“Sahih olmayan belgeler varsa, onlar düşer ve süreç devam eder…”

Ali Bayramoğlu bugünkü yazısıyla Türkiye’deki kimi yazarların muzdarip olduğu akıl tutulmasına çok güzel bir örnek oluşturuyor.  Diyor ki, bazı belgeler sahte olsa dahi o kadar önemli değildir, çünkü 1. Ordu’nun plan seminerinin bir darbe planı olduğu (kendince) barizdir.

“Dava belgelerine ilişkin kimi ‘sahtelik’ iddiaları dava açısından işin özünü hiçbir şekilde değiştirmez” diye yazıyor Bayramoğlu.

Acaba Bayramoğlu iddianameyi okumuş mudur?  Sahte olduğunu iddia ettiğimiz belgelerin aslında davanın özünü teşkil ettiğini bilmez mi?  Savcıların iddianamede plan  seminerine atfettiği suçun,  sahte olduğunu söylediğimiz belgelerde geçen Balyoz planlarının müzakeresi olduğunu okumamış mıdır?  Gerçek olmayan bir darbe planının müzakeresinin yapılabilmiş olması mümkün müdür?  Savcıların plan seminerinin kendisinde doğrudan suç unsuru tespit etmediklerini bilmez mi? 11 no.lu CD’deki belgeler sahte ise davanın düşmesi gerektiğini — bizim söylememizle değil, iddianamenin içsel mantığına göre – farkında değil midir?

Belki Bayramoğlu bunların farkındadır, ama demektedir ki, “ben kendi iddianamemi yazıyorum, bu iddianamenin özü plan semineridir ve bu plan seminerinde suç vardir.”  Elbette ki Bayramoğlu istediğini düşünmekte serbesttir.  Ancak kendi kafasına göre uyarladığı ve 10. Ağır ceza mahkemesinde sunulandan değişik bir iddiayla 163 kişinin tutuklanmış olmasını hangi hukuk mantığıyla bağdaştırmaktadır acaba?  Biz bir hukuk devleti istiyorsak, sanıkların adil yargılanabilmesi , yani kendilerine atfedilen suçları bilmeleri ve bunlara karşı savunma yapabilmeleri için değil midir?  Bayramoğlu, kendi kafasına göre 163 kişiyi suçlu ilan etme hakkını nereden bulmaktadır?

Kaldı ki, Bayramoğlu’nun plan semineri hakkında söyledikleri vahim yanlışlar içermektedir:

“3. Jenerik senaryoda asker isyanlar çıkarıyor, sıkıyönetim ilan ediyor, hükümeti deviriyor, milli mutabakat hükümeti kuruyor…

4. Tutuklama emirleri veriliyor, gerçek isimler, gerçek gazeteci, siyasetçi isimleri kullanılıyor. Ölümü ve tutuklama listeleri hazırlanıyor.”

Bayramoğlu yanılıyor: jenerik senaryoda askerler isyanlar çıkarmıyor, sıkıyönetim ilan etmiyor (sıkıyönetimin hükümet tarafından ilan edilmiş olduğu fakat meclisten geçmediği senaryonun “verilerinden” bir tanesi), hükümeti devirmiyor, milli mutabak hükümeti kurmuyor (Çetin Doğan milli mutabak hükümeti önerisini son çare olarak bir noktada telaffuz ediyor ama böyle bir hükümetin kurulması ne jenerik senaryoda var ne de seminerde etraflıca tartışılıyor), ölüm ve tutuklama listeleri yok.  Bayramoğlu’nun burada bahsettikleri sahte dijital belgelerde var, jenerik senaryoda değil.

Bu maddi hataları bir tarafa bırakalım.  Bayramoğlu, sanıklardan 147 tanesinin (yani 195 sanıktan dörtte üçünün!)  seminerle hiçbir ilişkisi olmadığını, bu subayların sadece dijital belgelerde – yani sahte olduğu ileri sürülen belgelerde — isimleri geçtiği için sanık olduklarını bilmiyor mu?  Ya da Bayramoğlu, bu seminerde Genelkurmay’ın gözlemcilerinin olduğunu, bu gözlemcilerin seminerle ilgili rapor yazdıklarını, raporlarında semineri övdüklerini, dolayısıyla seminerdeki tüm müzakerelerin Genelkurmay başkanının bilgisi dahilinde yapıldığını bilmiyor mu?  Seminerde suç varsa, yargılanan subaylarla birlikte dönemin Genelkurmay başkanının niye yargılanmadığını kendine sormuyor mu?

Daha ötesi, Bayramoğlu belgelerin bazısı sahte ise bu sahte belgelerin kimler tarafından üretildiğini hiç merak etmiyor mu?  Emniyet’in ve savcıların sahteciliği ortaya çıkarmamalarından, daha da beteri, örtbas etmelerinden, hiç rahatsız olmuyor mu?  Bu sahteciliğin yargıya getirdiği zararı nasıl gözardı edebiliyor?  Birileri bu davaya sahte belgeler eklemişse, bunun ne amaçla yapıldığını sorgulamamayı özgürlükçü demokratik kişiliğiyle nasıl bağdaştırabiliyor?

Kısacası, “sahih olmayan belgeler varsa, onlar düşer ve süreç devam eder” derken Bayramoğlu aklını, mantığını, ve “liberal” zihniyetini mi kullanıyor, yoksa 195 sanığı yarım yamalak bilgi ve varsayımlarla peşinen suçlu mu ilan ediyor?

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

25 Yorum ““Sahih olmayan belgeler varsa, onlar düşer ve süreç devam eder…””

  1. Halil Ata AŞÇI Says:

    Bayramoğlu yanılmıyor mu ?
    Bayramoğlunun , bolyoz davası CD’lerinde bana göre , sana göre olmıyan olmıyan , aşağıda ki 23 kelimelik cümleyi anlaması çok mu zor ?

    Bir bilgisayar ortamında bir dokümanın üst veri bilgisi (dokümanı son güncelleme bilgisi) eğer dokümanın içindeki tarih bilgilerinden küçükse o dokümanı içeren CD SAHTEDİR…

    Bayramoğlu bu gerçeği anlamıyorsa, yanılıyordur. Zeka zeviyesine verelim. Bunun dışında tek seçenek var . Sahte CD’yi hazırlayan sahtekarlara yardım ve yataklık peşinde…

    Pınar ve Dani , Devam …

    Dünya öküzünün boynunda olduğunu iddia edenler 21.ci yüzyılda da yenilmek üzere…
    Galileo , ne olur gülme ! onlarda yurdumun insanı . Sonunda anlayacaklar…

    Cevapla

  2. Halil Ata AŞÇI Says:

    MERAK ETTİKLERİM

    Mühimmat mükerrer mi?

    Aslında Ergenekon sanığı emekli yarbay Mustafa Dönmez bir yıldır aynı şeyi söylüyormuş, ben dün mahkemedeki savunmasında da söyleyince öğrendim. Bunu kendi ayıbım olarak kabul ediyorum.

    Emekli yarbay dünkü duruşmada dedi ki “Zir vadisi, Poyrazköy ve Sapanca’da yapılan kazılarda bulunan mühimmat aynıdır.”

    Ardından devam etti: “Bu mühimmat üç yere de taşındı ve sanki hepsi ayrı ayrı mühimmatmış gibi sunuldu.”
    Mustafa Dönmez’in hâkimlerden istediği de şu: “Üç ayrı yerde bulunduğu ileri sürülen mühimmat toplansın ve sizin önünüze getirilsin. Bilirkişi tarafından incelensin. Ancak bunlar bir araya getirilirken benim avukatım da mutlaka hazır olsun.”

    Bugüne kadar bu dava ve türevleri ile ilgili pek çok “düzmece belge” iddiası atıldı orta. Ama bunun kadar ilginç olanını ben duymadım. İddia doğruysa olayı soruşturanlar mühimmatı oradan oraya gezdirmişler. İnanılır gibi değil.

    Türkiye akıl almaz bir noktaya getirildi. Bundan sonrası için “Allah’a dua etmekten” başka çare var mı acaba?

    Can Ataklı, Vatan Gazetesi . 15.02.2011
    —————————————-

    Cevapla

    • Mavera ün keder Says:

      Sevgili Can Ataklı, bunlarda maddi sıkıntı var son yıllarda. TSK jandarma aracılığı ile bunların şaibeli ticaretine ket vuruyor. TSK bu faaliyetlerini ana site sayfasına taşıdı Jandarmanın sitesinden alıp. Bu memlekette canla başla kara para faaliyetlerini önlemeye çalışan bir Jandarma var. İşte bakın o üç ayrı yere aynı delilin taşınıp durması çok normal. Teçhizattan tasarruf etmeye çalışıyorlar zira kaçak benzin daha ucuz 🙂

      Cevapla

  3. Mavera ün keder Says:

    “Elbette ki Bayramoğlu istediğini düşünmekte serbesttir.” demişsiniz yazınızın bir yerinde. haklı olabilirsiniz ama “Bayramoğlu kesinlikle istediğini SÖYLEMEKTE serbest değildir”. Zira bir gazeteci olarak, söyledikleri yargıyı etkileme amacı taşımaktadır. “Kanıtlar düzmece olabilir ama buna takılmayın” tarzı şeyler yazmak, her şeyden önce suçtur. Bu konularda sorumlular hakkında işlem yapılmadığına göre de, “ortada yargı falan yok, sadece bir tiyatro var” derken ne kadar haklı olduğumuz da ortaya çıkıyor. Kaldı ki hukukta “bir suçun işlendiğine dair, yeterli, kesin ve inandırıcı kanıtlarla yargıçların o suçun sanıklar tarafından işlendiğine dair TAM VİCDANİ KANAAT GETİRMİŞ OLMALARI

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Aman sizde bee… Isinize gelen yerde basin ozgurlugu isinize gelmeyen yerde yargiyi etkilemekten suc isleniyor diyorsunuz. Ozaman basta blog sahipleri olmak uzere, burda herkes sucluyuz, boyle bir mantikla nereye kadar gidecegiz??

      Cevapla

      • Mavera ün keder Says:

        şimdi sana aradaki farkları anlatmaya çalışacak değilim. sen anlarsan dünya tersine dönebilir çünkü. bırakalım böyle kal zira doğal dengeler bunu bekler bizden. 🙂

        Cevapla

    • Mavera ün keder Says:

      (devamı) gerek koşuldur.

      Dolayısı ile, ortada suçun işlendiğine dair ve özellikle kanıtların geçerliliği hakkında bile bir şüphe varsa, bu şüpheden sanık/sanıklar yararlanacaktır: “in dubio pro reo = şüpheden sanık yararlanır”.

      Bu davada ise, şimdiye kadar ortaya çıkan kanıtların sahteliklerine ve tutarsızlıklarına (tarih, isim tutarsızlıkları, hep dijital ortam kanıtlarından ibaret olmaları, ıslak imzalı belgenin bulunmayışı vs) bakıldığında bile esasen davanın tam yani “sanıkların atılı suç/suçları işlemedikleri anlaşıldığından” beraat etmiş olmaları gerekirdi. Değil tutuklanmak. Bu davada “kanıt yetersizliğinden beraat kararı” verilmesi dahi adaletin tecellisi için yeterli olmayacaktır.

      Şimdi başka bir delile gelmek istiyorum: Dün bir röportaj girildi bir gazetenin internet sitesinde; eski genelkurmay başkanımız orgeneral hilmi özkök röportajı. Özetle, geceleri uyuyamamaktan şikayetçi idi. Çok üzüldük aslında bunu okuyunca. “vah vah” dedirtti bize. röportajın dava ile ilgili de çok önemli birkaç noktası vardı bana göre.

      Sayın Pınar-Dani Rodrik, röportajı okudunuz mu bilemiyorum ama Paşamın davası açısından dört nokta burada çok önemli gibime geliyor:

      1- Hilmi Özkök bu davada önemli bir konumda yer almalıdır. Dönemin genelkurmay başkanıdır, plan seminer toplantıları onun da katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu davada eğer seminere katıldılar diye bir kısım askeri erkan sanık yapılıyorsa, o da sanık yerine konmalıdır. Sözde balyoz gibi bir darbe planı görmesine rağmen, sorumluları hakkında o zaman bir işlem yapıp durumu yargıya intikal ettirmemiştir. Dolayısı ile sözde suçun asli-maddi faili değilse bile, yardım-yataklık edeni konumundadır.

      2- Röportajda hilmi özkök, aynen şu ifadeyi kullanmıştır: “Medyaya bakıyorum, herkes süreçle ilgili bir şeyler söylüyor. Tabi ki söylemek hakları olabilir ama ben eski bir Genelkurmay Başkanı olarak, dönemin komutanı konumu itibariyle sürece saygısı olan bir isim olarak konuşursam, yargıya o zaman etki etmiş olurum. Bu nedenle ‘Aslında şöyle oldu, böyle oldu’ diyerek benim bu sürece müdahalem olamaz.” ……….. Bu ifadede özellikle “‘Aslında şöyle oldu, böyle oldu’ diyerek benim bu sürece müdahalem olamaz” beyanına çok dikkat edin lütfen. “aslında şöyle oldu, böyle oldu” demesi bile, durumun iddialardan farklı olduğuna dair bir beyandır. Bu durumda bu insan sanık yaptırılamıyorsa eğer, mutlaka savunma tanığı yapılmalıdır ve mahkemeye davet ettirilmelidir.

      “‘Aslında şöyle oldu, böyle oldu’ diyerek benim bu sürece müdahalem olamaz.” şeklindeki sözleri ile uykularının kaçtığına dair beyanları, bu adamın vicdan muhasebesi yaptığına işaret ediyor. Evet belki kamuoyuna bu konularda açıklama yapması doğru olmaz ama isterse gidip rahatlıkla mahkemede tanık sıfatı ile ifade vermek istediğini dile getirebilir. Mahkeme ayağına kadar gelmiş bir tanığı dinlemekten imtina edemez. Gerçi ortada sahih bir mahkeme olduğuna inanmıyoruz, edebilir de. Ama kamuoyunda yer yerinden oynar en azından. Bu arada hilmi özkök de mahkemeye tanıklık etmek üzere gitmeyecektir zaten. O ayrı konu. İşte bu durumda kendisini bu röportajında ne demek istediği vurgusu ile ısrarla tanık olarak gösterin derim naçizane. Bu ısrarı her duruşmada yapın, talebiniz reddedilse bile talep etmeye devam edin. Belki hilmi özkök açısından sıkıntılı bir durum ortaya çıkarabilirsiniz. Hak yolunda ısrarlı taleplere rağmen mahkemeye gidip de tanıklık etmeyen bir eski genelkurmay başkanı. Bu tabloya tüm adalet arayıcılarının da ihtiyaçları olduğuna inanıyorum ve bunu ancak siz başarabilirsiniz. Çetin Doğan Paşamız başarabilir.

      3- hilmi özkök’ ten başka bir inci: “Şimdi Genelkurmay Başkanımızın veya görevdeki komutanlarımızın ben ne yapması gerektiğini, alttan gelen taleplere nasıl davranması icap ettiği üzerine bir şey söyleyemem. Bu takdir tamamen kendisine ve komuta kademesine aittir. Doğrusunu onlar bilir.”………….. Burada “alttan gelen talep” olduğundan bahsediyor. Belli ki TSK bünyesinde tutuklamalar nedeni ile belli ölçüde bir rahatsızlık var ve zımni yani üstü örtülü olarak hilmi özkök de buna hak veriyor. “Doğrusunu onlar bilir” diyerek bir yerde insiyatif kullanmalarına onay da veriyor. Bunun kamuoyunda tartışılmasını sağlamak da mümkün. Peki böyle bir sözün davaya etkisi nedir? Davayı onaylamadığını göstermez mi? Bu son tutuklamalara kendisinin de tepki gösterdiğine işaret değil mi? İşte röportajdaki bu kısmın da kesinlikle davaya intikal ettirilmesi gerekir. Bu mahkemenin hakimlerini hilmi özkök’ ün bu tarzdaki açıklamaları bir parça düşündürebilir.

      Cevapla

  4. trekking Says:

    “Belki Bayramoğlu bunların farkındadır, ama demektedir ki, “ben kendi iddianamemi yazıyorum, bu iddianamenin özü plan semineridir ve bu plan seminerinde suç vardir.” Elbette ki Bayramoğlu istediğini düşünmekte serbesttir”. Aynı şeyi Mavera ün Keder de yazmış. Böyle bir şey düşünebilir. Ama bunu yazamaz. hakkı yoktur. Bu davaya doğrudan müdahil olmaktır. Kim vermektedir bu hakkı ona. Zira gazetecidir, belli bir çevreye hitap etmektedir. Böyle bir “Algı’nın” ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.Zaten günümüz maalesef “algıların” hakim olduğu bir dünyadır.Bakın bugün Mehmet Tezkan’ın Milliyet teki yazısında bir Taraf yazarının bu davayla ilgili yazdığı bir bölüm var.
    “Buraya kadar her şey, “Ali bak, bu darbe” kıvamında net..
    Fakat itiraf ediyorum, bir yandan da içimde ciddi bir sıkıntı mevcut (…)
    Ve vicdanım bana şu soruyu soruyor: Ya Balyoz dosyası bir şekilde şişirilip asıl plana eklemeler yapıldıysa ve bu nedenle tek bir masum bile sanık haline gelip bugün cezaevine girdiyse?
    Bu soruya, taraf olmanın şehvetine yenik düşüp vicdanı nasır tutmamış hiç kimse “Ne yapalım, onlar da darbecilik oynarken düşünselerdi” kıvamında bir karşılık verilemez (…) (Taraf 14.2.2011)”.

    Cevapla

  5. Mavera ün keder Says:

    Dördüncü noktayı ise, yazıp yazmamakta kararsızım. sonuçta göstermelik de olsa, “görülmekte olan bir dava”. Kızdığımız insanlara benzeyebiliriz çünkü ve dava hakkında bir iddiada bulunmaya dönüşebilir. Neyse bakalım artık uygun bir dille anlatmanın bir yolunu bulabilirim belki de.

    Cevapla

  6. Mavera ün keder Says:

    Dördüncü madde konusunda duramadım yine de en azından neyle ilgili olduğunu yazayım bari. hilmi özkök’ ün “bizim son kullanma tarihimiz geçti” şeklinde belirttiği “kaçamaklı kabul” ünü demek istiyorum; daha derin analiz etmeli.

    Cevapla

  7. Mavera ün keder Says:

    bayramoğlu’ na da söylemek istediğim bir şey var. “Sahih olmayan belgeler varsa iddianame sakat doğmuştur ve dava düşer”. Zira bu iş savcılık aşamasında tespit edilmiş ve iddianamaye yazılmış ise, iddianamenin reddi gerekçeleri kapsamına girer. Reddedilmesi gereken bir iddianame kabul edilmişse, o yargılama zaten baştan itibaren yok hükmündedir. Ha ali bayramoğlu? Sahte belge diyoruz gasteci (gazeteci değil) uşak (hizmetli değil, Karadeniz’ de “oğlan” anlamında? Sahte belge alii!!! bayramoğluuu! Sahte yani adı üzerinde! Misal seni bilmemne ajanı olarak gösteren bir belge üretildiğini ve çaycı aracılığı ile gastene konduğunu ve bunun üzerine tutuklandığını bir düşün. Nasıl bas bas bağırırsın ama!!! Hoş insanlar şu yazdıklarından sonra böyle bir (bari) eşek şakası sana yapılsın görmek isterlerdi doğrusu!! Sonuçta sanıklar tutuklandıkları ile kalırlar bu reddi gereken iddianameye istinaden. Gerçi bence gönüllü kabullenmiş gidiyorlar çünkü her akl-ı selim biliyor ki, TSK dimdik ayakta, hiç olmadığı kadar sağlam durumda. Öyle olmasalar bu kadar üzerlerine gidilmeye çalışılmazdı. Yabancı istihbaratçıların şikayetçi oldukları gibi (bkz. wikileaks) “Atatürkçü subayların birini alsalar, geriden bini geliyor.” Bu hesapla 100′ ünü alsalar geriden geometrik artışlı şekilde gelir! (onca hukuk lakırdısından sonra bir miktar militarist söylem ama askerler de insan beya(w) f tipçiler!) 🙂

    Cevapla

  8. Osman Uysal Says:

    bence artik unutun bu isleri,ati alan uskudari gecti.insanlar rasyonel degildir,bunuda en iyi bilen dani ve pinar dir,kendileri ekonomisttir.o yuzden insanlara aciklamaniz bosdur.turkiye su an suru psikolojisi vardir.tabi bir gun patlar,nasil finansal piyasalardaki balonlar patladigi gibi.
    ben samimi olarak dani rodrik ve pinar hanimin geri cekilmesini tavsiye ediyorum,yarin obur gun turkiyeye geldiklerinde onlarida gozaltina alabilirler.hicbirseyde olmaz.

    Cevapla

    • Mavera ün keder Says:

      Bu mücadelenin kısa vadede sonuç getirmeyeceğini ben de ifade ettim ama sizin gibi de düşünmüyorum. Mücadele kayıt altında ve öyle olmasında fayda var. Çünkü insanların yoğun şekilde ilgilendikleri, hatta referans aldıkları bir durum sözkonusudur. Üstelik gerçek yargının konuyu ele alacağı gün de gelecektir. Bu düzen böyle devam etmeyecektir. Zira bizim yapımıza asla uygun değil. İnsanımız saftır, biraz boştur, az cahildir ama zaman zaman öyle yumruklar vurur ki hiç beklemeyen karşı tarafta öldürücü darbeye dönüşebilir. Bu ülke insanı, seçim hile teknolojisinden (YSK seçsis siteminden bahsediyorum) faydalanamamış bir anap’ ı bile zaman içinde alaşağı etti. tayyip erdoğandan ve bilhassa abdullah gülden de çoktan sıkılmaya başladılar. Pek fazla alternatifin olmaması şimdilik akepe’ nin şansı gibi duruyor. En fazla bir dönem daha uzayabilirler ama kesinlikle anayasayı tek başlarına değiştirebilecek güçte değil. Neyse sonuçta siyasi iktidar nasılsa değişmeye meyilli, dolayısı ile yargısını da alıp öyle gider yakında. Gelen yargı sistemi için bu mücadele bir değer ifade edecektir. O günü beklemek gereği ile bence burası çok faydalı bir site. Yolları açık olsun dilerim.

      Cevapla

  9. derya Says:

    Herkese çok basit bir soru soracağım..
    Çetin Doğan dışarıdaydı düne kadar.. Gölcük belgeleri ne zaman bulundu? o zamana kadar bu paşaların delil karartma süphesi yok muydu? ilk operasyonda bulunan 2229 sayfa belge’nin (5bin diye şişiriyor dangalaklar ki bin küsür belge sıradan yazısmaları içeriyor) sözde diğer kısımları gölcükte çıktı.. Bu adamların hiç mi aklı çalışmaz da yok etmek yerine saklamayı secer? Sonuçta dışarıdaydılar.. elleri kolları da bağlı değildi.. ve bir suclama var. Siz olsanız o belgeleri yakmaz mıydınız?

    Burda bir sahte delil üreten çete var ve kimse sormuyor! Emniyette sehven yükleme yapanların durumu ile ilgili bilgi sahibi olan var mı?

    1 hafta önce kaplan kesilen hükümet, TSK’ya laf söyletmiyor. Samanyolu ve türev kanallarında her gün hergün ergenekon balyoz diye yayınlar yapılmasının TSK’ya olan güveni sarsma politikasını inkar mı ediyor? Deniz Feneri davası için jet hızıyla yayın yasağı getirdiler.. Deniz fenerine güvenin sarsılması TSK’dan daha önemli değil mi?

    Cevapla

    • Mavera ün keder Says:

      Sayın Derya, harika bir yorum girmişsiniz. İşte budur mücadele tarzı. Dediğiniz gibi bunca üst düzey subay (ki hepsi çoğu iktidar politikacılarından daha zeki ve de eğitimli insanlar), halen daha ortada delil bulunduruyorlar(mış). Bir keresinde İlker Başbuğ şöyle söylemişti galiba: “Yav bu askerleri oraya buraya cephane gömmekle suçluyorsunuz da,

      Cevapla

    • fenerant Says:

      Sevgili Derya;
      ” Emniyette sehven yükleme yapanların durumu ile ilgili bilgi sahibi olan var mı?”
      soruna cevap vereyim.
      Emniyet müfettişleri yaptıkları idari incelemede suçun zaman aşımına girdiği ve dava açılmaması yönünde rapor vermişler. 1-2 gün önce netteki bir sitede okudum. Bulusam linkini de koyarım.
      Yerseniz diyorlar yani.

      Cevapla

  10. Mavera ün keder Says:

    CEPHANELİĞİN ANAHTARI ZATEN BU ASKERLERİN CEBİNDE!”. Anlayana tabii ki.

    Cevapla

  11. Mavera ün keder Says:

    Hızlı yazarken zaman zaman bir tuşa basıyorum ve yorum eksik gidiyor. Kopukluklar o sebepten.

    Cevapla

  12. doğruya doğru Says:

    Bayramoğlu ve benzeri “okumuş-yazmış”ların ordu ve asker düşmanlıklarının nedenlerini gerçekten merak etmeye başladım.. Bu kadar sabit fikirle ortaya koyulan tutarsızlıkları görmezden gelebilmeleri için zihinsel bir patolojiye duçar olmaları gerekiyor…

    Türkiye’nin gerçek şanssızlığı da bir kısım vatandaşlarımızın bu ve benzeri okur-yazarlarının yazdıkları ile bir kanaata ulaşıyor olmaları..

    Bayramoğlu herşeyi bir kenara bırak şunu düşün: Savcının elinde bir çıktı var.. 2003 yılında yazılmış bir isim listesi.. ASELSAN’da çalışan mühendislerin isimleri de var listede.. Savcı ASELSAN’a yazı yazıp soruyor; bu mühendisler 2003’de ASELSAN’da çalışıyorlarmıydı diye.. Gelen cevap olumsuz.. Listedeki kişilerin büyük çoğunluğu 2003’den sonra ASELSAN’da göreve başlamış.. Savcı ne yapmış? Gelen bu cevap yazısını ve benzeri diğer olumsuz yazıları bir klasöre doldurup “adli emanete” kaldırmış.. Sanıklara ve avukatlarına bu belgeleri aylarca vermiyor ve göstermiyorlar..

    Bayramoğlu’na göre bu “vakıa” da önemli değil; dava diğer “belge”lerle devam eder.. Utanıyor insan böyle “okur-yazar”larla aynı atmosferi paylaşmaktan..

    Namık KEMAL yüz yıldan daha uzun bir zaman önce söylemiş “..sayyad-ı bi insafa hizmetten..” zevk alanlara ne denileceğini..

    Cevapla

  13. drunkenknight Says:

    Bu davaların (Balyoz/Ergenekon) düşmesi demek,siyasi otoriteyi de içine alabilecek bir davanın başlaması demek olur ki,bu da HSYK,Anayasa Mahkemesi,Yargıtay ve Danıştay’ın neden ele geçirildiklerini anlamamıza ışık tutar…

    Cevapla

    • fenerant Says:

      Çok doğru bir tespit.
      Yeni davanın adı da ; ” Ergenekon/Balyoz Suç Uydurma Terör Örgütü ” olur

      Cevapla

      • drunkenknight Says:

        yada kısaca ‘F Kardeşler’ davası…

        Cevapla

      • drunkenknight Says:

        Bu arada Yargıtay ve Danıştay gibi kurumlarda yapılacak değişikliği hayata geçirecek kanunu karşı görüşlere rağmen sadece 3 günde Cumhurbaşkanı’nın onaylaması da oldukça dikkat çekicidir…Unutmamak gerekir ki HSYK ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarda değişiklik yapabilmek için Hükümet daha önce Referandum yolunu tercih etmişti…Demokrasinin bütün nimetlerinden faydalanmak yada inilecek durağa gidebilmek için kullanılan bir demokrasi örneği var ortada…

        Cevapla

  14. selim Says:

    Sahih olan belgeler çıkınca suç yok ki Bayramoğlu. Dava düşer.

    Cevapla

Mavera ün keder için bir cevap yazın Cevabı iptal et