23. celse duruşma tutanağını okumak için buraya tıklayın.
Bu duruşmada Çetin Doğan savunmasına devam ediyor. Doğan, tüm suç unsurlarını barındıran 11 no.lu CD’nin iddianamede iddia edildiği gibi 2003’de hazırlanamış olamayacağını somut örneklerle gösterdikten sonra, iddianamede çarpıtılarak kullanılan (karargah koordinasyon toplantısı ve plan seminerine ait) gerçek belgeleri irdeliyor. Plan Seminerine konu olan “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun 2003 tarihli seminerde kullanılan orijinal sunumunu görmek için buraya tıklayın (bu sunum duruşmada da okunuyor).
06 Nisan 2011 17:02
Nurtopu gibi bir tane daha yargiya mudahalemiz oldu, hayirli olsun…
TSK’nin Balyoz davasi ile ilgili son aciklamasi:
“1. 5-7 Mart 2003 tarihinde 1’inci Ordu Komutanlığında yapılan bir plan semineri ve bu seminerle ilişkilendirilmeye çalışılan ve bir darbe planı olduğu iddia edilen planla ilgili olarak başlatılan kovuşturma işlemi devam etmektedir.
2. Halen tutuklu bulunan 163 askeri personelin, tutuksuz yargılanmak üzere yaptıkları müracaat 5 Nisan 2011 tarihinde itiraz mahkemesi tarafından ikinci kez reddedilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
3. Devam eden yargı sürecine müdahale anlamına gelebilecek davranışlardan özellikle kaçınan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargılamayı etkilemeyecek şekilde, çeşitli defalar açıklamalar yaparak, ilgili makamları bilgilendirerek, yapılan seminerin ne olduğunu, nasıl yapıldığını, neleri kapsadığını ve kimlerin hangi emirlerle katıldığını tereddüte yer bırakmayacak şekilde izah etmiştir. Benzer hususlar, savcılık makamlarınca görevlendirilen bilirkişi raporlarında da açık bir şekilde yer almaktadır.
4. Hal böyle iken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevli ve emekli 163 personelinin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir.
5. Bu nedenle, dün verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin kararı kamuoyunun bilgisi için olduğu gibi yayınlıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”
——————–
Aciklamanin yapilmis olmasi bile basli basina rahatsiz edici ama icerik acisindan 3. madde tam bir fecaat. Ilgili makamlarin davaya konu seminer ile ilgili olarak bilgilendirildigi ve seminer ile ilgili maddede siralanan hususlain “tereddüte yer bırakmayacak şekilde” izah edildigi ifade edilmis. Bu maddeye yansiya ruh hali ozetle su sekilde: tereddutu birakin, size soylediklerimize inanin, tutuklulari birakin, davayi da kapatin…
Ama neymis ilgili makamlarin ve ayrica kamuoyunun tereddutleri giderilememis, aciklamalar tereddute yer birakmayacak nitelikte degilmis yani.
Ornegin plan seminerinde Istanbul’un ustune cokmenin, halki tepelemenin, 12 Eylul’un ornek olarak vermenin, milli mutabakat hukumeti kurmanin tartisilmis olmasini ya da oyle oldugu iddia edilen jenerik senaryo konseptine aykiri bicimde seminerde gercek kisi ve yer isimlerinin tartismalara konu olmasini “tereddute birakmayacak bir sekilde izah eden” bir aciklama bugune kadar yapilmadi, yapilamadi….
06 Nisan 2011 17:23
Fmerakli, aciklama ile birlikte verilen Seref Akcay’in muhalefet serhi hakkinda da fikirlernizi bekliyoruz.
06 Nisan 2011 17:38
Bu blogta ayni hakim tarafindan konulan ikinci muhalefet serhi ve ilki ile neredeyse kelimesi kelimesine ayni. Daha onceki karar ile ilgili dusunduklerimi 1 Mart 2011 tarihli blog girisi altinda ifade etmistim, asagiya kopyaliyorum
————————–
Mahkeme baskaninin muhalefet serhinin hukuk dersi niteliginde oldugunu soyleyenlere bir sozum yok, saygi duyuyorum bu goruse; ben de hayli saglam bir serh gerekcesi oldugunu dusunuyorum. Amma velakin Dogan ve Rodrik’in blog yazilarinda ya da burada yorum yapanlarin yazilarinda iddia edilenin aksine serh gerekcesinde Balyoz’un ve diger planlarin sahte oldugu noktasindan hareket edilmiyor.
19-20. sayfalardan kisaltarak alintiliyorum:
—————-
“Mevcut CD’lere gore de boyle bir plan yapilmadigi ve boyle bir toplanti yapilmadigini soylemek mumkun degildir. 2003′teki bu toplantidan sonra saniklar eylemlerini devam ettirmedigine gore burada bu eylemler sadece plan asamasinda kalip baskaca bir faaliyet olmadigina gore tesebbus mudur, yoksa ihtiyari ile vazgecme durumu mudur…
Netice gerceklesene kadar her asamada failin suc yolundan donmesine vazgecme olarak kabul etmek gerekir…
Bu ana kadar olan eylemler tesebbus mudur, ihtiyari ile vazgecme midir, ben bunlardan su olur demiyorum ama mahkemenin bunu tartismasi lazimdir, bu tartisma ne zaman yapilir, durusmanin basinda degil, yargilama yapilip karar verildigi asamada yapilmasi gerekir.”
———————-
Yukaridaki satirlar blogu takip edenlerin buyuk begenisini kazanan mahkeme baskanina ait muhalefet serhinden bir bolum. Okudugunuz uzere, mahkeme baskani mevcut CD’lere gore Balyoz planinin yapilmadigi ve semineri kastederek boyle bir toplanti yapilmadigini soylemek mumkun degildir diyor. Yazisinin bir baska bolumunde de CD’lerdeki tarih tutarsizliklarina dikkat cekip farkli gorusler bildiren bilirkisi raporlarindan hangisini dikkate alacagi yetkili mahkemenin takdiridir demekle birlikte yorum yapanlarin sitayisle bahsettigi itirazinin temel gerekcesini bunlara dayandirmiyor. Metni de okuduysaniz buyuk harflerle yazdigi ve hukuk herkese lazim olacak dedigi bir bolum var. Burada, onemli kisimlarini yukarida alintiladigim uzere “ben bu davada savciligin iddia ettigi gibi darbe tesebbusu gormuyorum, darbeden ihtiyari ile vazgecme oldugunu dusunuyorum” diyor. Bu Dogan ve Rodrik’in, ya da bloga yorumlari ile katilan pek cok blog okuyucusunun, bugune kadar savunduklarinin cok disinda bir arguman. Darbe plani yapilmamis oldugu icin degil, darbe gerceklesmedigi icin failin suc yolundan donmesi soz konusudur diyor mahkeme baskani ve bunun darbeye tesebbuse degil, darbeden ihtiyari ile vazgecmeye tekabul ettigini one suruyor.
Hukukcu arkadaslar bu durumun daha derin bir analizini yapmak isteyebilirler. Ama ben bu muhalefet serhinde ilginc buldugum yukaridaki hususu da paylasmak istedim. Bir de nacizane fikrimi soyleyeyim, eger mahkeme baskaninin ifade ettigi gibi “Netice gerceklesene kadar her asamada failin suc yolundan donmesini vazgecme olarak kabul etmek gerekir” der isek, netice gerceklesene kadar darbe plani yapmayi yargilanir bir sey olmaktan cikarmak gibi bir durum soz konusu olabilir, ki bu benim pek icime sinen bir hukuki yorum degil, zira tarih gosteriyor ki netice gerceklesince hem en azindan uzunca bir sure failleri yargilayamiyorsun, hem de darbe zaten yapilmis oluyor, bunun yarattigi travmayi toplum yasamak durumunda kaliyor. Bir de netice gerceklesene kadar suc yolundan donmeyi vazgecme olarak kabul etmek, darbe planlayanin eline yakalaninca soylenmek uzere “biz planlamistik ama sonra vazgectik” deme gibi bir koz vermek anlamina da gelebilir. Yanlis anlasilmasin Balyoz ile ilgili olarak soylemiyorum, genel konusuyorum. Ama yukaridaki serh baglaminda Balyoz’a donersek ve [11 Mart tarihli blog girisi altinda] “dogruya dogru” rumuzlu yorumcunun onerdigi gibi sanik avukatlari savunmalarini bu muhalefet serhi uzerine insa ederler ise, davanin seyri savunma makami acisindan Balyoz planinin sahte oldugu noktasindan; “biz darbeden ihtiyari ile vazgectik, o yuzden tesebbusle suclayamazsiniz” noktasina yonelmek durumunda kalabilir. Ben acikcasi boyle bir sey ongormuyorum, bu muhalefet serhine bakip savunmalarin “neticeye ulasmadan ihtiyari ile vazgectik” eksenine oturacagina pek ihtimal vermiyorum, zira bu darbe planlarinin yapildigini kabul etmek anlamina gelir.
06 Nisan 2011 20:09
Yeni argüman kalmayınca eskileri ısıtıp ortaya koyuyoruz. Daha önce defalarca tartışılmış o kadar çok konu tekrar tekrar ortaya geliyor ki, yorum yapmak yerine eski yorumlara bağlantılar vermek yeterli aslında bir süredir.
Bakın fmerakli’nin o yorumunun ardından yapılmış yorumlar da şu şekilde …
Can Acar — 03 Mart 2011 @ 22:08
trekking — 04 Mart 2011 @ 00:34
fmerakli — 04 Mart 2011 @ 01:28
trekking — 04 Mart 2011 @ 11:09
fmerakli — 04 Mart 2011 @ 13:36
07 Nisan 2011 02:35
Can bey, yeni arguman kalmadigi icin degil hakimin daha once koydugu serhin neredeyse aynisini tekrar koymus olmasi uzerine eski tartismalara atif yapildi ki bunu da m.k.a. rumuzlu yorumcu benim bu serh hakkinda ne dusundugumu sormasi neden oldu.
Ama illa yeni arguman istiyor iseniz, serh yazisinda Dursun Cicek ile ilgili bir ifadenin hukuken sikintili oldugu seklinde bir arguman da ortaya koyabilirim. Hakim demis ki:
“… sanik Dursun Cicek’in zaten baska bir suctan dolayi tutuklu olup cezaevinde bulundugu, bu dosyadan tutuklanmadigi surece nasil kacma suphesi olacagi, nasil delil karartacagi, nasil taniklari etkileyeceginin anlasilamamis olmasi…”
Hakimler tutuklama karari verirken saniklar hakkindaki yuruyen diger davalara ya da hatta kesinlesmis mahkumiyet kararlarina degil, onlerindeki dosyada saniga o dava icin itaf edilen suc ve delil durumuna bakmakla sorumludurlar.
Dursun Cicek’in ya da herhangi bir davada herhangi bir sanigin bir baska davadan tutuklu olmasi, hakkinda bir daha tutukluluk karari verilmesine bir engel teskil etmez. Zira sanigin yargilandigi diger davada tahliye edilmesi olanak dahiilindedir ve sanik dava kapsaminda bugun tutuklu diye hakkinda yeni bir tutukluluk kararina gerek olmadigi seklindeki arguman son derece sikintili bir argumandir..
07 Nisan 2011 02:39
Hanefi Avcı gibi çift dikiş gidelim diyorsun yani. Kazara birinden kurtulursa emniyetli olur.
Bu insanların yargılamalarının hala sürdüğünün, haklarında verilmiş bir hüküm olmadığının farkındasın değil mi?
Tutanakları okudun mu? Yapılan uygulamaların keyfiliği karşısında YARGI GÖREVE diye bağırmak geçti mi aklından?
07 Nisan 2011 03:13
Can bey,
Ben yargi surecinin tutuksuz saniklar ile yurumesi gerektigini defaatle ifade ettim, hatta 11 Subat 2011 tarihli blog girisinin altinda su ifadelerim var:
“Bu arada az once ‘ajanslara’ Balyoz saniklari icin savcinin tutuklama talebinde bulundugu yansidi. Umarim mahkeme davanin tutuksuz saniklar ile devam etmesi yonunde karar verir…”
Daha mahkeme kararini bile vermemisken bu blogta tutuklamalarin yanlis oldugunu ifade eden ilk yorumcu ben oldum, tutuklama kararlari sonrasinda da defaatle bu gorusumu dile getirdim.
Benim yukaridaki yorumum da Dursun Cicek ile ilgili degil aslinda, hakimin yorumu ile ilgili, hangi dava olursa olsun o yorum bence sakat bir yorum, olay cift dikis meselesi degil.
Ornegin sanik A, gecen yil isledigi iddia edilen ve Ocak ayinda yakalanip tutuklandigi bir tecavuz davasinda sanik. Bu dava surerken bir baska dosyanin savcilari gecen yil islenen bir cinayet olayi ile ilgili olarak da sanik A ile ilgili dava acmis olsunlar. Acilan bu ikinci davanin hakimleri de sanik tecavuz sucundan tutuklu oldugu icin cinayet sucundan tutuklanmasina gerek yok diye bir karar vermis olsun. Bir sure sonra da sanik A’nin kendisine atili tecavuz sucunu islemedigi, gercek failin yakalandigi, tutuklandigi ve bu nedenle de tecavuz davasindan sanik A’nin tahliye edildigini varsayalim. Sakin A’nin kendisine atili cinayet sucunu gercekten islemis oldugu durumunda ortaya cikan garabeti gormek zor degil. Sanik gercekten isledigi suctan tutuklanmiyor, cunku kendisine atili ama aslinda islemedigi bir suctan halihazirda tutuklu. O sucu islemedigi ortaya cikip tahliye edilince de gercekten isledigi suc tutuklanmayi gerektirdigi halde o davada hakkinda tutuklama karari olmadigi icin tahliye oluyor – sonra ne yapar bilinmez, kayiplara mi karisir, delilleri mi karartir, taniklari mi susturur…
Umarim anlamissinizdir ki benim Derdim Dursun Cicek’in ya da bir baskasinin tutuklanmasi ile ilgili degil, sadece hakimin serh kararinda ortaya koydugu yorumun sakatligina dikkat cekiyorum. Bir sanik bir baska davada tutuklu diye, hakkinda bir daha tutukluluk kararina gerek yok demek benim kolay anlayabilecegim bir sey degil. Saniklarin tutuksuz yargilanmasi gerektigine olan inancim sabit, ancak bu hakimin getirdigi hukuki yorumu elestirmeme engel teskil etmiyor.
06 Nisan 2011 18:17
Sayın fmerakli,
Öncelikle haklı ve ya haksız Genelkurmay’ın süreç ile ilgili bir yorumda bulunmasını tasvip etmediğimi belirterek söze başlamak istiyorum. Ancak benzer hassasiyeti sizden hükümet temsilcileri de davalar ile ilgili çıkışlar, uygulamalar ve açıklamalar yaptığında onlara karşı da bekliyorum. Takdir edersiniz ki davanın gidişine müdahele sadece muhalefet yapıldığında olmaz, dava lehine sanıkları suçlayıcı ifadelerin kullanılması da sürece müdaheledir. Tahmin ediyorum bir akademisyen olarak, başbakanımızın aksine, ülkemizin mevcut rejiminde ve anayasasında yürütmenin asla yargının üstünde olmadığını kabul edersiniz.
3. madde de benim algım sizinkinden çok farklı, bu blog yazarlarının da önceki konularda ifade ettiği gibi askeri savcılık tarafından hazırlanan ve seminere ilişkin çok detaylı tespitler içeren bir bilirkişi raporu savcılık tarafından iddianame de kesinlikle dikkate alınmamıştır. Burada Genelkurmay’ın açıklamasından benim anladığım seminerde konuşulan herşeyin gerek Genelkurmay’ın gerekse Kuvvet Komutanlıkları’nın tamamen bilgisi sahilinde olduğudur. Burada takıldığınız ”tereddüt” ifadesinden daha önemli bir hususu gözden kaçırıyorsunuz. Burada TSK demektedir ki bir suç işlendiyse ben buna ortağım.
Bu bağlamda sizin de bahsettiğiniz gibi sahteliği eminim artık sizin tarafınızdan da kabul edilen CD’ler (düzeltiyorum CD) dışında iddianameye göre suç unsuru bir tek seminer kalmaktadır.
Her ne kadar doğası gereği herşeye şüpheci yaklaşmasını bekleyeceğim bir akademisyenin seminerde ki konuşmanın bütününü göz ardı ederek belli kesimlerin sürekli yinelediği bütünden kopuk diyaloglara istinaden çıkarımlar yapmasını vahim de bulsam (seminere ilişkin 20 ses bandı var, konuşmaların uzunluğunu varın siz düşünün; belli kesimce tekrar tekrar yayımlanan ses bantları ise toplasanız 10-15 dakikayı geçmez), her ne kadar iddianame bile bu semineri tek başına bir darbe girişimi olarak değerlendirmese de, bir seferliğine sizin paralelinizde seminerin kesin suç isnadı oluşturduğunu kabul edelim. Bu durumda Genelkurmay’ın açıklamasını baz alırsak tüm TSK’nın suça ortak olduğunu açıkça kabul ediyor, bunu da savcılarla, hakimlerle, hatta kamuoyuyla çok önceden paylaştığını da açıkça itiraf ediyor. Peki madem öyle bu soruşturma çok kapsamlı olmalıyken, neden seminere katılanların sadece %25’i davada yargılanıyor? Seminer de bahsettiğiniz konuşmaları yapan bazı insanların ifadesine bile başvurulma ihtiyacı duyulmazken, o tarihte harp akademisi öğrencisi olduğu halde sırf kimin hazırladığı belli olmayan bir listede kendine görev atfedildiği gerekçesiyle, kendisine görevin tebliğ edildiğine ya da kendisinin görevi kabul ettiğine dair hiç bir delil olmamasına rağmen, kimi insanlar bu davada tutuklu yargılanıyor. Biraz zaman ayırıp tutanakları okursanız hepsini zaten siz de göreceksiniz.
Bu bağlamda sizi vicdanınızla başbaşa bırakmak istiyorum sayın fmerakli. Akademisyenliğin gereği olayları bütün boyutlarıyla sorgulamaktır, özür diliyorum ancak açık olarak yanlışlıkların ağır bastığı bir davaya dair bu tek taraflı yaklaşımlarınız beni bir insan olarak üzüyor, kaygılandırıyor.
06 Nisan 2011 18:32
Bir diger ihtimal,
Eger bu blogtaki gecmis tarihli tartismalara bakarsaniz, AKP milletvekillerinin de yargiya mudahale anlamina gelecek aciklamalarina tepki gostermis oldugumu goreceksiniz… Icinizi rahatlatmak icin bir ornek de vereyim. 8 Ocak 2011 tarihli “AKP’den Balyoz yorumlari” baslikli blog girisine konu olan AKP milletvekili Avni Dogan’in “Balyozlari balyozcularin kafasina indirdik” ifadesi ile ilgili olarak su satirlari yazmisim:
“Nasil seminerde yapilan halki tepelemek, istanbul’un uzerine cokmek gibi ifadeler [Dogan ve Rodrik’in iddia ettigi gibi] dusunce ve ifade ozgurlugu kapsaminda degerlendirilemez ise, milletvekilinin aciklamalari da surmekte olan bir davaya iliskin yasal sinirlarin disina tasan bir ifade oldugu icin dusunce ve ifade ozgurlugu kapsaminda gorulemez. Tipki Buyukanit’in Semdinli saniklari ya da Basbug’un Saldiray Berk hakkindaki ifadeleri gibi.”
Benim balyoz davasina iliskin yaklasimimdan uzulmeniz, kaygilanmaniz sizin bileceginiz is. Ben de mesaisini Istanbul’un uzerine cokme planlarina harcayan, hic uzerine vazife olmamasini bir yana birakin Askeri Ceza Kanunu’na gore bile ozunde suc teskil eder sekilde askeri bir seminerde milli mutabakat hukumeti kurmayi tartisan ordu mensuplarimizin var olmus olmasi beni bir insan olarak hem uzuyor, hem de kaygilandiriyor.
06 Nisan 2011 20:09
Sayın fmerakli,
Bu duruşunuzu her kime karşı olursa olsun aynı şekilde sergiliyor olmanızı görmek çok güzel, sizi tebrik ederim.
Herhangi bir art niyet olmadan gerçekten merak ettiğim için seminer konuşmalarının tam çözümüne erişim imkanınız varsa paylaşırsanız sevinirim, böylece hakikaten o seminerde konuşulanları bize sunulanlara istinaden yorum yapmak yerine kendi kendimize değerlendirme imkanına kavuşuruz. Bu bağlamda, tabi telaffuz edildi ise, ”İstanbul’un üzerine çökme planlarının” hangi şartların öngörüsüne göre yapıldığını değerlendirebiliriz. Beğensekte, beğenmesekte bir jenerik senaryo hem dış hem de iç tehditleri kapsayabilir, kaldı ki bu senaryoda gördüğüm kadarıyla tehditler paralel gelişmekte. Senaryo da öngörülen olayların ne şekilde geliştiği ve müdahelenin ne şartlarda yapılmasının öngörüldüğü siz de takdir edersiniz ki ancak konuşmaların bütününe ulaşıldığında açığa çıkacaktır. Takdir edersiniz ki muazzam bir bilgi kirliliği var, kayıtların ilk çıktığı gün biliyorsunuz bazı kanallar ‘kendi uçağımızı düşüreceklerdi’ tarzında yayınlar yaptılar, sonradan ortalık biraz durulup seminerin detayları ortaya çıkınca Yunanistan’la savaş senaryosunun kapsamında bir F-16’nın Yunan jetlerince düşürüldüğü senaryosunun tartışıldığı ortaya çıktı. Bu bağlamda aklı selimliğin gereği tablonun bütününü gördükten sonra yorum yapmaktır.
Burada bir parantez açmak istiyorum, daha önce de başka bir yorumumda belirttiğim gibi hangi şartlar altında olursa olsun gerçek insanların isimlerinin bir seminerde zikredilmesi kabul edilemez, kesinlikle ne şart altında olursa olsun tasvip etmiyorum. Ancak bütüne bakmadan (ki 12 saatlik bir toplam konuşma süresinden bahsediliyor), bu tarz konuşmaların somut olarak ‘darbe’ çığırtkanlığı olarak yorumlanabileceğini düşünmüyorum.
Alınganığızla ilgili olarakta, iddianamede ki delilleri ve hukuki uygulamalarıyla davaya bir bütün olarak bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Kimsenin geçmiş deneyimlere, şu haliyle konuşmalardan cımbızla çekilmiş ifadelere istinaden kimseyi mahkum etmeye hakkı olmadığını düşünüyorum. Kaldı ki en az seminer kadar önemli, iddianamenin esas dayanağını oluşturan bir cd var ortada, ve bu cd’de ki tutarsızlıkları artık tartışma ihtiyacı görmüyorum – müdahiller bile bu konuda fikir birliğine varmış durumdalar. Buna rağmen bu insanların tutuklu yargılanmaları bence kabul edilebilir bir durum değil. Tek taraflı bakışınız ne yazık ki bu hususta körleştiriyor sizi, öyle ki Genelkurmay’ın açıklamasında ki ‘tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekiyoruz’ ifadesini ilaveyle ‘davayı da kapatın’ noktasına getiriyorsunuz, burada herhangi sebepten oluşan belki de geçmişin getirdiği ön yargılara göre görüş beyan etme lüksümüz yok bizim. Yargılananların herbirinin insan olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu hukuksuzluklara rağmen, bence bu mevcut iddianame ve delil durumlarına göre bu davanın 10 kere düşmüş olması gerekmesine rağmen, hiçbirimiz neden yargılanıyorlar demiyoruz. Neden tutuklu yargılanıyorlar diyoruz. Tek istediğimiz yargılamanın adil olduğunu görmek, ancak maalesef şimdilik gidiş bu yönde değil.
08 Nisan 2011 01:10
sayın fmeraklı, bence nurtopu gibi bir mağduriyeti devam ettirme durumu yaratıldı. Tıpkı e-muhtıra gibi. Sürece baktığımda ben böyle görüyorum. Tam da bu davalar da iddia makamı ve mahkemeler çuvallamaya başlamışken, YGS skandalı gibi konular kamuyonu meşgul ederken yürütme için bundan iyisi düşünülemezdi. Bu pası hemen Çevik ve papağan Suat Kılıç gole çevirdiler zaten.
08 Nisan 2011 02:06
Haklisiniz, secime giden surecte AKP bunu kullanacaktir, ki onceden de gordugumuz gibi bunun oy olarak geri donen bir karsiligi da var. Eger AKP’nin magdur rolu oynamasindan rahatsiz isen ona koz vermeyeceksin, gidip acik bir sekilde yargiya mudahale anlamina gelecek ifadeler kullanmayacaksin, kullananlara destek vermeyeceksin. Eger kullanirsan ya da kullananlara destek verirsen de AKP magdur edebiyati yapiyor diye sizlanmayacaksin… Zaten tam da bu nedenle CHP adina Akif Hamzacebi TSK’nin aciklamasini biraz yarim agiz da olsa elestirdi…
06 Nisan 2011 19:08
fmeraklı,
“seminerde yapilan halki tepelemek, istanbul’un uzerine cokmek gibi ifadeler”
Çetin Doğan seminerin neresinde ifade etmiş, hangi bağlamda söylemiş diye merak edip internetten aradım. Öyle bir bilgi kirliliği varki bu belgelere ulaşmak mümkün değil. Kendi sesinden böyle ifadeleri kullanmış olduğunu siz dinlediniz mi? Eğer dinlediniz ise lütfen buraya bir link gönderirmisiniz.
06 Nisan 2011 20:00
Çok kolayca tahmin edeceğiniz üzere kayıtlar şu adreste var; http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=945631, zaten google’da yazıp arattırdığınızda da en başta bu çıkıyor nasıl bulamadınız hayret.
Yalnız bu kayıtların hepsi Çetin Doğan’a ait değil seminerde zaman zaman yapılan kayıtlar(öyle olduğu iddia ediliyor daha doğrusu).Zaten fmeraklı da Ç.Doğan değil -ordu mensupları- demiş.
06 Nisan 2011 21:43
KOMUTANLIKLARIMIZ DÂHİL OLMAK ÜZERE BENİM İÇİN 2. ÖNCELİK DIŞ TEHDİDE MÜDAHALE ETMEKTİR. BEN ÖNCE İÇ TARAFI HALLETMEK DURUMUNDAYIM. ONUN İÇİN BU BİRAZ ÖNCE İFADE EDİLEN SEFERDE KURULACAK BİRLİKLERLE FALAN BU İŞİN HALLEDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL.
ONUN İÇİN BEN 2. VE 5. KOLORDU KOMUTANLIĞINDAN YETERLİ EMNİYET TEDBİRLERİNİ ALABİLECEK BÜTÜN BİRLİKLERİMİ ORAYA GÖREVLENDİRİRİM. ONUN DIŞINDAKİLERİN TAMAMINI BURAYA GETİRİRİM. İSTANBUL’UN ÜZERİNE ÇÖKERİM. VE BELEDİYE BAŞKANIYMIŞ, YOK ONDAN SONRA SAVCIYMIŞ, HÂKİMMİŞ, KAYMAKAMMIŞ, BU KONUYA OLUMSUZ BAKAN TABLOLARDA YER ALAN İNSANLARI GEREKİRSE BELEDİYE BAŞKANLIKLARI KOMUTANLARI O GÖREV DE UHDESİNDE OLACAK ŞEKİLDE GÖREVLENDİRMEK SURETİYLE VE AĞIR BİR BASKI VE BİRAZ EVVEL İFADE ETTİĞİ GİBİ BEN TABİ KOMUTAN ARKADAŞIMA KATILIYORUM AMA BİR YERDEDE HANİ KARŞIMIZA HALKI ALMAK MESELESİ AYRI BUNLAR KARARLARINI VERMİŞLERDİR BU ÜLKEYİ BÖLECEK PARÇALAYACAKLARDIR VE ÜLKEYİ BAŞKA BİR REJİMİN İÇERİSİNE TAŞIYACAKTIR. BÖYLE KARARLI OLAN BİR HALKA KARŞI DA ACIMASIZCA HAREKET ETMEK BİZİM GÖREVİMİZDİR. ONUN İÇİN BÜTÜN UNSURLARIMI BURAYA GETİRMEK SURETİYLE BURAYI KISA SÜRE İÇERİSİNDE TEMİZLER ONDAN SONRA KOMUTANLIĞIN DEĞERLENDİRMESİNE GÖRE ÜST KOMUTANLIĞIN VERECEKLERİ EMRE GÖRE DIŞARIYA YAPACAĞIMIZ MÜDAHALEYEİ TEKRAR İKİNCİ ETAPTA ALABİLECE
Benim bulabildiğim yukardakiler. Acaba başka şeylerde mi var. Var ise lütfen onlarıda buraya alalım. Şimdi meraklıya soruyorum, ben ceza hukukçusu değilim, ancak yukarıdaki konuşmalar bağlamında suç nerede oluşmaktadır, bana akademisyen bey, Çetin doğan ne ile suçlandığını açıklar ise sevineceğim.
07 Nisan 2011 02:43
Trssby,
Internette kayitlarin tamami ver mi bilmiyorum, bilen var ise buraya koysun, biz de okuyalim/dinleyelim.
Ama bu ses kayitlarinin tamami sanik avukatlarina mahkeme tarafindan dagitildi bildigim kadari ile. Ocak ayinda yapilan bir durusmadan sonra gazetelerde bu yonde bir haber cikmisti, simdi google’dan baktim ve sunu buldum:
“Balyoz davasının dünkü duruşmasında 968 sayfalık iddianamenin okunmasına devam edildi. Mahkeme, gazeteci Baransu tarafından savcılığa verilen 5-7 Mart 2003 tarihli seminerin ses kayıtlarını avukatlara dağıttı”
Belki Dogan ve Rodrik, Dogan pasanin avukati sayin Ulgen’den bu ses kayitlarinin bir kopyasini isterler ve blogda yayinlar, biz de ses kayitlarin tamamina erismis oluruz. Ayrica dava ile ilgili pek cok bilgi ve belgeyi (hakli olarak) bu blogta yayinlayan Dogan ve Rodrik’in avukatlara teslim seminerin ses kayitlari bugune degin yayinlamamis olmalarini da ilginc buldugumu ifade etsem sanirim kimse sasirmaz…
07 Nisan 2011 12:03
fmerakli,
Yuvarlak laflar ile kaçmak yok öyle. Akademisyen bey ben sizden daha kapsamlı bir cevap bekliyor idim. Anlaşıldığı kadarı ile ses kayıtlarını dinlemeden suçlamada bulunuyorsunuz. Size ne ile suçlandığını sorduğumda suçu Dani ve Pınar’a yıkıyorsunuz. Çetin Paşayı, mesneti olmayan aşağıda yazmış olduğunuz suçlar ile
“Ornegin plan seminerinde Istanbul’un ustune cokmenin, halki tepelemenin, 12 Eylul’un ornek olarak vermenin, milli mutabakat hukumeti kurmanin tartisilmis olmasini ya da oyle oldugu iddia edilen jenerik senaryo konseptine ”
suçlamak ne kadar doğrudur, merak ediyorum doğrusu?
07 Nisan 2011 13:43
Dinlemeden degil dinledigim kadari ile yorum yapiyorum.
Cetin Pasa’nin komutasinda gerceklestirilen plan seminerinin kamuoyuna yansiyan bolumlerinde tirnak icinde kullandiginiz ifadelerin hepsi kullanilmis, ben bunlari iskembe-i kubradan sallamiyorum. Ayrica ses kayitlarini dinlerseniz, bunlar tek cumlelik cimbizlar da degil, konusmanin baglaminin ne oldugunu anlamaya yetecek uzunlukta dakikalar suren karsilikli diyaloglar… Yani iddia ettiginiz gibi mesneti olmayan seyler degil bui ifadeler, bilakis Dogan pasa komutasinda gerceklesitirilen seminer katilimcilarinin agzindan cikan ifadeler.
Ayrica benim sucu Dogan ve Rodrik’e yiktigim da yok. Siz degil misiniz bu seminer kayitlarinin tamamini nerede bulabiliriz diye soran; ben de cevap veriyorum: Pinar Dogan ve Dani Rodrik’te bulabilirsiniz; zira mahkeme ses kayitlarinin birer kopyasini aylar once sanik avukatlarina dagitmis. Ama her nedense bugune degin blog sahipleri bu seminer kayitlarini kamuoyu ile paylasma geregi duymamislar; vardir bir bildikleri demek lazim…
07 Nisan 2011 14:45
Kanaat oluşturma ve inandırıcılık açısından (eğer sahipseler) bu ses kayıtlarının yayımlamalarını beklemek burada fikir yürüten insanların hakkıdır diye düşünüyorum.
07 Nisan 2011 15:24
Yukarıda alıntıladığım ve örneklendiği gibi
” İSTANBUL’UN ÜZERİNE ÇÖKERİM ”
ifadesindeki suçun ne olduğunu sorgulamaktayım.
diğerlerini bilmiyorum, ama en azından bu örnekte olduğu gibi ne gibi bir suç isnat ediyorsunuz?
İşin garibi bu 3’ncu soruşum. Cevap verecekmisiniz?
Diğerlerini de ayrıca nerde bulacağımı linkler iseniz tek tek üstünden geçer, suçu ortaya koyabiliriz.
07 Nisan 2011 15:38
fmeraklı,
“Ama her nedense bugune degin blog sahipleri bu seminer kayitlarini kamuoyu ile paylasma geregi duymamislar; vardir bir bildikleri demek lazim…”
Herhalde yanlış anldım. Bu durumda, Seminer bant kayıtlarını yayınlamadıkları için suçu Dani ve Pınar’a atmış olmuyorsunuz?
Ayrıca hiç kimse sizi alıkoymuyor, ama her nedense herhalde sizin de bildiğiniz bir şeyler var, acaba siz veya cemaat niye ses kayıtlarını burada yayınlamamaktadır. Sizin açınızdan, bu son derece önemli bir koz değil mi ?
07 Nisan 2011 17:40
Sayın trsaby,
Sayın Demokrat’ın gönderdiği link’e bakma imkanım oldu. Burada sayın fmeraklı’nın milli mutabakat hükümeti konusu hariç söylediklerinin hepsi bir şekilde orada yayınlanan konuşmalarda geçmekte.
Konudan bağımsız okunduğu zaman özellikle bir kısmının hakikaten insanı tedirgin ettiğini söylemek yanlış olmaz. Lakin seminerin bence bütünününden ziyade özellikle seçilmiş belli bir kısmını yansıtan konuşmalar olmasına rağmen, samimi olarak söylüyorum bu konuşmalar bende darbe hazırlığı fikrini oluşturmadı.
Kısıtlı bilgiye dayanarak bu hususta sağlıklı bir yorum yapmamın hala doğru olmayacağı düşüncesindeyim, lakin konuşmaların çözümünde dikkatimi çeken iki önemli husus var. Bunlar:
1) Planlanan her türlü eylem ve girişim, olası bir senaryo kapsamında halkın önemli bir kısmının belli güç odaklarının tehdidi altında olması varsayımıyla yapılıyor.
”KOMUTANIM; SAYIN KOMUTANIM TÜMEN KOMUTANLIĞINCA HAZIRLANAN VE PERDEDE SUNULAN TAKDİM KONULARI HİZALARINDA GÖSTERİLEN PERSONEL TARAFINDAN ARZ EDİLECEKTİR. MÜSADELERİNİZLE SIKIYÖNETİM KOMUTAN YARDIMCISI OLARAK İSTANBUL BÖLGESİNDEKİ DURUM DEĞERLENDİRMESİNİ PERDEDE SUNULAN BAŞLIKLAR ALTINDA ARZ EDECEĞİM. MALUMLARI AŞIRI DİNCİ GRUPLAR TARFAINDAN İSTANBUL FATİHTE MEYDANA GELEN OALYLARDA ÇOK SAYIDA BİNA VE İŞYERİ TAHRİP EDİLMİŞ. 30UN ÜZERİNDE İNSAN HAYATINI KAYBETMİŞ KENTTE PEK ÇOK MAĞAZA VE EV YAĞMALANMIŞTIR. BU OLAYLAR ÜZERİNE VATANDAŞLARIMIZ ORDUYA AİT KIŞLA VE JANDARMA KARAKOLLARINA SIĞINMIŞ VE SOKAĞA ÇIKAMAZ HALE GELMİŞTİR. BU DURUM İSTANBULDA DEVLET OTORİTESİNİŞN KAYBOLDUĞUNU GÖSTERMEKTE HALKIN CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİ SAĞLANMASI İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLERİN GECİKMEDEN UYGULANMASINI GEREKTİRMEKTEDİR YİNE DÜN TARTIŞILDIĞI ÜZERE TBMM’DE YETERLİ ÜYE SAYISINA ULAŞILAMADIĞI İÇİN SIKIYÖNETİM KARARI ONAYLANMAMIŞ ANCAK 2941 SAYILI SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ KANUNUNUN 12. MADDESİNE GÖRE SIKIYÖNETİMİN İLAN EDİLDİĞİ FARZ VE KABUL EDİLMİŞTİR. YİNE DÜN TARTIŞILDIĞI ÜZERE TBMM’DE YETERLİ ÜYE SAYISINA ULAŞILAMADIĞI İÇİN SIKIYÖNETİM KARARI ONAYLANMAMIŞ ANCAK 2941 SAYILI SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ KANUNUNUN 12. MADDESİNE GÖRE SIKIYÖNETİMİN İLAN EDİLDİĞİ FARZ VE KABUL EDİLMİŞTİR. SIKIYÖNETİM KANUNUNDA VERİLEN YETKİLER ÇERÇEVESİNDE DEVLET OTORİTESİNİ YENİDEN TESİS EDEREK HAYATIN SÜRATLE NORMALE DÖNDÜRÜLMESİ VEGERİ BÖLGE EMNİYETİNİN ALINMASI GEREKMEKTEDİR. BUNU GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÖNCELİKLE KRİTİK KAMU VE KURUM VE KURULUŞLARIYLA EMNİYET UNSURLARININ EMRE ALINMASI MEYDANA GELEN OLAYLARIN KAYNAĞINA İNİLEREK YETERLİ VE ZAMANINDA İSTİHBARAT TEMİNİYLE OLAYLARIN GEREKTİĞİNDE ZOR KULLANARAK BASTIRILMASI FEVKALADE ÖNEM ARZETMEKTEDİR. ”
Buradan bu konu ile ilgili harekat planının uygulamaya konulması öncesi gerçekleşecek olası senaryodan bir parça bahsedilmektedir. Diğer konuşmalardan çıkardığım bunun olası senaryonun bütününden ziyade sadece küçük bir kısmını yansıttığıdır, dolayısıyla ses kayıtlarının tam çözümünün senaryoyu tam manasıyla algılamak açısından elzem olduğu açıktır.
95. ZIRHLI TUGAY KOMUTANI: EVET, SAYIN KOMUTANIM. ÇÜNKÜ TANK HALKIN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNE OLDUKÇA ETKİ EDİYOR. VE ZIRHLI TUGAYLAR İLK AŞAMADA GİDECEK TUGAYLARDIR. BAŞLANGIÇTA. 3 TUGAY HARİCİNDE DE ÇÜNKÜ 3 TUGAY GÖNDERDİĞİMİZ ZAMAN TRAKYA CEPHESİNDE YUNANİSTAN CEPHESİNDE KIRMIZI BİRE İKİBUÇUK ÜSTÜN OLUYOR. HATTA BİR TUGAY DAHA GÖNDEREBİLİRİZ. BİRE 3 OLUR Kİ RAHATLIKLA STRATEJİK SAVUNMAMIZI İCRA EDEBİLİRİZ.
Buradan da anlaşılabileceği üzere bu icraatler gerçekleşirken aynı zamanda Yunanistan ile savaş halinde olduğumuz senaryosununda bir yandan yürürlülükte olduğu görülmektedir.
2) Tüm konuşmalarda belirtilen bölgeler tamamıyla birkaç Güneydoğu Anadolu örneği hariç -ki Çetin Doğan savunmasında seminere Genelkurmay’ın izniyle, senaryo gereği eş zamanlı tehditlere müdahele amacıyla 1. Ordu personeli dışından da katılımlar olduğunu belirtmiş. Bu personelin bu kapsamda senaryo gereği Kuzey Irak’taki duruma ve terör örgütünün bölgede yapacağı olası eylemlere karşı o bölgede görevli TSK mensupları olduğunu varsaymak yanlış olmaz. – 1. Ordu yetkisi altında ki il ve ilçeler. Bu bağlamda Hükümet’in, Bakanlıklar’ın, Meclis’in hep Ankara’da olduğuda gözönünde bulundurulursa, herhangi bir jenerik senaryodan bağımsız yapılan bir seminer olduğu varsayılsa bile bir darbe teşebbüsü için çok sınırlı bir bölgenin konuşulduğu ortada.
Bu iki gerekçeye dayanarak, seminerde ki konuşmaların bütününe ulaşmadan dahi bu seminerin asla ve asla tek başına darbe teşebbüsü kanıtı oluşturduğunu düşünmüyorum.
Konuşmaların bir tanesinde iki tane belediye başkanı ismen zikredilmiş gözüküyor, bunun kabul edilebilir bir açıklaması yok.
Konuşmalarda kullanılan üslup yer yer çok keskin, askerlikten uzak biz sivilleri ürkütecek cinsten, sert müdahelelerden bahsedilmekte. Lakin ortada konuşulan senaryo bir sıkı yönetim senaryosu, tartışanlarda asker. Böyle askeri senaryolar, tatbikatlar, seminerler doğal olarak kamuoyu ile paylaşılmamakta, dolayısıyla burada kullanılan üslup bu seminere mi özel yoksa askeri jargon mu genel olarak bu kadar sert ve keskin yorum yapamıyorum. Tek kesin olan bir sivil olarak bu konuşmaların bazılarının bana yer yer rahatsızlık verdiği, ancak olağanüstü olsa dahi üslup yine kimseyi darbeci yapmaz.
Gelelim 12 Eylül hususuna:
YANİ BU OLUŞUM İÇİNDE ÜLKENİN YÜZDE OY POTANSİYELİNE BAKTIĞIMIZDA ORTAYA ÇIKAN İRTİCAİ TABLONUN KARŞISINDA DA %80’E YAKIN BİR RAKAM VAR.YANİ BUNLARIN DA ÖRGÜTLENMESİ HALİNDE ORGANİZE OLMASI HALİNDE İRTİCAİ UNSURLARA KARŞI YAPILABİLECEK KARŞI BİR HAREKÂTIN DA OLABİLECEĞİNİ GÖZ ARDI ETMEMEK LAZIM. 1. TUGAY KOMUTANIMIZIN SÖYLEDİĞİ KONU ASLINDA 12 EYLÜL ÖNCESİNDE ÜLKE YANGIN YERİNE DÖNMÜŞ HERGÜN 50 TANE İNSAN ÖLÜYORDU. SAĞ SOL BİRBİRİNE GİRMİŞTİ. AMA BİR 12 EYLÜL DARBESİ BÜTÜN BUNLARIN HEPSİNİ ORTADAN KALDIRDI. O ÜLKE SÜTLÜMAN HALİNE GELDİ.
Bu konuşmadan benim çıkardığım sonuç 12 Eylül’e yapılan övgü, halkın iki grup olarak birbirine silahlı mukavemette bulunma senaryosuna karşılık, sivil can kaybını en aza indirgemek adına askerin süratli müdahelesi ve kontrolünün olumlu etkisine vurgu yapmaktan ibaret. Mantığı tartışılabilir ancak bu konuşmadan 12 Eylül’e duyulan özlem hissini kimsenin çıkarabileceğini doğrusu tahmin etmiyorum.
Söylediğim gibi üslubu tartışabiliriz, iç tehdit senaryolarının seminer konusu yapılmasını tartışabiliriz, bir senaryoda gerçek isimlerin ve partilerin adlarının telaffuz edilmesini tartışabiliriz. Ancak bu konuşma içeriklerinden açabileceğiniz davalar kişiye hakaret, ve görevi suistimal ve kötüye kullanmaktan öteye geçemez. Seminerin içeriğinin Genelkurmay Başkanlığı’nın bilgisi dahilinde olduğu ve seminere katılan gözetmenlerin bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ilettiği değerlendirmeye ilişkin Hilmi Özkök’ün olağan olmayan bir unsur bulunmadığına dair kendi ifadesinin bulunduğunu ayrıca not etmekte fayda var.
Bu bağlamda zaten bu konuşmaların tek başlarına darbe davası açılmasına yeterli olmayacağından hareketle, bu planda öngörülen harekatı başlatacak unsurları bizzat ‘sözde darbecilerin’ kendilerinin organize edeceğini gösterecek belgelerle süslü meşhur 11 no’lu cd imal edilmiştir. Yine seminerde eksik kalan 1. Ordu bölgesi dışında unsurlara yapılacak müdaheleler, bu cd’nin içine özenle yerleştirilmiştir. Bununda yetersiz olduğu düşünülmüş, ulaşabildiğimiz seminer konuşmalarında bir satırla dahi olsa bahsedilmeyen deniz kuvvetleri darbenin en geniş katılımcı grubu olarak yine aynı cd’de özenle imal edilmiş belgelerle sürece dahil edilmiştir. Sayın fmerakli’nın seminer içeriğinde diye bahsettiği, ancak benim rastlayamadığım milli mutabakat hükümeti de bu cd’nin içeriği arasındadır. Bu cd olmadan bir hiç olacak davada ne yazık ki bu cd açıkça seminer tarihinden çok sonra imal edilmiş, bir çok yanlış bilgi muhteva eden, son derece dikkatsiz hazırlanmış, sahte bir cd’dir.
Bu anlamda Balyoz Davası iddianamesine istinaden bu konuşmaların bence cd olmadan ehemmiyeti yoktur.
Ben halkın çok büyük bir kısmının talep ve rızasınıda içeren çok özel koşullar oluşmadığı sürece ordunun asla böyle iç müdahelelerde bulunmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda bence seminerde iç tehdite dair yapılan planlamalar maksadını aşmıştır. Kullanılan sert üslup vicdanımı yaralamıştır. Bu yapılan konuşmalara istinaden farklı bir suçlama istinat eden farklı bir iddianame de yaklaşımım çok farklı olabilirdi, ancak mevcut iddianameye göre Balyoz davasında sadece bu konuşmalar değerlendirilerek bu insanlara darbeci demenin doğru olmayacağı kanaatindeyim.
Son olarak vurgulamak istediğim sayın fmerakli’nin talebinin son derece meşru olduğudur. Sonuçta davada delil olan bu ses bantlarınında konusu bu dava olan bir blogda yayınlanmasını talep etmek doğal bir haktır. ‘Bu ses kayıtlarını yayınlamamalarını ilginç buluyorum’ her ne kadar iğneleyici bir ifade olarak algılanabilecekte olsa bence asla bir suçlama olarak değerlendirilmemelidir.
Saygılarımla,
07 Nisan 2011 18:28
-Orgeneral Çetin Doğan:
“Tamam, teşekkür ederim. Şimdi bu konunun görüşülmesine geçmeden evvel birkaç şey söylemek istiyorum. Onu hızla geçelim. Şimdi arkadaşlar, bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor. Eee, olasılığı en yüksek tehlikeli bir senaryo olarak öngördüğümüz konuda kısaca burada anlatıldı ayrıntılı olarak. Evet, içteki birlik bütünlüğü nasıl sağlayacağız, arkadaşlarımız bu konuyu işte gündeme getirdiler. Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur. Dini öne çıkartan, ümmet anlayışını öne çıkartan milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. İnsanların dini inançları farklı farklıdır. Bu eski ümmet Osmanlı döneminde din adına, gaza yapma adına savaşlar vardı. Eski dönemlerde bütün ulusları 7 yıl, 40 yıl, 100 yıl savaşlarına falan soktular ama şimdiki dönemde ulusal çıkarlarımız ulus-devlet olmanın özelliğinden dolayı ulusal birliğimizde ilk Atatürk’ün o sözü ulusal birliğimizi öne çıkartır. Bunun için de her şeyden önce evet, hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanı’na Kuvvet Komutanı’na diyeceğim ki siz Meclis’i ve Hükümeti uyana bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın ‘bu işin sonu boktur’ işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek…edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci… bu tabii, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok yanlış da anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. 0 teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem. Neyse ama böyle bir konuda ortaya konacak tavır ve davranış budur.”
şeklinde geçmektedir.
07 Nisan 2011 19:18
Sayın Demokrat,
Bu husus dikkatimden kaçmış uyarınız için teşekkür ederim. Bu vesileyle sayın fmeraklidan da özür diliyorum.
07 Nisan 2011 20:43
Benim anlayamadığım bir başka konu ise,iddianame her yerde mevcut ama delilleri barındıran EK’leri geniş olarak herhangi bir kaynakta bulamıyoruz.Bazı bölümleri parça parça blogda var , aslında en sağlıklı değerlendirme bütün resmi gördükten sonra yapılabilir kanısını taşıyorum.Bilemiyorum acaba şu aşamada paylaşılması suç mu teşkil ediyor?
Saygılar…
07 Nisan 2011 23:30
“Bu bağlamda bence seminerde iç tehdite dair yapılan planlamalar maksadını aşmıştır. ”
Bildiğim kadarı ile harb oyunları en kötü senaryo üzerine yapılmaktadır. Millatan önce 2000 yıllarında büyük askeri düşünür Sun Tzu savaş sanatı kitabında aynen şunları söyler.
Eğer kendini ve düşmanı biliyorsan bütün savaşları kazanırsın, eğer kendini biliyorsan düşmanı bilmiyorsan birini kazanır diğerini kaybedersin, Eğer kendini ve düşmanı bilmiyorsan bütün savaşları kaybedersin.
İşin özü seminer, kendi gücünü ve düşmanın gücünü belirlemeye çalışmaktadır ki bir harb oyununda bundan daha farklı bir durum söz konusu bile olamaz. Bu konuda hiç bir şey bilmeden maksadını aşmıştır cümlesi ile eleştirmek kelimenin tam anlamıyla aymazlıktır. Ne zaman savaşacağını, ne zaman savaşmayacağını bilen asker muzaffer olur. Olası en kötü senaryolara göre hazırlıksız yakalanan asker nasıl savaşılacağını bilmediğinden savaşı kaybeder. Kapalı kapılar ardında, siz asker olmuş olsa idiniz eminim 8 yıl önce bunlardan çok daha ağır ifadeler kullanacağınızı söyleyebilirim.
08 Nisan 2011 02:14
Trsaby,
Sorun “Istanbul’un uzerine cokerim” seklindeki uc kelimeye hapsedilemez, bu uc cumleyi baglami icerisinde degerlendirmek durumundasiniz.
Kamuoyuna yansiyan ses kayitlari isiginda bu baglamin ne oldugu acik. 12 Eylul Bayrak Harekat Plani’na atif yapan, onu ornek alan; halkin tepelendigi bir surec sonrasi milli mutabakat hukumetinin kurulmasina yonelik planlarin tartisildigi eksende “Istanbul’un uzerine cokerim” gibi ifadeler kullaniyor. Bu anlamda bir darbe tertibi icerisinde kullanilan bir ifade olarak degerlendirilecektir bu sozler.
Eger boyle bir baglamda kullanilmamis olsa idi muhtemelen cezai karsiligi gorevi kotuye kullanmak falan olurdu…
08 Nisan 2011 09:20
“Sorun “Istanbul’un uzerine cokerim” seklindeki uc kelimeye hapsedilemez,”
Hapseden ben degil ama siz değilmisiniz. Siz “Istanbul’un üzerine çökerim” i Çetin Doğan’ı suçlamak için kullanmadınız mı? Hem suçlamak için suç olmayan bir ifadeyi iskembeyi kübradan sallayarak, adamın gunahını alarak suçlamak için kullanacaksınız, hem sonrada bu 3 kelime içine hapsemezsiniz diyeceksiniz, ve bu cümleyide 12 Eylül’e bağlayacaksınız. Yanlış mı anlıyorum
ONUN İÇİN BEN 2. VE 5. KOLORDU KOMUTANLIĞINDAN YETERLİ EMNİYET TEDBİRLERİNİ ALABİLECEK BÜTÜN BİRLİKLERİMİ ORAYA GÖREVLENDİRİRİM. ONUN DIŞINDAKİLERİN TAMAMINI BURAYA GETİRİRİM. İSTANBUL’UN ÜZERİNE ÇÖKERİM. VE BELEDİYE BAŞKANIYMIŞ, YOK ONDAN SONRA SAVCIYMIŞ,
Yukardaki cümlede 12 Eylül ifadesi nerede geçmektedir? Çarpıtmanın böylesi görülmüş işitilmiş şey değil, Çetin Doğan işi zor, olayı siz ve sizin gibi çarpıtan insanlardan korkmak lazım.
06 Nisan 2011 22:25
Sayın fmeraklı mahkeme başkanının itiraz şerhi üzerinden önemli bir noktayı alıntılamış. Ancak sanıyorum kendisinin hukuki deneyimi pek fazla değil.
Hakimlerin ara kararı “TAHLİYE” talebinin değerlendirilmesi üzerindedir. Dava süreci tamamlanmadan herhangi bir hakim olayın tamamı üzerinde beraat veya cezalandırma anlamına gelebilecek hüküm kuramaz. İtiraz şerhindeki içerik de bu yönüyle değerlendirilmelidir. Tahliye kararı için öncelikle bir suç olduğunun kabulü -ki iddianamedir ve mahkeme tarafından kabul edilmiştir- sonra suçun tutuklama gerektirip gerektirmediği dikkate alınmalıdır.
Mahkeme başkanı, bir suç olduğu önkabulü ile, suçun ve delillerin niteliği, sanıkların kaçma durumunu dikkate alarak TAHLİYE edilip edilemeyeceği yönünde itiraz şerhi koymuştur. Bu şekliyle ifadesinin masumiyet veya suç yönünde bir yargı içerdiğinden bahsedilemez. Bu kanaat ancak nihai kararda ifade edilecektir.
Diğer taraftan, başkanın itiraz şerhinin tamamı dikkate alındığında verilen mesaj oldukça açıktır. Kelime kelime analiz etmek yerine mesajın bütününe ve ortaya koyduğu sonuca bakılmalıdır.
07 Nisan 2011 02:51
Olasiliksiz,
Ben yukarida aktardigim bolum, tahliye talebine mahkeme uyesinin aylar once koyudug ilk serhe iliskin tartismalardan bir bolumdu. Bir yorumcu o tartismada “Balyoz saniklarinin savunmalarini o muhalefet serhinde dile getirilen hususlar uzerine kurmalari” gerektigini ifade etmisti ve ben de ona cevaben eger Balyoz saniklari bunu yaparlar ise Balyoz planinin yapildigi ama darbeden ihtiyari olarak vazgecildigini one surmeleri gerekecegini, bunun da bugune degin yaptiklari savunmadan tamamen farkli/zit oldugunu ifade etmisti,. Eger soylediklerimi bu baglam icerisinde okursaniz sorunun benim hukuki yetersizligimden degil, benim cevap yazdigim yorumcunun ortaya koydugu gorusten kaynaklandigini gormeniz kolaylasir diye umuyorum.
07 Nisan 2011 03:57
Sayın fmeraklı,
Öncelikle bu forum tarzına çok aşına olmadığım için hata yaptıysam özür dilerim. Ancak yukarıdaki mesajın ve altındaki 1 Mart tarihli alıntınızın size ait olduğunu varsayarak mesaj yazıyorum. Bir de düzeltme yapmak isterim. Sizin hukuki “yetersizliğiniz” hakkında bir yorum yapmayı ne kendime yakıştırabilirim, ne de böyle bir şeye cüret ederim. İfadem, bu konuya “yeterli deneyiminiz olmayabileceği” yönündedir. Bu da bir yetersizlik veya kusur değil, olağan bir durumdur. Yaşamayan bilmeyebilir.
Alıntınız ve alıntıdaki yorumunuzu anladığımı düşünüyorum. Ancak, benim yukarıdaki yorumum sizin yaptığınız alıntı ile buna ilişkin yorumunuzun hukuki ilişki içermediği yönündeydi. Sizin de belirttiğiniz üzere; sanıkların ve savunmanın itiraz şerhinin yön göstericiliğini dikkate alarak suçu kabul etmeleri mümkün değildir. Çünkü, başkanın oradaki yorumu sanıklara yol göstermek değil, yargılamanın hangi yönde ilerleyebileceğini tartışmak üzerinedir. Bu tartışma ise suçun önkabulüne tabiidir.
Zaten savunmanın argümanı da “suçun işlendiği” veya “teşebbüs halinde kaldığı” vs. üzerine değil, ortada suç içeren bir durum olmadığına yöneliktir. Savunmanın TAHLİYE talepleri de yargılamanın düşmesi değil, tutukluluk koşullarının oluşmadığına ilişkindir.
Sonuç olarak; Başkanın dava sürecini bir monolog halinde tartışması ve tahliye yönündeki görüşlerini irdelemesi bence gayet olağan bir durumdur. İtiraz şerhindeki gerekçeler hukuki yönüyle irdelenebilir. Benim gördüğüm tablo; başkanın davanın süreci ve tutukluluğun devam etmesi yönünde ciddi kaygılar taşıdığını dışa vurmasından ibarettir. İtiraz şerhinin bir manifesto gibi bu derece detaylı bir hukuki irdeleme içermesi pek görülmüş bir durum değildir.
Doğal olarak, bu irdelemelerin 1/10’u kadar dahi yorum içermeyen tutukluluğun devamı yönündeki talep ve kararlar hakkında ciddi şüphe yaratmaktadır.
Ben ne yazık ki aynı süreci Ergenekon davasında da görüyorum. Duruşma tutanaklarında savunma yapan; “benim hakkımda savcılık hiç bir delil sunmadı, hiç bir şeyle ilişkim tespit edilmedi, sadece birinin yazdığı bir listede adım geçiyor, ben niye 2 yıldır buradayım” diyen bir sürü kişi var. Çok kıymetli insan ömrünün boşa geçen 2 yılının hesabı adli tazmin ile telafi edilemez. İnsan ömrünün tek bir gününün dahi parasal bir karşılığı belirlenemez.
Zaten sizin mesajlarınızdan da tutukluluğa karşı olduğunuz kanaatine ulaşıyorum. Bu durumda itiraz şerhindeki bir kısım kaygıları paylaşıyor olmanız gerekiyor ki bu düşüncenizi takdirle karşılarım.