paramı YENİ SAHTE BELGELER’e yatırıyorum. 🙂

      İhbarcı demiş ki: “Büyük’ün 2003-2006 yıllarında görev yaptığı Eskişehir’de elde ettiği bilgi ve belgeleri “Balyoz Darbe Planı”nda kullanmak üzere üstlerine bildirdiği öne sürülen mektupta…”

      Allah Allah… bu dava 2003 yılındaki seminerin davası değil mi? 2006 yılının istihbaratının davayla ne ilgisi var? 🙂 🙂

      Cevapla

    • ihtimal Says:

      Pandoranin kutusu acildi 🙂 Bilin bakalim icinden ne cikti? Artik yargilamaz, sorgulanamaz, arastiralamaz, suclanamaz denilen insanlarin nasil bir solucana donustugunu hep birlikte goruyoruz. ‘Bir Orgenerali sikayet edecegim de ne olcak? Bir yerim mi artacak? yoksa hayatimi ve ailemin gelecegini mi karartacagim?’ turunden umutsuzluk dusunceleri artik, adeletin yerini bulacagi umuduyla birlesince her yerden deliller fiskiracak… Hic merak etmeyiniz! Bir gun askeri savci albay Bulent Mungerin korkmadigi gunlerde gelecek, o zaman haykirislar karsisinda tutunacak hir birseyiniz olmayacak!

      Cevapla

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: