Gölcük’ten çıkan belgelerle ilgili Askeri Bilirkişi raporu, bizim daha önce (bavuldan çıkan) 11 no.lu CD’deki belgelerde saptadıklarımıza benzer bir çok tarih tutarsızlığını ortaya koymuş. Bilirkişiler Donanma Komutanlığı tarafından atandığı için, rapor, Gölcük’ten çıkan 5 no.lu disk içine kayıtlı Suga planı ile ilgili belgeler üzerinde çalışmış.
Bizim şimdiye kadar ortaya çıkardığımız zaman çelişkileri çoğunlukla şirket ve dernek isimlerinden oluşuyordu. Burada sıraladıklarımız ise askeri düzen içersinde sonradan gerçekleşen terfiler, sınıf değiştirmeler, ve hazırlayıcıları yurt dışındayken üretildiği iddia edilen belgeleri kapsıyor. Göreceğiniz gibi, buradaki örneklerdeki “geleceğe dönüş” bilgileri, Gölcük’ten çıkan bu belgelerin, üstverilerinde göründüğü gibi 2002-2003’de oluşturulmadığını ve belgeleri hazırlayanların bilgisayar sistem tarihlerini geriye çekerek sahtekarlık yaptığını ortaya koyuyor.
Aşağıda, her başlığın altında önce tarih tutarsızlığının bulunduğu Word doküman için Emniyet’in hazırladığı üstveri dökümünü göreceksiniz, sonra ise üstverinin neden gerçeği yansıtmadığını. (Word belgesinin adının üstüne tıklarsanız, belgeyi de görebilirsiniz.)
“EK-Ç.doc” (OPERASYONEL FAALİYETLERİ YÜRÜTECEK PERSONEL LİSTESİ)
Belgede “Dz.P.Kd.Bnb. L. G.” ve “İda.Kd.Bçvş.C. K.” geçiyor. L.G. ve C.K. 2003’de istihbarat sınıfında yer alıyorlar. L.G.’nin piyade, C.K.’nin idari sınıfına geçmesi 2007’de gerçekleşiyor.
***
“CANER BEN_1.doc” (KONU : Müzahir Personel Listesi, Aralık 2002 tarihli)
Belgede “İLGİ : Dz.K.K.lığının 07 Kasım 2002 gün ve İSTH.:3200-27-02 sayılı “Yeniden Yapılandırma Faaliyetleri” konulu yazısı” geçiyor. Ilgi yazılırken konu kullanımı 2008 yılında yürürlüğe giren (MY 75-1B) yönergesi ile başlıyor. Daha önce böyle bir format kullanılmıyor.
***
“muzahirPer..doc” (BİLGİ NOTU, KONU : Yeniden Yapılandırma Faaliyetleri, 13 ARALIK 2002 tarihli)
Belgeyi hazırlamış gibi görünen Nuri Alacalı 29.07.2002-20.06.2003 tarihleri arasında kesintisiz olarak yurtdışında (ABD’de War College’da eğitimde); bu tarihlerde böyle bir belge hazırlamış olamaz.
***
“toplantı sonuç.doc” (TOPLANTI TUTANAĞI, SUGA Hareket Planı Kapsamında EGAYDAAK’lara İstinaden Yürütülecek Faaliyetler)
Ocak 2003 hazırlanan toplantı tutanağında imza hanesinde “Dz.Kur.Kd.Bnb. B. B.” ismi yer alyor, ancak B.B. 04.11.2002 – 31.08.2003 tarihleri arasında “EUROMARFOR Gözlemci Subayı” olarak İtalya’da bulunuyor, dolayısıyla toplantıya katılmış olması mümkün değil.
***
“Hrp.Ak. Plan Çalışma Grubu.doc” (BİLGİ NOTU, KONU: Çalışma Grubu, Kasım 2002 tarihli)
Belgeyi hazırlayan olarak imza hanesinde “Z.E.İ. Dz.Kur.Yb. Dz.Plan Subayı” beliriyor. Z.E. İ. 2002’de Yüzbaşı rütbesinde. Yarbay (Yb.) rütbesini Ağustos 2006’de alıyor. Bunun gibi, başka Suga belgelerinde de Z.E.I. 2006’daki rütbesi ile geçiyor.
***
“AKSAZ.doc” (BİLGİ NOTU, KONU: SUGA Harekat Planı İcrası, Ocak 2003 tarihli)
Belgenin imza hanesinde “Dz.Kur.Alb.F.C. Y.” yazıyor. Ancak F.C.Y.’nin bu rütbeye terfisi Ağustos 2005’de gerçekleşiyor.
26 Ocak 2011 01:43
Sahtekarlıklar ortaya çıkmaya başladı.
Yurt dışıunda görev de olan kişiler Ankara da toplantı yapmışlar.
Bu kişilerin yurda giriş çıkış kayıtları emniyette bile var.
Yerseniz.
26 Ocak 2011 02:11
Sanırım bundan sonrası oldukça ilginç gelişecek zira Balyoz ve Ergenekonun arkasında siyasi irade (otoritenin)olduğunu unutmamak gerek…Peki HSYK yı kendine bağlamış olan ve aynı zamanda hiçbir bürokratı hakkında soruşturma izni vermeyen siyasi otorite ne yapacak ?
Diğer taraftan bu blogda örneklenmiş olan Ali BAYRAMOĞLU,Nazlı ILICAK,Ekrem DUMANLI gibi kalemlerin (???) bu can siperane savunmaları acaba Siyasi Otoriteyi dalgalardan korumak için kendilerini bir feda ediş midir ?
26 Ocak 2011 04:06
Keşke Nazlı,Ekrem, Ali gibi sazangiller, sazan gibi atlamadan önce çıkan belgelerin gerçek olduğundan iyice emin olsalardı.Olay gittikçe enteresan bir hal almaya başladı.Kayseri’de komutanlarının bilgisayarına sahte belge yerleştirmeye çalışırken yakalanan assubayları tekrar anımsatmak isterim.Yapılan sorgularında kendilerine komutanlarının bilgisayarına girmek için şifreyi veren kişinin ışık evlerinde kalırken tanıştıkları abilerden biri olduğunu söylemişler.Bu sahte belgeleri hazırlayanlarda din,iman,Allah korkusu olmadığına iyice emin oldum.Allah kendi ordusuna tuzak kuran bu vatan hainlerine ne bu dünyada ne de öbür dünyada rahat yüzü göstermez inşallah.
26 Ocak 2011 05:05
Kaciranlar icin hatirlatma: http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1073755
26 Ocak 2011 14:27
Bu gibi sorusturmalarin fazlalasmasi ile suc islemis ve islememis TSK mensuplarini birbirinden ayirmak kolaylasacaktir. TSK icin de hayirli olacagi kanaatindeyim. Ama asil buyuk balik elbette bu cetenin (veya artik ismini ne koyarsak koyalim organizasyonun) ortaya cikarilmasi.
26 Ocak 2011 09:22
Ali BAYRAMOĞLU,Nazlı ILICAK,Ekrem DUMANLI gibi kalemlere dışında vergilerimizle yayın yapan TaReTe, darbe planı içerik gösterisi yapıyor akşam haberlerinde. Savaş propagandalarından farkı yok, uçaklardan atılmıyor ekrandandan atılıyor, motorsikletli kuryeler sabah ezanında evlere iş yerlerine bırakıyor.
İmzasız ne idüğü belli olmayan bilgisayarda otur-yaz word belgelerini sanki gerçek imzalı-mühürlü belgelermiş gibi takdim ediyorlar. Donanmada bulunmasını gerçek olduğunun kanıtı gibi sunuyorlar, “zuladan çıktı bakın ne acayip saklamışlar” içeriği de doğrudur şekline sokuyorlar. Halbuki o belgelerde yukarıda açıklanan ve askerlerin asla yapamayacağı hatalardan hiçmi-hiç bahsedilmiyor. Bahsedenleri de bir kaşık suda boğacaklar. Örneğin Özden Örnek Deniz K.K. olduğu halde görevini Donanma Komutanı olarak imza hanesine yazıyor. Bunu yapan askerlerse taban altı-tavan arasında mı saklar? Hatta hala saklaması mantıki midir? diye dahi sorgulayamayacak beyinlere hitap ediliyor.
Kamuoyu üzerinden yargılama yapanıp can yakanlar-zulüm yapanlar, bir gün hesap vereceklerinin hesabını yapıyorlardır umarım.
26 Ocak 2011 15:19
Eminkk, yanildigin nokta su. Baransu belgeleride ciktiginda onlara saldirmistin sahte diye. Cunku baska bulgular olabilecegini beklemiyordun. Sonra Golcuk cikti simdi onlara da saldiriyorsun. Ordunun icinden ne zaman ne cikacagindan emin olma bence. Daha kimbilir nerelerde taban-alti, tavan-aralari vardir? Suanda darbeyle basa cikabilecek, siyasi ve psikolojik ortam olustu, ordunun icinde de yapilanlarin ne oldugunu sorgulayan insanlar elbette cikacak!! Sonra gerisini sen tahmin edebiliyorsun!
26 Ocak 2011 15:30
Bunu anlamıştım. Sen beni sevmiyorsun. Depresyondayım.
26 Ocak 2011 16:28
Yine yaniliyorsun. Seni tanidigim(!) kadari ile severim. Tekelide yaptigin isleri emin ol Mehmet Agar bile benim dusundugum kadar samimi bulmamistir!
26 Ocak 2011 16:15
Ihtimal, lutfen su cikan tarih tutarsizliklerini/sahtecilikleri de aciklayabilir misin?
Once Taraf CD’leri dediler, sahte cikti. Sonra Golcuk CD’leri dediler, o da sahte cikti.
Farkinda degil misin oynanan oyunun? Yoksa bana “sen farkinda degil misin yillardir bu ulkede olan darbelerin faili mechullerin” diye cevap verip konuyu degistirmeye mi calisacaksin?
26 Ocak 2011 14:08
Yazı için teşekkür ederim.
26 Ocak 2011 14:36
TRT nin teletekst haberlerini izlerseniz saman kağıdı gazetelerin yayın organı gibi çalıştığını görürsünüz.Halkın vergileriyle ayakta duran bir kanalın yöneticileri kul hakkını nasıl ödeyecekler acaba ? Geçenlerde o malum kanallardan birinde,kendine hukukçu diyen bir şahısın konuşmalarını dinledim ve ürktüm.Sürekli olarak şunu da yapacaklarmış,bunu da yapacaklarmış,bulunan belgelerde şu da var,bu da var tarzında konuşmalar yapıyordu.Bu şahıs aynı zamanda bu davaya müdahil olan bir hukukçu grubun da başkanlığını yapıyor.Yüzündeki nefret ifadesini anlatmaya kelimeler yetmez.Bu kişilerin nerelerde,nasıl yetiştirildiğini merak etmiyor resmen biliyorum artık.Daha evvel Eskişehir alay komutanı da kendisini sorgulayan Erzurum’daki savcı için ”yüzünde nefret ifadesi vardı”lafını etmişti.Bu insanlarla aynı Allah’a inanıyorsak ben bundan sonra ateist olmaya karar verdim.Günahı onların boyunlarına….
26 Ocak 2011 14:42
Bu arada sayın emre’ye teşekkür ederim attığı link için.ben teknoloji özürlü olduğum için Kayseri’deki olayın haberinin linkini isteyen bir taylan isimli yorumcunun isteğini yerine getirememiştim.Bu olayı bilmeyen bir çok kişi var.Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna emniyette yapılan müdahelenin ortaya çıkması da hala birilerini uyandıramıyorsa pesss artık diyorum.
26 Ocak 2011 15:16
Hanafi Avcı’nın kulaklarını çınlatmışsınız.
26 Ocak 2011 15:51
Bir ilginç itiraf
Polis teğmenin telefonuna rehber eklediğini itiraf etmiş!
http://haber.gazetevatan.com/sasirtan-itiraf/355222/1/Gundem
26 Ocak 2011 16:22
Gencecik Teğmen Mehmet Ali Çelebi 29 aydır tutuklu olarak yargılanıyor.Emniyet Çelebi’nin telefonuna ”yanlışlıkla” başkasının numarasının eklendiğini kabul etmiş.gencecik bir çocuğun geleceğini çalacaksınız sonrada PARDON mu diyeceksiniz.Ergenekon,balyoz,kafes,poyrazköy gibi davalarda hep bu tip düzmece deliller olduğu ortaya çıktı.Bunların hesabı sorulmayacak mı?Hala bazı aymazların bu davaların TSK yı yıpratmak için düzmece delillerle kotarıldığını görmemelerini ben art niyet olarak nitelendiriyorum.Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.Hanefi Avcı birdenbire nasıl terör örgütüne yardım ve yataklık eden birisi haline getiriliverdi?Eğer o kitabı yazıp emniyette sahte deliller yaratan bir çetenin varlığından söz etmese bu gün hala görevinin başında olacaktı.UYANIN artık,UYANIN diyorum.
26 Ocak 2011 19:58
Güven sarsılmıştır.
Demokrasilerde böyle durumlarda bakanlar, emniyet müdürleri istifa eder, bizde yaprak kımıldamayacak. (Yargıç Kuban’a komşu olacak bir atama yapılır mı?)
Bir gündem çıkarırlar ve bunuda unuttururlar. Hak arama, haksızlığa karşı duruşumuz yok. Bana değmeyen yılan bin yaşasın ile yetişmişiz.
26 Ocak 2011 20:21
Sayın eminkk;
Hiç merak etmeyin bizim olan biteni unutmaya,unutturmaya niyetimiz yok.Çarşıda,pazarda,markette,otobüste,dolmuşta önüme gelen her kese yapılan haksızlıkları anlatıyorum.Halk onların zannettiği gibi o kadar da aptal değil.
27 Ocak 2011 01:24
Bu konuda zaten bir nebze suphelerim vardi, ama ozellikle bu blog yazisindan sonra Dogan ve Rodrik’in bu blogla ilgili olarak altiniz cizdikleri bir noktadan ciddi bir sekilde suphe duymaya basladim.
Dogan ve Rodrik bu blogda ortaya koyduklari tutarsizliklari acik kaynaklardan elde edilen bilgiler ile toplandigini, herkesin istese erisebilecegi bilgiler ile kimi tutarsizliklari ortaya koyduklarini ifade etmekteydiler.
Amacim yukaridaki tutarsizliklari onemsizlestirmek degil, hepsinin yargi surecinde cevabinin verilmesi lazim,
Ama su da bir gercek ki Boston’da ikamet eden iki sivil, iki akademisyen, askeri bilirkisi raporu aciklandiktan hemen sonra hangi subayin hangi tarihlerde sinif degistirdigi ya da terfi ettigi, hangi personelin hangi tarihlerde hangi birimde calistiklari gibi bilgilere bu kadar cabuk ulasamaz.
Anlasilan o ki Dogan ve Rodrik’e yargi surecini aksi telkinlere ragmen sukunet ve itidal ile izleyen TSK icinden ciddi bir bilgi akisi saglaniyor… Bu yanlistir ve olmamalidir demiyorum, zaten olmamasi esyanin tabiatina aykiridir, ama artik “celiskileri herkese acik kaynaklardan edindigimiz bilgiler ile saptiyoruz” iddiasi inandiriciligini kaybetmis gorunmekte ve ordunun Balyoz plani ile iliskili olarak sesini bu blog araciligi ile duyurmayi tercih ettigi gibi bir izlenim dogmaktadir.
Bu arada Dogan ve Rodrik, siyasete gecmiste yaptigi mudahalelerin getirdigi yuk nedeni TSK’nin Balyoz davasi surecinde sessiz kalmak durumunda kaldigini ifade etmislerdi kitaplarinda…
TSK dun sessizligini bozdu ve “aksi yonde telkinlere ragmen yargi surecini sabir, sukunet ve itidalle” izledigi mesaji ile biten garip bir basin aciklamasi yapti.
Acaba Dogan ve Rodrik de, TSK’ya sabirsiz olmasini, sukunetini bozmasini ve olaya itidalle yaklasmamasini telkin eden, yani TSK’yi suc islemeye zorlayan cevreler icin neden TSK’nin suc duyurusunda bulunmadigini merak etmiyor mu? Kamuoyunun bir kamu kurumuna suc islemesi yonunde telkinde bulunanlarin kim oldugunu bilmeye hakki var diye dusunuyorum, sukunetini illa bozacak ise kendisini suc islemeye davet edenlerin kim oldugunu aciklasa Genelkurmay!
27 Ocak 2011 01:45
Genelkurmay’ın açıklamasının demokratik bir devlette yeri olmadığını düşünüyorum. TSK ilk önce istihbaratına kadar sızan ‘oluşuma’ engel olsun.
Pınar Doğan’ın ve Dani Rodrik’in TSK içinden bilgi akışı sağladığını ima etmişsiniz. Bunun doğal olduğunu ama olmasa daha iyi olurdu manasında konuşmuşsunuz. Ve şunu demişsiniz:
“…ordunun Balyoz plani ile iliskili olarak sesini bu blog araciligi ile duyurmayi tercih ettigi gibi bir izlenim dogmaktadir.”
Böyle bir izlenim doğduğuna asla inanmıyorum. Aksine ciddi bir şekilde insanlar Balyoz ile ilgili soru işaretlerini bu blog aracılığıyla gideriyor. Yani aydınlanıyor insanlar… Bu durum da bazılarını fazlasıyla rahatsız ediyor.
PD ve DR çiftinin TSK’den haber alıp almadıklarını bilmiyorum. Alsa da normaldir. Siz de 40 yıl bir kurumda çalışsaydınız elbette kanuni olarak herkesin ulaşabileceği bazı bilgilere, normal prosedürden daha hızlı bir şekilde ulaşabilirdiniz. Ancak unutmayın. 195 emekli-muvazzaf asker yargılanıyor bu davada. Generalinden astsubayına kadar askerler var. Elbette askerlerin terfi dönemlerini bileceklerdir. Konuyu saptırmaya gerek yok.
27 Ocak 2011 01:56
fmerakli’nin “acaba Boston’da olup da nasil bu kadar davanin icinde olabilirler” mealindeki sozleriyle ilgili, biraz dusunseydi bulabilecegi iki anahtar kelime vereyim:
Avukat:
1- Hak ve yasa işlerinde isteyenlere yol göstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde başkalarının hakkını aramayı, korumayı meslek edinen ve bunun için yasanın gerektirdiği şartları taşıyan kimse
2- Temsil ettiği kişiye ilişkin yasal ve türesel işlemlerde, onlar adına yapılabilecek her tür davranışı üzerine alan kişi.
iletişim
1-Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon.
2-Telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, muhabere, komünikasyon
Son olarak not: avukatlarin bugunku basin aciklamasi (http://www.odatv.com/n.php?n=donanma-komutanliginda-yapilan-aramalarda-bulunan-belgeler-2501111200)
27 Ocak 2011 02:03
Sn.fmerakli
Düşündüğün kanal avukatlar olduğunu tahmin ediyorum. Onlarda müvekkillerinden. TSK hedef olmamak için aşırı bir özen/ürkeklik sergiliyor.
Bana göre hedef kurumdur. Sözde bir cunta olsa idi soğan doğrayanların haberi olurdu. Faraza oldu ise ya ortaktır ya da zamanında hukuksuzluğa müdahale etmeleri gerekirdi. İki alternatifte gerçekleşmediğine göre böyle bir şey yoktur.
27 Ocak 2011 02:12
fmerakli,
Bu bilgilerin Askeri bilirkişi raporundan geldiği yazının başında belirtiliyor. Bu raporun sanık tarafına verilmesinde anormaş bir durum göremiyorum. Gerçi metinde çok açık değil, ancak bu bilgilere bilirkişi raporu dışında farklı bir kanaldan ulaşıldığını düşünmek için gerçekten sizin son zamanlarda bol miktarda yaptığınız gibi biraz zorlamak gerekiyor.
Bugün “oyunu kurallarına göre oynamak” ile ilgili bir yorum vardı, sanırım kaçırmamışsınızdır. Görünüşe göre TSK’nın yapmaya çalıştığı şey de bu. Daha fazla “yargıya müdahale” saldırısına maruz kalmamak için oyunu kurallarına göre oynuyorlar. Anlaşılan bu tutum bile saldırı malzemesi olarak kullanılabiliyor.
Sizin bu konuda tarafsız olmadığınızı biliyorum, fikirlerinize de saygı duyuyorum. Ne yazık ki, son zamanlarda, en ufak ifadeden saldırı malzemesi çıkartmaya çalışan kötü niyetli bir görüntü sergilemeye başladınız. Yazdıklarınız yavaş yavaş dedikodu ve çamur atma seviyesine inmeye başladı.
27 Ocak 2011 02:34
Zaman darligindan dolayi tek bir mesajda hem Taylan, Emin ve Can beylere hem de bilgi cagina kisaca cevap verecegim
Oncelikle Taylan Bey;in TSK’nin aciklamasinin demokratik bir devlette yeri olmadigini ifade etmesine memnun oldum, en azindan bir ortak paydada bulusmus olduk. Taylan Bey benim yorumumdan sunu ifade etmek istedigim gibi bir cikarsamada bulunmus: “TSK’nin icinden bilgi akisi var, bu normal ama olmamasi gerekir”. Belki ben kendimi tam olarak ifade edemedim, olmamasi gerekir diye bir dusuncem yok, ki zaten olacaktir da. Ben sadece Dogan ve Rodrik ortaya koyduklari tutarsizliklari herkesin erisebilecegi kaynaklardan elde ettiklerini soylemekteydiler, bunun artik pek oyle gorunmedigi gibi bir tespitte bulundum sadece. Dogan ve Rodrik’ten asagidaki alinti, meramimi daha iyi ifade etmeme yararli olabilir diye dusunuyorum:
“Bu belgeler hakkında bu kadar detaylı inceleme yapan Emniyet görevlilerinin, bizim binlerce kilometre öteden bir İnternet bağlantısı ve bir arama motoru (Google) sayesinde saptadığımız onlarca çelişkinin tek bir tanesini bile saptamamış olması, “en iyi ihtimalle” görevi ihmal olarak nitelenir.”
Yukaridaki aciklama bir nebze bilgi cagi rumuzlu yorumcuya da cevabimdir aslinda. Ben Dogan ve Rordrik ciftinin avukatlar ile iletisimde bulunarak edindikleri bilgilerin bu blogta kullanilmasina itiraz ediyor falan degilim, akli basinda kimse de boyle bir seyi dusunmez.
Ancak Can Bey’in de ifade ettigi gibi askeri bilirkisi yukaridaki yaziya konu olan tutarsizliklarin var olduguna yonelik bir bilgimiz yok. Rapora iliskin basina yansiyan bilgiler 5 nolu harddisk ile iliskili, bilirkisi raporunun tam metni bu blogta da yayina konulmadigi icin sizin aciklamaniz bir temenniden oteye gitmiyor, zira eger bilirkisi raporunda yukaridaki askeri personele iliskin tutarsizliklar yer almiyor ise, soylediklerinizin bir kiymet-i harbiyesi yok!
Emin bey’in mesajindan bilginin kaynaginin bilirkisi raporu degil, muvekkil avukatlari oldugu ifade edilmis. Bu da dislanmamasi gereken bir olasilik.
Can Bey’e ise kisaca cevabim yine ayni minvalde olacak. Askeri bilirkisi raporu eger yukarida tek tek aciklanan tutarsizliklari iceriyor ise, soylediginizde bir sorun yok. Ama bu konuda bir muglaklik oldugunu siz de kabul ediyorsunuz. TSK;nin oyunu kurallara gore oynamasini bir saldiri gerekcesi yaptigim konusundaki gorusunuze de katilmiyorum. Taylan Bey’in de ifade ettigi gibi TSK’nin son aciklamasinin bir hukuk devletinde yeri yok! Yargi sureci devam ederken TSK’nin sabrinin bitmesi, sukunetini bozmasi, itidalini kaybetmesi gibi bir luksu yok. Herkes gibi onlar da yargi surecinin sonucunu bekleyecekler. Eger aksini yapmalari yonde telkinler aliyorlarsa, ki aldiklarini soylemisler, bir kamu kurumu kurulusu olarak kendilerini gorev ve sorumluluklarinin disinda eylem yapmaya zorlayan kisi ve kurumlar icin suc duyurusunda bulunmalari gerekir..
27 Ocak 2011 03:06
Cok guzel de o tirnak icinde verdiginiz ifade hangi baglamda kullanilmis? Orada bu tur bilgiler mi var, yoksa hakikaten acik kaynaklara mi gidilmis?
Hakikaten bu girdinin basinda “Gölcük’ten çıkan belgelerle ilgili Askeri Bilirkişi raporu, bizim daha önce (bavuldan çıkan) 11 no.lu CD’deki belgelerde saptadıklarımıza benzer bir çok tarih tutarsızlığını ortaya koymuş.” yaziyor.
O alintiyi nereden yaptiysaniz orada acik kaynaklar, simdikinde bilirkisi raporu yaziyor yani. Ben de sabah saati soranlara sabahki saati soyledim, simdi soranlara simdikini soyluyorum. Kimse gece onbirde bana “hani saat sekizdi, artik inandirici olmuyorsun” demiyor. Demeliler mi? Sabah saati yanlis soylemis olabilirim tabii ama onun delili aksam soyledigim saatin sabah soyledigimden farkli olmasi degildir herhalde.
27 Ocak 2011 03:23
Bulent Bey haklisiniz da ben de diyorum ki yukaridaki tutarsizliklarin askeri bilirkisi raporunda yer almasi bana tuhaf geliyor.
Yukaridaki bilgileri edinmek icin TSK’da personel ile ilgilenen bolumlere yazi yazarsiniz, oradab cevap alirsiniz falan bunlar normal seyler. Ama bilirkisi teknik uzmanlik gerektiren bir konuda, ki burada soz konusu olan sey bir harddisk olduguna gore hash degerlerine, belgelerin ustverilerine ve bir HDD incelemesinde bakilmasi gereken (ve benim bihaber oldugum) diger teknik unsurlara bakar ve uzman gorusunu bildirir diye dusunuyorum.
Tam yukaridaki satirlari yazarken, “acaba bilirkisiden hangi noktalarda bilgi istemisler, bulabilir miyim acaba?” sorusu dustu aklima ve kisa bir aramadan sonra buldum:
“Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı […], bir bilirkişi heyeti atayarak söz konusu belgelerde “suç unsuru olup olmadığı, bu belgelerin kim tarafından ve hangi tarihte, hangi bilgisayarda, ne maksatla oluşturulduğuna dair, teknik incelemenin yapılmasını talep etti”
Bunu okuyunca, hangi personelin nerede gorevli oldugu, ne zaman terfi aldigina iliskin bir incelemenin askeri bilirkisi tarafindan yapilmis olduguna inanmak biraz daha zorlasiyor sanki. Gerci askeri savcilik yukaridakileri talep etmis,askeri bilirkisi kim nerede hangi rutbede ne zaman calisiyordu gibi bir inceleme de yapmis olabilir; burasi Turkiye, her sey olabilir.
Sonucta Bulent Bey, size de Can Bey’e verdigim cevabi vermek durumundayim. Dogan ve Rodrik’in yukarida aktardiklari terfi, rutbe vs. temelli tutarsizliklar eger teknik inceleme amaci ile hazirlanmis askeri bilirkisi raporunda yer almiyor ise, sizin yorumunuzun da bir anlami kalmiyor.
Su anda askeri bilirkisi raporunun tam metnini gormedigimiz icin, soylediklerimiz de, benimkiler dahil, spekulatif olmaktan oteye gitmiyor.
Eger biri size saati sordugunda simdiki saati, arkadasinizin saatinden bakarak soylerseniz ve arkadasinizin saati dogruyu gostermiyor ise, yanlis saati soylemis olursunuz. Soylediklerinizin gecerli olup olmadigini gormek icin askeri bilirkisi raporunun tamaminin yayinlanmasini beklemekten baska yapacak bir sey yok kanimca!
27 Ocak 2011 03:50
“Belgelerde suç unsuru olup olmadığı ve kim tarafından, hangi tarihte ne maksatla üretildiği” sorularının cevabı sadece bilgisayar üstveri incelemesi ile belirlenemez. İçeriğe bakmak gerekir. Bilirkişi de içeriğe bakmış, bulduğu tutarsızlıkları belirtmiş. Eğer 11 numaralı CD için verilen (ikinci) Askeri bilirkişi raporuna bakarsanız, onda da bu tarz içerik incelemeleri ve çelişki bulguları olduğunu göreceksiniz.
Ben hala bunları neden tartıştığımızı anlamış değilim. Bize birşey anlatmaya çalışıyorsunuz sanırım ama arada kayboluyor.
Askeri bilirkili görevini kötüye kullandı mı diyeceğiz? Görevi kötüye kullanmanın cezası azaltıldı bu arada, 2 yıl. Yuh çekerseniz ise 3 yıla kadar ceza alabilirsiniz.
Zaman vb. gazetelere her türlü bilgi/fotoğraf haftalar öncesinden sızdırılırken “Askerler kendilerini temize çıkartmak için bilgi sağlıyorlar” diye ortalığı ayağa mı kaldıralım?
Nedir amacınız?
27 Ocak 2011 03:22
Fmerakli:
Yok, o kadar basit degil; 12 nolu mesajinizda sunu soyle demissiniz:
“Ben sadece Dogan ve Rodrik ortaya koyduklari tutarsizliklari herkesin erisebilecegi kaynaklardan elde ettiklerini soylemekteydiler, bunun artik pek oyle gorunmedigi gibi bir tespitte bulundum sadece.”
Ama yok, siz basit bir tespitin otesinde bir ithamda bulundunuz. Bakin ilk 11 nolu mesajinizdan aynen alintiliyorum:
“Anlasilan o ki Dogan ve Rodrik’e yargi surecini aksi telkinlere ragmen sukunet ve itidal
ile izleyen TSK icinden ciddi bir bilgi akisi saglaniyor… Bu yanlistir ve olmamalidir demiyorum,
zaten olmamasi esyanin tabiatina aykiridir, ama artik “celiskileri herkese acik kaynaklardan
edindigimiz bilgiler ile saptiyoruz” iddiasi inandiriciligini kaybetmis gorunmekte ve ordunun Balyoz
plani ile iliskili olarak sesini bu blog araciligi ile duyurmayi tercih ettigi gibi bir izlenim
dogmaktadir.”
Burada iki sey soyluyorsunuz:
1) Ilki “herkese acik kaynaklar” demesinler, cunku buradaki bilgileri nasil elde ettikleri belli degil deyip, bunu da askeriyenin icinden kendilerine bilgi akisi oldugu savini one surerek acikliyorsunuz.
12 nolu mesajinizda da nitekim bunu su asagidaki alintiyla aciyorsunuz:
“Dogan ve Rodrik’ten asagidaki alinti, meramimi daha iyi ifade etmeme yararli olabilir diye
dusunuyorum:
‘Bu belgeler hakkında bu kadar detaylı inceleme yapan Emniyet görevlilerinin, bizim binlerce
kilometre öteden bir İnternet bağlantısı ve bir arama motoru (Google) sayesinde saptadığımız onlarca
çelişkinin tek bir tanesini bile saptamamış olması, “en iyi ihtimalle” görevi ihmal olarak
nitelenir.'”
Sorun su:
Ben Pinar Dogan ve Dani Rodrik’in bunu ne zaman ve hangi baglamda soylediklerini bilemem. Ama bu yazdiginiz bana sanki ilk 11 nolu Balyoz CD’sindeki celiskileri (ilac firmalari, vs) ile ilgili soyledikleri gibi geldi. Sizin bu alintiyi neye istinaden soylediklerini aciklamaniz bu sorumu acikliga kavusturacaktir.
Su asamada bu davanin geldigi noktada ise, yukaridaki konu basligindan anlasilacagi uzere Golcuk’ten bahsediliyor. Su asamada Golcuk dosyalari, vs ortaya dokuldugunde bir cok kisi, buna siz de dahil, butun gucuyle asilarak Pinar Dogan ve Dani Rodrik’in daha once ifade etmeye calistigi tezleri curutmeye calisti. Bunda bir sorun kesinlikle yok; bir hipoteziniz varsa ispatlamaya calismak kadar dogal bir sey olamaz.
(Ben henuz bu konularda yorum yapmadim, cunku halen okuyorum. Bir de iddianame gibi bu 40 kusur klasoru de sahsen okuyabilecegim bir kaynak yok henuz. Boyle bir link olabilse cok guzel olurdu–legal olarak sorun yoksa tabii.)
Ancak eger benim tahmin ettigim gibi, davanin ilk asamasinda sadece 11 nolu CD’ye istinaden soylenmis bir seyi alip, Golcuk’ten cikan dokumanlar uzerinden yorum yazmalarini sahibeli buldugunuzu savlamak icin kullaniyorsaniz, size davanin artik bambaska bir asamada oldugunu animsatirim. Ek bulunmus dosyalar var,
olay bu raddeye gelip kamuoyu onunde tartismalar ivme kazanmisken, google disinda kaynaklarla bilgi edinmenin ben bir mahzurunu goremiyorum. Dolayisiyla, o alintinin neye istinaden soylenmis oldugunu, 11 nolu CD icin mi soylendigini aciklamanizi rica ediyorum.
2) Ikinci soylediginiz seye gelince, tekrar hatirlatayim:
“ve ordunun Balyoz plani ile iliskili olarak sesini bu blog araciligi ile duyurmayi tercih ettigi
gibi bir izlenim dogmaktadir.”
demissiniz. Bu soylediginizin ima ettigi sey ise blog yazarlarinin TSK’nin sozcusu ve sesi oldugu imasidir. Ki boyle bir itham da ta “TSK’yi temsil ediyorsunuz” ithamina kadar gider. Siz de takdir edersiniz ki cok agir bir ithamdir.
Simdi bu cok agir ithama daha once de Balyoz CD’si Pinar Dogan’in bizleri inandirmak istedigi gibi sadece 11. CD’den ibaret olmadigini, 17 nolu CD’den de cikanlar oldugunu soylediginizde, ben bunun dogru olmadigini size hatirlatarak Mirgun Cabas’in programinda da canli yayinda Pinar Dogan’in iddianamede gecen CD’ler arasinda 17 nolu CD’yi size hatirlattigimi da ekleyince, Can Acar gibi ben de iyi niyetli bir sorgulamadan ote, surekli blog yazarlarini cesitli ithamlar altinda birakici imalarda bulundugunuzu dusunmek zorundayim.
27 Ocak 2011 03:31
Duzeltme: Son paragrafimda dusukluk olmus, duzeltirim. Soyle olacak:
“Simdi bu cok agir ithama daha once de Balyoz CD’si Pinar Dogan’in bizleri inandirmak istedigi gibi sadece 11. CD’den ibaret olmadigini, 17 nolu CD’den de cikanlar oldugunu soylediginizde, ben bunun dogru olmadigini size hatirlatmistim. Zira Mirgun Cabas’in programinda da canli yayinda Pinar Dogan’in iddianamede gecen CD’ler arasinda 17 nolu CD’yi de saydigini size hatirlatmistim. Bu ve bunun gibi orneklere bir arada bakinca, Can Acar gibi ben de iyi niyetli bir sorgulamadan ote, surekli blog yazarlarini cesitli ithamlar altinda birakici imalarda bulundugunuzu dusunmek zorundayim.”
27 Ocak 2011 04:16
Acracia,
Oncelikle sorulariniza kisaca cevap verip sonra yine kisaca askeri bilirkisi raporunun tam metnini gormeden bu tartismayi surdurmenin cok da bir faydasi olmadigini aciklamaya calisacagim.
Dogan ve Rodrik’den tirnak icinde yaptigim atif Baransu’ya teslim edilen Balyoz belgeleri icin soylenmis bir ifade idi. Golcuk ile davanin bambaska bir evreye girdigi konusundaki tespitinize katiliyorum. Acikca ifade edeyim ki bu surecte Dogan ve Rodrik’in acik olmayan kaynaklardan edindikleri bilgiyi kullanmalarini sanki yanlis bir seymis gibi gostermek amacim da yoktu. Boyle anlasildigi ise Dogan ve Rodrik’ten de ozur dilerim.
Ben sadece acik olmayan kaynaklardan bilgi kullanilmasi TSK’dan Dogan ve Rodrik’e bilgi akisi olabilecegi izlenimini dogurabilir dedim. Boyle bir sey vardir da demedim, ssadece bir ortaya cikabilecek bir izlenimden bahsettim. Bunu da agir bir ithamda bulunmus olmak icin soylemedim, ki zira eger boyle bir sey var ise bunun normal oldugunu da soyledim. Soyledigim ve simdi daha anlasilir kilmak adina ayrintilandirdigim sey, eger bu dogru ise “tutarsizliklara iliskin bilgileri herkese acik kaynaklardan topluyoruz” ifadesinin en azindan herkese acik olmayan kaynaklardan toplanan bilgiler icin gecersiz oldugudur. Bunu da bir itham degil bir tespit olarak ortaya koydum, koyuyorum.
Amacim soylediginiz gibi blog yazarlarini itham altinda birakmak degil. Can Bey’e soyledigimi size de tekrarlamak durumundayim, teknik bir inceleme olmasi gereken askeri bilirkisi raporunda yukarida ifade edilen terfi, rutbe vs ile iliskili celiskiler var ise bir sorun yok, ama henuz tam metnini goremedigimiz bu rapor sadece bulunan harddisk ve CD’lerin teknik analizini iceriyor ve yukarida bahsedilen tutarsizliklara herhangi bir atifta bulunmuyor ise sizde ve Can bey’de yukaridaki celiskilerin askeri bilirkisi raporunda yer aldigi gibi bir izlenim doguran Dogan ve Rodrik’in yikaridaki yazisindaki giris kisminin biraz sorunlu oldugunu soylemek onlara karsi bir haksizlik yapmak anlamina gelmeyecek. Zira Emin bey de yorumunda kaynagin askeri bilirkisi raporu degil sanik avukatlari, onlardan aktarilan bilgiler olabilecegini ifade etmis ki, ben de Emin Bey’e cevaben bunun kuvvetli bir olasilik gibi gorundugunu ifade ettim.
Sozun ozu, askeri bilirkisi raporu yukaridaki terfi, rutbe tutarsizliklarini iceriyor ise, bana getirdiginiz elestiride haklilik payi kesinlikle var, ama o halde bile askeri savcilik tarafindan Golcuk belgelerinde “suç unsuru olup olmadığı, bu belgelerin kim tarafından ve hangi tarihte, hangi bilgisayarda, ne maksatla oluşturulduğuna dair” bir teknik inceleme yapmakla gorevlendirilen askeri bilirkisi heyetinin, kendilerine boyle bir gorev verilmedigi ve uzmanlik gerektiren teknik bir inceleme olarak addedilemeyecek askeri personelin sinifi, rutbesi ve terfisi ile ilgili detaylari arastirmis olmalari Balyoz davasindaki gariplikler zincirinin bir halkasi olarak dosyadaki yerini almis olacak…
Sonucta asker bilirkisi raporunun tam metnini gorunceye kadar bu tartisma bir yere gitmez diyorum ve raporun tam metnini bekleme safhasina geciyorum…
27 Ocak 2011 04:29
Dogan ve Rodrik askeri bilirkisi raporu ve ekini simdi bloga yuklediler. Detayli olarak okumadim ama askeri bilirkisi raporunun ekinde bilirkisilerin belge iceriklerine iliskin detayli bir inceleme yaptiklari goruluyor.
Bu durumda yaptiginiz elestirideki hakliligi teslim ediyorum.
Ama dedigim gibi su soru yine de havada asili olarak kalacak:
Askeri savcilik tarafindan Golcuk belgelerinde “suç unsuru olup olmadığı, bu belgelerin kim tarafından ve hangi tarihte, hangi bilgisayarda, ne maksatla oluşturulduğuna dair” bir teknik inceleme yapmakla gorevlendirilen askeri bilirkisi heyetinin, kendilerine boyle bir gorev verilmedigi ve uzmanlik gerektiren teknik bir inceleme olarak addedilemeyecek askeri personelin sinifi, rutbesi ve terfisi ile ilgili detaylari arastirmis olmalari garip degil midir?
Aman yanlis anlasilmasin, “bu arastirma yapilmamaliydi” falan gibi bir sey soylemek istemiyorum, sadece bilisim uzmanligi gerektirmeyen boyle bir arastirmanin harddisk ve CD’leri teknik incelemeye tabi tutacak bir bilirkisi heyetine yaptirilmis olmasina sasirdigimi ifade ediyorum. Yine altini cizeyim, bu saskinlik kesinlikle raporda aciklanan tutarsizliklarin onemini azaltmaya yonelik bir sonuc dogurmaz!
27 Ocak 2011 05:36
Fmerakli:
Oncelikle vakit ayirip yanit yazdiginiz ve acikliginiz icin tesekkur ederim. Bu davaya bakis acimizda farkli hipotezlerden hareket ettigimizi biliyorum; bunu da olmasi gerektigi gibi elbette saygiyla karsiliyorum. Ancak itham edici imalara daha once ornekledigim gibi rastlayinca, size yazma luzumunu hissetmistim. Su asamada ise kaynak konusu ve blog yazarlarina yapmis oldugunuzu ifade ettigim ima ve ithamin gecersiz oldugu netlesmis durumda.
Sordugunuz diger soruya gelince… Yani:
“Askeri savcilik tarafindan Golcuk belgelerinde “suç unsuru olup olmadığı, bu belgelerin kim tarafından ve hangi tarihte, hangi bilgisayarda, ne maksatla oluşturulduğuna dair” bir teknik inceleme yapmakla gorevlendirilen askeri bilirkisi heyetinin, kendilerine boyle bir gorev verilmedigi ve uzmanlik gerektiren teknik bir inceleme olarak addedilemeyecek askeri personelin sinifi, rutbesi ve terfisi ile ilgili detaylari arastirmis olmalari garip degil midir?”
Demissiniz. Bunun yanitini bilemem. Orada degildim. Ancak buna soyle bir mantik yurutebilirim:
Simdi Balyoz gibi bir suru usulsuzluklerin oldugu, bana ve bir cok kisiye sahte oldugu apacik gelen bir suru delil olsa, bunlarin tam da ortaya cikmaya basladigi bir zamanda yine bana ve baskalarina tuhaf gorunen buyuk bir tesaduf sonucu bir anda yine Balyoz belgeleri bulundu haberlerinin ortaya ciktigi ortamda, siz askeri bilirkisi olsaniz, size sorulmus sorulmamis olsun, suphelenip, icinize bir kurt dusup baska detaylara da bakmaz miydiniz? Bakin siz bir biliminsani kuskuculuguyla her detayi didik didik ediyorsunuz; bu sahislar, hem de dava bu asamaya gelmisken niye aynisini yapmasin?
Ben su asamada sizin gundeme getirdiginiz gibi Genel Kurmay’in suc duyurusunda bulunmasinin da dogru olmadigini dusunuyorum. O da devam etmekte olan bir davaya mudahale olur; once ispatlanmasi gerekmez mi bunlarin suc unsuru teskil ettigi?
Benim aklima takilansa, Can Acar’in da telaffuz ettigi ve sizin de daha once bana yanit verirken dile getirmis oldugunuz gibi, Zaman’a sizdirilan ve savunmaya/avukatlara bile verilmeyen deliller. Siz buna iceride adamlari oldugu icin diye bir yanit vermistiniz. Ben de elbette Zaman’in “iceride” (emniyet? savcilar? kim?) bir kaynaklari oldugunun asikar oldugunu soylemistim. Ama iste mesela CD resimlerini Zaman’a sizdiran kisinin motivasyonunu da ben merak ediyorum. Cikari nedir? Kimlerdendir? Bu resmi, tam da 11 nolu CD hakkindaki tartismalarda dizin dizin sahibeleri, tutarsizliklari ortaya dokulurken neden bir gazeteye servis etmistir? Ve daha da onemlisi, bu son zamanlarda iyice saldirganlasan (yok oyle bulgularla belgeleri biraktim, sahsilestirerek saldirganlasan) Zaman gazetesi’ne vermistir? Zaman bu binlerce belgenin icerigiyle ilgili hemen birkac gun sonra nasil haber yapabilmistir? Bu ve aklima yatmayan bir suru detay var.
27 Ocak 2011 05:44
“O da devam etmekte olan bir davaya mudahale olur; once ispatlanmasi gerekmez mi bunlarin suc unsuru teskil ettigi?”
Yanlis anlasilmasin diye netlestireyim bunu: benim bekledigim, bu Balyoz davasinin normal hukuk isleyisinde cokmesidir. Ancak ondan sonra yeni bir suc duyurusuyla bu sahte evraklarin kimler tarafindan hazirlandiginin sorgulanmasi, yakisik olanidir gibi geliyor. Ben acik soyleyeyim:
bu islerin arkasindaki ucuncu, dorduncu aktorler mutlaka ortaya cikacaklar. O zaman icin de ben buraya bir not koymus olayim, belki donup bakariz tekrar bir gun: Edelman’a teslim edilen sahte darbe belgeleriyle bunlarin arasinda bir baglanti olabilir. Bu da bir hipotez.
27 Ocak 2011 06:20
fmerakli,
Farkına varmadan çeşitli varsayımlarda bulunuyor, daha sonra o varsayımlar doğru çıkmayınca da şaşırıyorsunuz.
Raporda bilirkişilerin özgeçmişleri bulunmuyor (belki bu bir eksik sayılabilir). Eğer savcılık “suç unsuru olup olmadığı, bu belgelerin kim tarafından ve hangi tarihte, hangi bilgisayarda, ne maksatla oluşturulduğuna dair” bir soruya cevap arıyorsa, bu durumda bilirkişileri de bu sorulara cevap verebilecek şekilde atanmıştır diye düşünüyorum.
Bilirkişi olarak adı geçen kişileri ve ehliyetlerini bilmiyorum. Bilgisayarcı, hukukçu, eğitimci veya çaycı olabilirler. Ben sadece ortaya koydukları çalışma ile değerlendirebilirim.
Raporu okuduğum kadarıyla teknik olarak bir problem göremedim. Oldukça tarafsız yazılmış, tüm olasılıkları değerlendirmiş bir çalışma görüyorum (bu konuda daha detalı yazacağım) bu kısmı bilgisayarlardan anlayan uzman bir kişinin yaptığı gözüküyor. Yazışmalarla veya suç unsuru değerlendirmesi kısmındaki yorumların da yazışma usulleri ve hukuk konusunda uzman kişilerden çıkmış olacağını düşünüyorum. Bu konularla ilgili bilgim olmadığı için kendim doğrulamam mümkün değil, ancak askeri yazışma usulleri konusunda yazılanlar mantıklı gözüküyor.
Raporda yazan her şey %100 doğru olmayabilir. Başka bilirkişi raporları da olacaktır. Ancak, sadece bir zamanlama hatası bile Gölcük dokümanlarında da sahtecilik olduğunu göstermeye yeter de artar bile.
Bunu kim yaptı sorusu hala ortada. Bavul ile kıyaslandığında Gölcük’te failleri bulma konusunda daha fazla şans var.
27 Ocak 2011 08:03
Can Bey,
Yanlis cikmis baska bir varsayimim oldugunu hatirlamiyorum, ama hafiza-i beser nisyan ile maluldur, hatirlatirsaniz sevinirim.
Ben Golcuk belgeleri ile ilgili bir baska noktanin daha altini cizmistim ve bence o husus hala gecerliligini koruyor; hatirlatma amaci ile tekrar altini ciziyorum:
Dogan ve Rodrik, Balyoz belgeleri ile ilgili olarak bir bilisim adli tip uzmanindan gorus almis ve onu asagidaki sekli ile blogta yayinlamislardi:
“(3) Herhangi bir doküman veya dosyanın gerçekliği hakkında kesin bir hüküm, ancak bunların yazıldığı iddia edilen sistemde bir inceleme yapılmak suretiyle verilebilir. Söz konusu dokümanlarla ilgili böyle bir inceleme yapılmadığı için, bahsi geçen doküman ve dosyalar, yazıldıkları tarih ve saat, yazar, kurum, kaynak sistem ve içerdiği bilgiler açısından tamamen yanlış (inaccurate) olabilir.”
Bilirkisi raporunda da su ifadeler yer aliyor:
“Manipülatif” olduğu değerlendirilen tüm dosyaların;
(1) 5 numaralı hard disk içinde bulunduğu, 5 numaralı hard diskin 3 Numaralı
sökülebilir hard diskle birlikte aynı bilgisayarda 02 Mayıs 2008 ile 28 Temmuz 2009 tarihleri
arasında kullanıldığı ve 28 Temmuz 2009 tarihinde 5 numaralı hard disk üzerindeki bilgilerin
öncelikle 3 numaralı hard diske müteakiben halen kullanılmakta olan bilgisayardaki hard
diske kopyalanmayı müteakip 3 ve 5 numaralı hard disklerin arşive kaldırıldığı belirlenmiş,
(2) 5 numaralı hard diskte mevcut “manipülatif” dosyaların tamamının
28 Temmuz 2009’dan sonraki bir tarihte ve sistem tarih/saati değiştirilmiş başka bir
bilgisayardan aktarılarak kaydedildiği kanaatine varılmış,
(3) Ancak mevcut verilerden hangi bilgisayarda oluşturulduğuna dair bir
sonuca ulaşılamamıştır.
Dogan ve Rodrik’in bilgisine basvurduklari adli tip bilisim uzmani, incelemeye konu olan dosya ve belgeler hakkinda ancak yazildigi sistemde inceleme yapildi ise kesin bir hukme varilabilir diyor; bilirkisi raporunda da bu tur bir incelemenin yapilamadigi acikca ifade ediliyor.
Ben bunu daha once yazdigimda Can bey orada CD’ler sozkonusu idi, simdi harddisklerden bahsediliyor diye bir rezerv koymustu. Bu konuya teknik olarak cevap verme birikimim omadigi icin googla’da arastirma yaptim ve gordum ki CD ile HDD arasinda bu anlamda bir fark yok. Depolanan verinin nerede bulundugundan bagimsiz olarak (CD, HDD, floppy disket, flash drive, hatta USB baglantili muzik oynaticilari vs) teknik incelemede allocated, unallocated, slack ve unused alanlar incelenir imis.
Kesin hukum vermek icin gerekli olan sistem incelemesinde ise eger yuklu ise kullanilan isletim sistemi (versiyonlari ve guncellemeleri ile birlikte), ag bilgisi ve hareketleri, dosya sistemleri uzerindeki hareketler gibi unsurlar dikkate alinir imis.
Bu durumda Dogan ve Rodrik’in goruslerini aktardigi bilisim uzmani hakli ise bilirkisilerin raporunda ifade edilen dosyalarin ustverilerine iliskin incelemenin kesin bir hukum ortaya koyamayacagini da kabul etmek gerekiyor.
Tabii ben bir IT uzmani degilim, sadece Dogan ve Rodrik’in bu blogta aktardigi bir uzman gorusunden hareket ediyorum.
Bir de icerik analizinin yapildigi EK-D belgesinde su bolum hayli ilgimi cekti:
Dosya içeriğinde İsth.Bçvş.Erdinç YILDIZ’ın eşi Yasemin YILDIZ’ın “Bireysel Emeklilik ve
Hayat Sigortası’ Temmuz ve Ağustos 2008 aylık ödemesine ait “banka alındı belgesi” yer
almaktadır. Temmuz-Ağustos 2008 tarihlerine ait 2 alındı belgesi olmasına rağmen dosyanın
oluşturma ve son kaydetme tarihleri 20 Ağustos 2003 olarak gözükmektedir. Söz konusu tarih
uyumsuzluğu hakkında mantıklı bir açıklama yapılamamıştır.
Sahte belge cetesinin bir askeri personelin esine ait 2008 tarihli bireysel emeklilik odemesi banka dekontunun ustverilerini degistirip 2003 tarihiyle kaydetmesinin de mantikli bir aciklamasi varmis gibi gelmiyor bana.
Eger askeri bilirkisi raporunda iddia edildigi gibi sahte evrak cetesi harddiske Temmuz 2009 tarihinden sonraki bir tarihte sahte Balyoz bilgilerini (manipulatif belgeler) kopyaladi ise neden hardiskte yer alan manipulatif olmayan bir belgenin de ust verisini degistirsin ya da degistirmek ile ugrassin ve 2008 tarihli bir banka dekontunu 2003 tarihi ile kaydetsin?
Sanirim daha objektif bir degerlendirme icin mahkemenin atayacagi bilirkisi heyetinin raporunu da beklemek gerekecek…
27 Ocak 2011 10:18
İnceleme objektif derken ben de bunu kastetmiştim zaten. Askeri bilirkişi açıklayamadığı konuları da açıkça yazmış. Adli emanete kaldırmamış veya görmezden gelmemiş. Ayrıca elektronik ortamlardali verilerin tamamının değişikliğe açık olduğunu da “Dokümanların üstverilerinin incelenmesi sırasında adli bilişim yazılımları kullanılarak elde edilen somut üstveri (metadata) bilgileri esas alınmıştır. Bununla birlikte söz konusu üstveri bilgilerinin çeşitli yöntemler kullanılmak suretiyle değiştirilebileceği de göz ardı edilmemelidir.” (Sayfa 8) şeklinde belirtmiştir.
Eğer daha önceki yorumumu tamen okuduysanız, CD ve Harddisk incelemeleri arasındaki farkların nereden kaynaklandığını o yorumda açıkladığımı da görmüş olmalısınız. Burada kısa bir özet vereyim:
Bir CD içeriğini de, bir Harddisk içeriğini de olduğu gibi düzenleyebilirsiniz. Hatta, Harddisk içeriğine sonradan müdahale etmek çok daha kolaydır. Ancak CD içeriği kısıtlıdır, sınırlı sayıda dosya içerebilir. Dosya sistemi daha basittir, . Bu nedenle bir CD içeriğinde sahtekarlık yapmak daha kolaydır. Daha az “hareketli parça” vardır, tutarsızlık olabilecek noktalar çok daha azdır.
Özellikle üzerinde işletim sistemi kurulu, daha önce kullanılmış bir diski sıfırdan yaratmak ise çok zordur. Bilgisayar hakkında bilgilerin, kullanıcı isimlerinin, tarihlerin depolandığı yüzlerce sistem dosyasının içeriklerinin de tutarlı olması gerekir.
Bizim burada karşılaştığımız durum ise gerçek anlamda “çöpten” çıkartılmış bir disk. Eskidiği için yıllarca kullanıldığı bilgisayardan çıkartılmış, imha edilmek için ayrılmış “yer olmadığı için” karoların altında depolanmış.
Bu diskin tüm geçmişi biliniyor. Formatlandığı, yedeklendiği tarih tanık ifadelerinden öğrenilmiş, diskin içeriğinin kopyalandığı söylenen bilgisayarlar da incelenmiş. Bütün bu ifadeler de disk üzerindeki bilgilerle ve diğer incelemelerle kontrol edilmiş.
Böyle bir disk üzerine hata yapmadan sahte dosya yerleştirmek veya mevcut dosyaları değiştirmek mümkün müdür diye sorarsanız: Evet, mümkündür. Buradaki hatalar yapılmadan, kullanıcı isimlerinde veya tarihlerde hiçbir tutarsızlık yaratmayacak şekilde bir disk üzerine dosya eklenebilir. Bu tip değişiklikleri sadece üstverilere bakarak bulamazsınız. Sizin CD ve Harddisk aynıdır önermeniz, ve bilirkişinin tarihlerle oynanabilir yorumunun getirdiği nokta da bu: yani “mükemmel sahtekarlık” mümkün. Ancak burada karşılaştığımız durum biraz farklı, çünkü birtakım anormallikler tespit edilmiş bile.
Burada asıl sorulması gereken: “Bu dosyalar harddisk normal kullanımdayken mi kaydedildiler?” sorusu olmalıdır. Bu dosyalar eğer bilgisayar aktif kullanımdayken kaydedildiyse, sistem üzerinde başka izler de bırakmış olma ihtimali çok yüksektir. Onlara bakarsınız. Bu raporda örneğin “recent documents” ve eski/silinmiş (kurtarılan) dosyalara bakılmış ve bu şüpheli dosyaların izine rastlanmamış. Önemli delillerden bir tanesi, bu dosyaların normal kullanılan bir sistemde bırakacağı izlerin disk üzerinde veya içeriğin kopyalandığı yerlerde bulunmaması. Yüzlerce şüpheli dokümandan en azından birkaç tanesinin bu şekilde “iz bırakmış” olması gerekirdi. Bu yöndeki diğer somut belirtiler: şüpheli dosyalarda MAC adresleri bulunmaması ve kullanıcı adının farklı olması. Bütün bunlar, dosya içeriğindeki zaman tutarsızlıkları da göz önüne alındığında, bu dosyaların sonradan eklendiği sonucuna götürüyor.
Bence, disklerin kullanımdan kaldırıldıktan sonra bir bilgisayara takılmış olduğunu gösteren en en önemli belirti, 3 numaralı diskin üzerindeki Kasım 2010 tarihli dosyalar. Bu dosyalar “gizli” sistem dosyaları. Disk farklı bir bilgisayara takıldığında sistem tarafından otomatik olarak üretilip kaydedilmişler. Diski bilgisayara takanın bu işlemden haberi olmamış bile.
Bahsettiğiniz banka dekontu ile ilgili tutarsızlığın, ve diğer belirsiz noktaların da mutlaka araştırılması gerekir. Bu gibi araştırmalarda tüm tutarsızlıkların üzerine gidip bir açıklama getirilmesi önem taşımaktadır (yoksa açıklayamadıkları bulguları adli emanete saklayanlara döneriz). Diğer bilirkişi raporları belki buna da bir açıklama getirebilirler. Ben de zaman bulduğumda bu konuları araştırmaya devam edeceğim.
Bütün bunlar göz önüne alındığında raporda varılan sonuç tutarlı ve objektif gözüküyor. Diğer bilirkişi raporlarının da en azından bu kadar objektif olmasını bekliyorum.
Tabii ki bu sonradan değişikliği kimin yaptığı sorusu hala açıklanması gereken bir soru.
27 Ocak 2011 10:19
Yukarıda gülücük 8) şeklinde çıkan sayfa numarası 8 olacaktı 🙂
27 Ocak 2011 12:39
“(3) Herhangi bir doküman veya dosyanın gerçekliği hakkında kesin bir hüküm, ancak bunların yazıldığı iddia edilen sistemde bir inceleme yapılmak suretiyle verilebilir. Söz konusu dokümanlarla ilgili böyle bir inceleme yapılmadığı için, bahsi geçen doküman ve dosyalar, yazıldıkları tarih ve saat, yazar, kurum, kaynak sistem ve içerdiği bilgiler açısından tamamen yanlış (inaccurate) olabilir.”
Bu bana dogru bir ifade gibi gelmiyor. Bir suru problem goruyorum. ‘Kesin hukum’ ‘gerceklik’ ‘iddia edilen’ problemli mesela. Bunlar belki bir iki paragrafla acilabilir ve kisitlanmis bir baglamda soylenen dogru olur. Yazildigi sekliyle cok genis. (Evvelce bunu sabit disklerin bulunmasinan beklenenler hakkinda da konustuk.)
Bazi sahtekarliklarin ispati daha kolay tabii. Bunun muhasebe defteri/maliye teftisi benzetmesiyle bir ornegini yazmistim.
27 Ocak 2011 12:49
Ben bu isin uzmani degilim Bulent Bey. Yukarida “dogru bir ifade gibi gelmiyor” dediginiz aciklamanin bir bilisim adli tip uzmanina ait oldugunu soyluyor Dogan ve Rodrik. Balyoz CD’lerine iliskin iddialarini dile getirirken de bu aciklamayi referans olarak kullaniyorlar. Tabii sizin bu ifadeye kusku ile yaklasmaniz, Balyoz CD’lerine iliskin Dogan ve Rodrik’in bu uzman gorusune dayali ustveri degisiklikleri ile ilgili iddialarina da suphe ile yaklasip yaklasmadiginiz sorusunu gundeme getirebilir…
Bu aciklamanin gecerliligini degerlendirme noktasinda degilim, ama dogru oldugu noktasindan hareketle soyledigim sey askeri bilirkisi belgelerin kopyalandigi sistemde inceleme yapamadigini ifade ettigi icin bilirkisi raporundaki saptamalarin kesin hukum olarak degerlendirilemeyecegi.
27 Ocak 2011 13:47
Fmerakli bey,
Tabii sizin bu ifadeye kusku ile yaklasmaniz, Balyoz CD’lerine iliskin Dogan ve Rodrik’in bu uzman gorusune dayali ustveri degisiklikleri ile ilgili iddialarina da suphe ile yaklasip yaklasmadiginiz sorusunu gundeme getirebilir…
Hayir, cunku onlar yanlis seyler degillerdi. Ustelik yanlis olmadiklarini gostermek de zor degil, bunu elim degdigi zamanlarda iste bir kenara bir sayi yazin, yok kagidi katlayip zarfa koyun gibi basit orneklerle anlatmaya da calistim.
Konuya (bilgisayar bilimciyim) ana hatlariyla asina olugum icin ‘uzman’ uzerinden gitmiyorum ben, denenler uzerinden gidiyorum. En azindan similik oyle, anlamadigim sey cikarsa belki arkli davranirim.
Bu aciklamanin gecerliligini degerlendirme noktasinda degilim, ama dogru oldugu noktasindan hareketle soyledigim sey askeri bilirkisi belgelerin kopyalandigi sistemde inceleme yapamadigini ifade ettigi icin bilirkisi raporundaki saptamalarin kesin hukum olarak degerlendirilemeyecegi.
Hayir. Degerlenirilir. Hukmun turu degisik cunku. Soyle izah edeyim:
Hikaye 1: Uc liram var. Bir lira haracadim. Iki liram kaldi.
Bu hikaye yalan olabilir. Gercekte ne oldu bilemeyiz. (Bu durumda yalan zaten, simdi uydurdum, para filan harcamadim.)
Hikaye 2: Uc liram var. Bir lira haracadim. Bir liram kaldi.
Bu hikaye konusunda hukum vermek icin gercekte ne oldugunu bilmemiz gerekmiyor. Olmamis deriz. Belki arada cumle kaybolmus filan da deriz. Zaten tutarsizliklarin nasil ortaya cikabilecekleri konusunda kesin bir sey soylenmiyor. “Olmamis” demek icin gordugumuz kafi yalniz.
Bu yapiya oturan turen yazismalar yuzunen dun aksam da ihtilaf cikti ama manasizca uzerinize gitmek gibi olacagi icin ilismemistim. Oradan da ornekleyebilirim belki arzu ederseniz.
27 Ocak 2011 12:20
Can Bey,
HDD icin demissiniz ki:
Eskidiği için yıllarca kullanıldığı bilgisayardan çıkartılmış, imha edilmek için ayrılmış “yer olmadığı için” karoların altında depolanmış.
Bu 2008 tarihli birteysel emeklilik odemesi dekontu falan bir yana benim en cok iskillendigim noktada bu: yer olmadigi icin yer dosemesini sokup altina belge, CD, harddisk yerlestirmek.
Bu aciklamayi inandirici bul;anlara bir sozum yok, ama ben acikcasi bulmuyorum. Gerci bu aciklama en azindan var oldugu iddia edilen sahte belge cetesinin kendi uretimi belgeleri once gomup sonra ihbar ettigi seklindeki aciklamayi da gecersiz kiliyor, baksaniza ordu mensuplarinin zaten kendileri doseme altlarini belge istiflemek icin kullanir olmuslar!
Ama bir tespitinizde cok haklisiniz, harddisklere bu dokumanlari kimin yukledigi sorusu hala cevap bekliyor.
27 Ocak 2011 12:48
Bunu ben değil bilirkişi söylüyor (sayfa 5, madde 9). İnanıp inanmamak size kalmış. Ayrıca ortada sökülen döşeme yok. Yükseltilmiş zemin, özellikle sistem odalarında çok yaygın kullanılan bir kaplama tarzı. Çok kolay açılıp kapatılıyor. Kablo ve borulara kolay ulaşmak için kullanılıyor. Daha önce TRT’de yayınlanan, burada da bağlantısı verilmiş olan videoda bu açıkça gözüküyor. Bu tip odalarda çok çalıştım. Siz de bulunduğunuz kurumun bilgisayar sistem yöneticisine sorarsanız muhtemelen hemen bir örnek gösterecektir.
Benim daha önce yazdığım senaryoda, yükseltilmiş zemin altına bu kişilerin sızrıddıkları belgeleri depolamakta olduklarını varsaymıştım. Burası zaten eski malzemeler için depo olarak kullanılıyorsa senaryo çok daha rahat gerçekleşiyor. Sadece çuvallardan eski diskleri alıp kullanmak belge vs. eklemek çok daha kolay.
27 Ocak 2011 13:12
Mutemadiyen yalan soyleyen, artik hangi dediginin dogru hangi dediginin yalan oldugunun dahi farkinda olmayan insanlar bazen dosemeden de bahsetmiyorlar, ‘zemini kazmislar’ diyorlar. Ben gordum birkac yerde. Karar vererek sadece bu is icin gercekle alakalarini bu derece kesmis olmayabilirler, baska durumlarda da boyle davraniyorlardir diye dusunuyorum. Sahtekarlik (veya neyse artik, arzu eden gercek darbe planlarini saklama desin) da bu tur bir kamuoyunu etkilemek uzere — belki kendileri de boyle davranan insanlar tarafindan — yapilmis olabilir. Belki tarz bu oldugu icin denene degil de diyene bakiliyor. Dogru ve dikkatli konusulmasi zaten beklenen — hatta mumkun gorulen — bir sey degil yani. Iste gorduk, ayni seyi Dani bey yazinca yanlis oluyor (Harvard, soy sop, darbeci laflari devreye giriyor) Nazli Ilicak yazinca yanlis olmuyor ustelik farkli sonuca vardiriyor.
27 Ocak 2011 12:30
Turkiye’de (ve hatta aslinda dunyada) bilgi-bilisim guvenligi konularinin ne kadar cagin gereksinimlerinin gerisinde oldugunu dusunursek, bana TSK’nin da diskleri doseme altinda tutmak, saklamak gibi cozumleri guvenli bulup uyguladigini farz etmek cok akildisi gelmiyor acikcasi. Boyle vahim bir hata yapilmis olabilir. Ama en onemli soru elbette dosyalari kimin disklere doldurdugu.
01 Şubat 2011 18:36
Paylaşım için teşekkürler . Emeğinize sağlık2
10 Şubat 2012 17:36
Bu aciklamayi inandirici bul;anlara bir sozum yok, ama ben acikcasi bulmuyorum. Gerci bu aciklama en azindan var oldugu iddia edilen sahte belge cetesinin kendi uretimi belgeleri once gomup sonra ihbar ettigi seklindeki aciklamayi da gecersiz kiliyor, baksaniza ordu mensuplarinin zaten kendileri doseme altlarini belge istiflemek icin kullanir olmuslar!
10 Şubat 2012 20:52
Benim daha önce yazdığım senaryoda, yükseltilmiş zemin altına bu kişilerin sızrıddıkları belgeleri depolamakta olduklarını varsaymıştım. Burası zaten eski malzemeler için depo olarak kullanılıyorsa senaryo çok daha rahat gerçekleşiyor. Sadece çuvallardan eski diskleri alıp kullanmak belge vs. eklemek çok daha kolay.