Emre Uslu Twitter’da așağıdaki belgeye link vererek, 11 no.lu CD’den çıkan belgenin ıslak imzalı hali olduğunu yazmıș:
“Pinar Dogan Dani Rodrik’in 11. CD’de bir tek islak imzali belge yok dedikleri belgenin ASLI, ISLAK imzali belgesi, buyurun…”
Uslu yanılıyor. Bu belge, 11 no.lu CD’deki hiçbir belgenin aslı değil.
Yukarıdaki belgenin görüldüğü gibi, belgenin altındaki imza tarihi12.09.2002 (daha seçimler bile gerçekleşmemiş). Halbuki 11 no.lu CD’de Bursa Jandarma tarafından hazırlanmış gibi gorünen belgelerin en erken ilk oluşturulma tarihi 02.01.2003.
11 no.lu CD’de bu bașlıklı bir Word dosyası var. Ancak, bu dosyanın ilk kayıt tarihi 06.01.2003. Son kez ise 04.02.2003’de kaydedilmiş. Yani CD’den çıkan belge, resmini gordüğünüz belgenin imzalanmasından üç buçuk ay sonra “oluşturulmuş” gorunuyor. Balyoz belgesi henüz oluşturulmadan imzalanmış olamaz.
İddianamenin ilgili sayfalarından (944 ve 955) ve TÜBİTAK’in üstveri raporundan bunu görebilirsiniz (Ek Klasör no.52, dizin no. 119):
Aşağıda bu belgenin iddianamenin ek klasöründe yeralan son sayfasını (savcılar tarafından sansürlenmiş halini) göreceksiniz (Ek klasör no. 57, dizin no. 181):
CD’deki belge sansürlendiği için yukarıdaki imzalı belge ile içerği birebir aynı mı, bilmiyoruz. Ancak birebir aynı ise, sahtekarlığın nasıl yapıldığına dair bir ipucu daha veriyor. Olası gerçek bir jandarma istihbarat belgesi, Balyoz darbe belgelerinin parçası olarak gösterilmek üzere, 11 no.lu CD’ye “uygun tarihlerle” aktarılıyor.
Hatırlatalım, yukarıdaki imzalı belgenin imza tarihinde daha seçimler bile gerçekleşmemiş.
22 Ocak 2011 16:18
http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1082608&title=sahte-oldugu-iddia-edilen-belgenin-asli-donanmada-cikti
Belgenin sansürlenmiş hali değil tamamı iddianame eklerinde mevcut. İddianame ek klasörlerinden bakabilirsiniz. Bir belgenin yokluğunu ispatlamak için tüm klasörleri incelemiş olmanız gerekir. Bana göre bu yorumunuz çoğu zaman olduğu gibi bütün klasörleri incelemeden kesin hüküm verdiğinizi gösteriyor. Çünkü belgenin aslına bakmış olsaydınız ıslak imzalı ve 6 kişinin parafı bulunan dosyanın tamamının birebir aynı olduğunu çok net bir şekilde görebilirdiniz diye düşünüyorum. Ayrıca bir belgenin içindeki bilgiyi kopyalayıp yeni oluşturduğunuz bir belgeye yapıştırdığınızda tarih elbette sonraki bir zamanı gösterecektir. Bu bilgi, o bilgilerin ileri tarihte oluşturulduğu anlamına gelmez.
22 Ocak 2011 16:37
Salih,
Yazimizin tamamini okumadiniz galiba. Her sekilde, imzali belgenin CD’deki bir belgenin asli olmadigini (“bir belgenin içindeki bilgiyi kopyalayıp yeni oluşturduğunuz bir belgeye yapıştırdığınızda…” diyerek) teyit ettiginiz icin tesekkur ediyoruz. Biz de bunu yazanlarin dogru soylemedigini soyluyoruz zaten.
22 Ocak 2011 16:44
CD’lerde “Or. K’na” sunulan hali bulunduğunu biliyorsunuz sanıyorum. Bilgiler komutana sunulurken elbette toplanıyor. Bütün belgeler ayrı CD’lerde verilmediğine göre.
22 Ocak 2011 16:54
cd üzerindeki “Or. K’na” yazısı Emre USLU’nun uzman ismini vermeden Suha TANYERİ’ye ait olduğunu söylüyordu yanılmıyorsam..ilgili bölüm daha önce bu blogda zaten anlatılmıştı…
”Bu bağlamda 11 no.lu CD üzerindeki el yazısının Süha Tanyeri’ye ait olması ihtimali Uslu’nun özellikle ișine geliyor. Bu doğruysa, ortaya șöyle bir senaryo cıkıyor: Tanyeri emekli olduktan sonra sahte bir CD üretiyor (hatırlatalım, 11 no.lu CD 2009’dan evel uretilmiș olamaz) ve daha evel çaldığı gerçek belgeler ve CD’lerle paketleyip, suç ortaklarıyla beraber (bașka askerler?) kendisi de dahil olmak uzere 195 subayı darbe planı yapmak suçundan yargılatıyor Bu mantıklı mı? Bize oyle gelmiyor.
Uslu, 11 no.lu CD üzerindeki yazı Tanyeri’ye ait diyor. Görüștüğü bir grafoloji uzmanının bu konuda “kesin görüșü” var diyor. Ancak daha evel yazdığımız gibi gerçek bir uzmanın bir fotograf üzerinden yapılan bir incelemeyle ve eldeki yazı örneği birkaç harfi geçmezken kesin bir tespitte bulunabilmiș olmasına doğrusu biz pek ihtimal vermiyoruz. Uslu’nun “birisi bir bașkasının yazısını taklit edemez, bu kriminal incelemede cıkar” demesi, eldeki verilerin kısıtlılığı ve incelemenin fotoğraf üzerinden yapılması göz önünde bulundurulduğunda bize fazlaca iddialı geliyor. Bu sorunlar bir kenara bırakılsa dahi el yazısı incelemelerin bazen yanıltıcı olabildiği kriminoloji literatüründe bilinen bir șey (bu konuda Ingilizce bir kaynak için buraya tıklayınız.)
Iddiasının arkasında durmak istiyorsa, Uslu’nun görüștüğü grafoloji uzmanının adını açıklaması gerekir. Bu sayede herkes bu uzmanın tarafsız olup olmadığını, teknik bilgisinin ve tecrübesinin ne olduğunu görebilir. Biz de bu uzmana kendi sorularımızı yöneltebiliriz. Teknik bir konuda görüș bildiren bir uzmanın kimliğinin saklanması bizim bildiğimiz hiçbir gazetecilik ilkesiyle bağdașmıyor.”
22 Ocak 2011 17:06
İlgili haberinizde bütün harflerin birebir karşılaştırmasının yapılması gerektiğini belirtiyordunuz. Bu haberde birebir bütün harflerin benzerlik gösterdiği belirtiliyor. http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1075918 Bu elbette kesin bir sonuç değildir. Bunu resmi uzmanların yapması en doğal olanıdır.
22 Ocak 2011 17:11
Imzali belgenin CD’deki bir belgenin asli ya da orijinali olmadigini (CD’deki belgenin daha onceki bir tarihte yazilmis bir belgeden kopyalanmis sekli oldugunu soylemekle) gene teyit ediyorsunuz. Biz de aynisini soyluyoruz.
Asli ya da orijinali ne demektir? Bir CD’den alinan ciktinin imzalanmis halidir. Burada durumun boyle olmadigini siz de kabul ediyorsunuz.
Esas sorun su ki, daha secimler olmadan son seklini alip imzalanmis bir belgenin (iddianamenin kendisine gore) AKP iktidari basa geldikten sonra hukumeti dusurmek icin hazirlanan Balyoz darbe planlarinin bir eki olmasi mumkun degil.
22 Ocak 2011 17:25
İlgili fişleme raporunda AKP’yi doğrdan ilgilendiren birçok bilgi bulunuyor. Belgede AKP ifadesi beş yerde geçiyor. AK Parti hükümete gelmeden çalışmaların başlamış olduğunu göstermez mi?
22 Ocak 2011 17:44
Ben o intibai almadim. Soz konusu olan AKP degil baska partiler de olsa yapilacak ve yapilmaya devam edilecek bir fisleme calismasi gibi geldi. Bu tur islerin legalitesi bir tarafa, polis olsun jandarma olsun kolluk kuvvetleri tarafindan yapilmalarini ve imza altina alinmalari icin soylenecek cok sey olabilir, hatta bunlarin ‘rutin’ gorulmeleri korkunc da gelebilir bize ama genelde devlet duzenimiz ve aliskanliklar yargilanmiyor bu davada. Arzu edilen donusumun konusu zaten o, o konuda blog yazarlari da yorumcular da mutabik benim anladigim. Adli degil siyasi bir konu o buyuk olcude ve araclari da bildigimiz ve islemelerini arzu ettigimiz siyaset araclari olacak herhalde.
Bence bu baglamda iste imzalisi bulundu diye ortaya cikilacak bir belge degil bu. Baska acidan bakilinca devlet gorevlilerinin ve kurumlarinin neler yaptiklarini bize gostermesi manidar tabii.
22 Ocak 2011 17:59
Bulent Bey’in soylediklerine katiliyoruz.
22 Ocak 2011 16:52
Salih Bey kardeşim;
Balyozun ıslak imzalı belgesi bulundu ne demek?
11 no.lu CD’de (son kez) 04.02.2003’de kaydedilmiş bir Word dosyasının aynı veya sonraki tarihte yazıcı çıktısının alınması demek biiir.
Çıktının sayfa düzeninin ve yazılarının birebir imzalı belge ile aynı olması gerek ikiiii.
Tarih olarak imzalı belge önce hazırlanmış, balyozdaki word belgesinin çıktısı olamaz.
Sayfa düzenine bakarsak gerçek belge 3 sayfa, word belgesi 5 sayfa ayrıca ilk bakışta başlıklar aynı değil. (Takip için samanyolu Haber‘e bakınız)
Yani 11 no.lu CD deki belgenin imzalı çıktısı değil. Ne o halde? dediğiniz gibi işe uygun görülen gerçek bir belge 11 no.lu CD ye tekrar yazılarak kopyalanmış ve suç üretimi yapılmış.
Hadi buda bonus olsun: Balyoz AKP Hükümetini deviren sözde bir darbe planı, ama içerikte AKP, İrtica, malum gazeteleri okur, mesai içinde namaz kılar gibi fişleme bilgileri yok. Yani darbe planı ile içerik açısından hiçde uyumlu değil.
Bu bir sahteciliktir.
22 Ocak 2011 17:11
“Balyoz AKP Hükümetini deviren sözde bir darbe planı, ama içerikte AKP, İrtica, malum gazeteleri okur, mesai içinde namaz kılar gibi fişleme bilgileri yok. Yani darbe planı ile içerik açısından hiçde uyumlu değil.” diye belirtmişsiniz. Belgede geçen AKP ile ilgili bilgileri paylaşıyorum. Daha dikkatli baktığınızda göreceksiniz.
Sıralamaya ve konu başlıklarına belgeden bakabilirsiniz.
6 Gemlik Mehmet TURGUT Belediye Başkanı CHP İlk gençlik yılı CHP’den başlıyor, sonra DYP’ye daha sonra SP’sine en son AKP’ye geçmiştir. Ancak nerede menfaati varsa oraya geçer.
16 İnegöl Salih ŞAHİN Tahtakörü Bld. Bşk. AKP Emekli komiserdir. Önceden SP’li İnegöl Belediyesi AK partili olduğu için araları iyidir.
18 İnegöl Bekir KAHYAOĞLU Cerrah Bld. Bşk. AKP Eski muhtardır. İnegöl ilçesinde müteahhitlik yapar hizmet götürmek için gayretlidir.daha önce SP’li dir.
23 İznik Ali AKBULUT Boyalıca Bld. Bşk. SP Dini ön planda tutar garibanın yanında yer alır,bölgede halkın desteğini kaybetmiş durumda olup AKP’ye geçmiştir.
22 Ocak 2011 18:03
Salih,
Bu ıslak imzalı belgenin gösterdiği tek şey, aynen başlığında olduğu gibi, Jandarmanın kendi bölgesinde belediye başkanları hakkında topladığı bilgiler. Kaç tane DSP, DYP, ANAP, MHP ve CHP var onları da saymak ister misin? Jandarmanın bu yaptığının doğru olup olmadığı, bunun fişleme olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu.
Bu ıslak imzalı belgenin içeriğinden üretilmiş bir dosyanın 11 numaralı CD’den çıkmış olması bu CD’yi oluşturan kişilerin bu belgeye (veya bir kopyasına) erişimleri olduğunu gösterir. Bu CD’yi kimin oluşturduğuna dair bir bilgi sağlamaz.
Balyoz dokümanlarındaki sahteciliklerin pek çok gerçek askeri dokümanla birlikte paketlenerek gerçek gibi gösterilmeye çalışıldığı zaten en baştan beri burada söylenen bir durum. Sahte veya değiştirilmiş bir dokümanın yanına gerçek bir doküman koymak sahte dokümanı gerçek yapmaz. Olsa olsa gerçek doküman üzerinde şüphe oluşmasına yol açar.
Saygılarımla …
22 Ocak 2011 18:07
Salih, kabul, haklısın, peki AKP’yi devirmeye yönelik veya ima eden bilgiler hangileri burada?
Salih sonuç olarak diyorum ki bu bir darbe planı eki olamaz, sırıtıyor, neden? AKP yi devirme, aleyhinde faaliyetle ilgili bilgi yok.
Sayın yüzbaşımız (mutlaka emir yukarlardan gelmiştir) bunu yaptığında AKP Hükümet değil ki, yani devirme amaçlı yapmadığı bu yönüyle de kanıtlanıyor. Ama ne olmuş sonradan, birileri bu iyi satar diye Balyoz planına AKP hükümetini devirme amaçlıymış gibi montelenmiş.
22 Ocak 2011 16:55
Acaba ben mi yanılıyorum?
Alayla valayla Emre Uslu, 11 no.lu CD’den çıkan belgenin ıslak imzalı hali olduğunu yazmıș. Incelediğimizde topu topu bir subayın konuyla belki bir ilişkisi olduğunu söyleyebilecegimiz, Balyoz Plan semineri gerçekleşmeden hazırlanmış 4 ay önceki bir istihbarat belgesinden söz etmekteyiz.
Benim ıslak imzalı belgeden anladığım, seminere katılmış olan kişilerin, seminerin yapıldığı tarihte konu ile ilgili olan ıslak imzalı bir belgenin bulunmasıdır, yoksa bir istihbarat subayının konuyla bir ilişkisi olmayan rutin olarak hazırladığı bir rapor değil.
Acaba belgenin altında ıslak imzası bulunan subay sanık mı?
Eğer subay hazırlamış olduğu bu belgeden sanık ise, bu da ayrı bir komedi olur.
22 Ocak 2011 17:05
İşte alakasız bir belgeyi, davanın ana unsuru gibi göstermek ‘dezenformasyon’dur. Bu, kasten yapılmış bir harekettir. Uslu ve diğer yazarlar, gerçeğin ve yalanın ne olduğunu en az bizim kadar iyi biliyorlar.
Nasıl bir çıkarları var bilemiyorum ama bu yaptıklarıyla iğrenç bir tezgahın parçası olduklarını çok net bir şekilde gösteriyorlar.
22 Ocak 2011 19:34
1 numaralı yorumda bağlantısı verilen Zaman gazetesi yazısında CD’den çıkan belgedeki isimler sansürlenmemiş. İddianame veya eklerinde gerçekten böyle bir belge var mı? Yoksa Zaman gazetesi CD içeriğine de mi sahip? Ya da belki onlar da Samanyolu gazetesi gibi belge üzerinde “düzeltme” yapmışlardır.
22 Ocak 2011 22:33
Evet, bence de bu gercekten guzel bir soru: Zaman gazetesi’ne bir soru daha.
22 Ocak 2011 19:52
Blog yazarlarinin tarihlerle ilgili yorumlarinin yanlis yonlendirme oldugunu dusunuyorum.
Soyle ki: Diyelim ki 12.09.2002 tarihinde yarattiginiz bir dosya var. Bu dosyayi 06.01.2003 tarihinde baska bir folder’a kopyalayin. Dosya ozelliklerine baktiginizda goreceksiniz ki olusturma tarihi olarak 06.01.2003 gozukur. Dolayisiyla blog yazarlarinin “Balyoz belgesi henüz oluşturulmadan imzalanmış olamaz.” iddiasi gecerli degildir (ama afilli bir cumle olmus, kabul).
Daha once vurguladigim gibi bazi olaylarin gayet basit bir aciklamasi varken, saniklar aleyhine gelisen her olgu “iste cete buraya da sizmis, bunu da degistirmis!” kolayciligina kacilarak degerlendiriliyor.
22 Ocak 2011 20:48
Mert bey, bu durumda olusturulma tarihine degil, son degistirilme tarihine bakmali, degil mi?
22 Ocak 2011 21:07
Emre bey, yorum yaptigim post’da olusturma tarihine atif var, onun icin olusturma tarihine atif yaptim. Son degistirme tarihine de bakabilirsiniz isterseniz: Belge CD’ye yazilmadan once son kez uzerinden gecilmis, yazim hatalari (typo) duzeltilmis, ve en son 04.02.2003 tarihinde kaydedilerek CD’ye aktarilmis olabilir.
22 Ocak 2011 21:06
Windows/MS kullanicisi olmadigim icin bilmiyorum bunu. Word ustverisinen bahsediliyor diye dusundum ben, oyle ise dosya sistemi ile ilgili islemler o ustveriyi degistirmezler herhalde? Sistemine gore, dosya kopyalama da dosya tarihlerini degistirmeyebilir, ‘ozellikler’ olarak gozuken seyler eger sistem bakilan doysadaki verinin cinsinden haberdarsa veriyi ureten programin ustveri olarak kulladigi ozellikler de olabilir vs. vs.
Bu altveri/ustveri meselesi kafa karsitiriyor ama bunlarin hepsi ‘veri’. Belki soyle bir ornek hangi durumda neyin ust/alt hale geldigini gosterebilir. Ayni dosya kagidina adres ve mektubu yaziyorsunuz, onlarin hepsi kagit uzerinde basili harf, ama o kagidi katlayip seffaf bir penceresi olan bir zarfa koydugunuzda o metnin bir kismi bu sefer mektubun adresi (ustveri) haline gelebiliyor. Nasil ve hangi aracla baktiginiza bagli yani bu alt/ust meselesi.
23 Ocak 2011 02:20
mertalay,
“”Blog yazarlarinin tarihlerle ilgili yorumlarinin yanlis yonlendirme oldugunu dusunuyorum.Dosya ozelliklerine baktiginizda goreceksiniz ki olusturma tarihi olarak 06.01.2003 gozukur. ”
Sizin yönlendirmenizin blog yazarları ile çelişkisi nerde? Tabii ki öyle gözükecek, başka türlü olmasına imkan varmı. Blog yazarlarının sizin söylemeden, aynısı iddia etmektedirler ve sizde bu şekilde kendiniz ile çelişmektesiniz.
Aşağıdaki sorulara lütfen açık seçik bir şekilde cevaplandırır iseniz sevinirim.
1) Yayınlanan belge bir kanıtmıdır? Belge darbe yapılacağını mı kanıtlamaktadır?
2) Belgenin altında ıslak imzası bulunan subay sanık mıdır?
3) Belge ile Balyoz davası arasında nasıl bir ilişki kurmaktasınız?
30 Ocak 2011 10:23
Sayın mertalay’ın verdiği bilgi yanlıştır. Kopyalama ve hatta sıkıştırıp açma bile dosyanın üst verilerinden değiştirlme tarihini değiştirmez. Yani 12.09.2002 tarihinde bir dosya yaratır ve bunu 06.01.2003 tarihinde başka bir dizine kopyalarsanız yeni değiştirilme tarihinin 12.09.2002 olduğunu görürsünüz. Denemesi çok kolay. Bu blogdan üç tarihinde (oluşturulma, değiştirilme, son okunma)
Tabii isterseniz kopyalamayı mertalay’ın dediği şekilde yapmanızda mümkün ama bunun için fazladan işlem yapmak veya komut kullanmanız gerekir (Örneğin Linux’taki touch komutu bunun içindir). Tabii bu zaten dosya ile bilinçli olarak oynadığınız anlamına gelir.
Not: Yukarıdaki bilgiyi vermeden önce Windows’ta denedim. Bildiğim kadarıyla Linux’ta kopyalama bu üç tarihten hiç birini değiştirmiyordu, ama şu anda denemediğim için emin değilim.
Ceyhun,
30 Ocak 2011 10:37
Daha önce yazdığım cevapta “Bu blogdan üç tarihinde (oluşturulma, değiştirilme, son okunma)” kısmı eksik kalmış.
Bu blogda üç tarihten (oluşturulma, değiştirilme, son okunma) ikisinin (oluşturulma: 06.01.2003, değiştirilme: 04.02.2003) verildiğini görüyoruz. Yani sayın mertalay’ın varsayımı doğru olsaydı (2002’de yazılıp hiç değiştirilmeden ve tarihiyle oynanmadan yalnızca kopyalanmış olsaydı) 2003’te yalnızca , değişim tarihinin 2002’de kalması gerekirdi.
22 Ocak 2011 21:19
devletimiz, tipki tedbir meselesinde oldugu gibi, fisleme sisteminde de cemaati ornek almali!
http://tr-tr.facebook.com/note.php?note_id=158751804135017
[..]Benim kaldıgım dönemde 2, 3, 4, 6, 7 denilen kodlar vardı. 7’yi Alevi ve Caferi öğrenciler için kullanırdık. 2’yi tanımadığımız ya da Sünni olup da cemaatini bilmediklerimiz için. 4 şakirtler, 6 ise gayri müslimler içindi.”
“Bir gün Caferi bir öğrencimi fişledim. Iğdır Tuzlucalı bir çocuktu. O çocuğa telefon edip özür bile dileyemedim. Dileyemem de! Düşünüyorum da ben de dersane öğrencisiyken cemaat beni de fişlemiş demek ki!”[..]
5’lik unutulmus, ekleyeyim, 5’lik talebe, rehber talebedir ve arkadaslarini isik evlere cekmek icin av olarak kullanilir, guvenilir ve her turlu gorev verilebilir hizmet eri olmus talebe anlamina gelir.
22 Ocak 2011 21:58
Anlaşılan herkes orijinali 2002 tarihinde Jandarma tarafından ıslak imzalı olarak hazırlanan bir raporun içeriğinin ufak tefek değişikliklerle, kendisini 11 numaralı CD’de bulduğu konusunda hemfikir.
Birisi bana bu durumun CD’nin sahte olduğu iddialarını nasıl çürüttüğünü anlatabilir mi?
Saygılarımla …
22 Ocak 2011 22:47
Demek ki CD’nin icindeki bazi belgelerin gercek oldugu kesin. Bazi belgelerde ise guncelleme tartismalarindan kaynaklanan, savciligin aciklamasi gereken bir muamma var. Bu post icin onemli olan nokta blog yazarlarinin “Bu belge, 11 no.lu CD’deki hiçbir belgenin aslı değil.” onermesinin gecersiz olmasi ve hala bu noktayi kabullenmemek icin tarihlere referans vererek cok basit bir nokta uzerinden kafa karistirmaya calismalari.
Ayrica bu raporun gercekligi konusunda anlasiyorsak, bu belgenin bile tek basina suc unsuru oldugunu hatirlatirim.
22 Ocak 2011 23:33
Merttalay:
Acikcasi haklisiniz, sevimsiz bir belge kesinlikle; dedigim gibi askeriyenin, diger kurumlar gibi fisleme yaptigini biliyorduk. Ornegin, daha gecenlerde Adalet Bakanligi’nin evet yargiclari fisliyoruz beyanini hatirlatirim; ancak icisleri, emniyet gibi diger devlet kurumlarinin erisimi olan TC kimlik numaralari ile pasaportlarin Ermeni ve Yahudi kokenli vatandaslari fislediginin ortaya kondugu guya asker ailelerine saldiran ama bal gibi *irkci* gazete haberlerini de oyle. Ayni hassasiyeti orada da gostermeniz, onlari da suc unsuru olarak ilan etmeniz etik olandir.
Su anda hepimiz vesayetin bitmesini istedigimize gore, 2011’de, 2002’de yapilmis bir belgeye suc unsurudur diyebilme ozgurlugunu cok onemsedigimi de belirteyim. Ayni ozgurluk, diger fisleyicilere karsi da edinilmedigi surece olay kedi-fare/sivil-asker cukuru icinde kalmaya mahkum ki bu da, siz de takdir edersiniz, cok sorunlu. Cunku bir turlu genel resme bakamiyoruz bu yuzden. Bu konuda daha once yazdim.
Ikinci noktaya gelince: bu belgelerin bir kisminin elbette gercek olacagini defalarca soyledik. Blog yazarlari da soyledi. Savciligin aciklamasi gereken tek muamma guncelleme tartismalari degil. Basbayagi delil karartmasi sayilabilecek adli emanete delil gomme olayi. Tekrar ediyorum, delil karartma soylemi (hani diyordunuz ya, askerler delilleri karartabilirlerdi diye; iste kilit kisim –ebilirlerdi kismi) mi eylemi (adli emanete celiskileri gommeye calismak) mi daha vahimdir?
Bu sozunu ettiginiz seylerin hicbirisi, blog yazarlarinin soylediklerini curutmuyor maalesef. Ama sizin ne kadar pesinhukumlu oldugunuzu gozler onune seriyor.
22 Ocak 2011 23:31
Sayın mertatay raporun şuç unsuru olduğuna hukukçular değerlendirir, mahkeme karar verir. Ama konu o değil.
11 no.lu CD’deki word belgesinin aslı Jandarmanın gerçek olan belgesi değil. Asıl o word belgesinden çıktı alıp imzalamış halidir. Fotokopi gibi bire-bir olmalı.
Ne o halde? Benzeri. Gerçek belge hem içerik hem de seçim öncesi hazırlandığına göre darbeye yönelik hazırlanmadığı aşikar. Peki darbe amacı gütmeyen gerçek belge niye benzer şekilde word belgesi olarak daha sonra tekrar yazılıp Darbe planına dahil edilmiş? (başlık ve gizli ibareleriyle de içerik olarak iki belge arasında fark var)
Elbette sizin dediğiniz gibi sakıncalı bu yazının iş göreceği düşünülmüş ve suç üretilmeye çalışılmış.
22 Ocak 2011 23:52
“Sayın mertatay raporun şuç unsuru olduğuna hukukçular değerlendirir, mahkeme karar verir.” demissiniz.
Haklisiniz. Ancak, bugun bu yapilani sahsen bir suc unsuru olarak soyleyebilme ozgurlugu de elbette onemlidir. Tipki bir statta sebebi ne olursa olsun verilen bir tepkiyi fasist rejimlere yakisir bir yaklasimla sahis fisleme operasyonuna donusturerek, kameralarla tepki veren sahislarin teker teker tespit edilerek 301’den yargilanma taleplerinin de suc unsuru olmasi gerektigi gibi.
Bu ornegi konuyu dagitmak icin degil, iki sebeple dile getirdim:
1) Bazen bir vehamete hakli olarak isaret ederken, diger celiskileri insanlarin bu kadar gormezden gelmeye hazir olmalari olayi soyutlastirip sirf bir mecraya–ki buradaki ornek Balyoz–kanalize ederek cifte standartli yorumlari tetikliyor. Buna dikkat cekmek istedim.
2) Merttalay’in bu belgeyi suc unsuru olarak sahsen degerlendirmesi demokratik hakki iken, hukuksal surecte bunun bir suc unsuru olup olmadigini bile bilmiyoruz. Eger fisleme suc unsuru ise, herkese uygulanmasi gereken bir hukukla suc addedilmelidir.
23 Ocak 2011 01:45
Can Acar’in yazdigi yorum/soru uzerine gecen tartismanin bana dusundurttukleri sunlar:
Bu belgeyi ele alirken iki ayri sekilde degerlendirme yapabilirsiniz:
a) Icerigiyle ilgili yorumlarda bulunabilirsiniz.
b) Bu belgeyi, Balyoz davasiyla ilintili olarak ele alabilirsiniz.
–a’yi, yani icerige bakmayi secerseniz, uc ana sonuc olabilir:
a.1) Merttalay’la aramizda gecen diyaloga benzer, Balyoz’dan bagimsiz, belgenin icerigindeki sorunlari tartisabilirsiniz.
Ancak: Bu, yukarida da defalarca aciklandigi sebepleriyle Balyoz davasini etkilemez.
a.2) Belgenin icerigine bakarak, “iste gordunuz mu askeriye sunu da yapiyormus” dersiniz, ki bence bu belgenin ifsasinin bir amaci da bu olabilir. Bunu kesin bir bulgu olarak degil, bir soru olarak buraya not edelim.
Diger taraftan, bu da olayi askeriyeye karsi bir karakter analizine davet eder okuyucu ki, bu da fisleyici asker gorunumune bakarak bir tepki gelistirme ve Balyoz’la birebir alakali olmamasina ragmen, okuyucuyu Balyoz’a karsi bir cephe almayla donatir. Sonucu, eger bu belgenin icerigindeki sorunlara hakli olarak tepkiliyseniz, Balyoz’a inandiricilik saglamak icin elinizde yeterince bulgu olmasina sizi gudumlendirecek sekilde olabilir. Bakin, olur demiyorum. Ama bunun goturebilecegi dogal sonuc bu olabilir diyerek, bunu da kaydediyorum.
Ancak: bu belgenin varligi, yine de 11 no.lu CD’deki belgenin islak imzali savini desteklemiyor.
a.3) O zaman da, icerik uzerinden konusuyorsak benim Merttalay’a hatirlattigim gibi, diger fisleme sorunlari ne olacak o zaman sorusunu getiriyor akla. Yani evet, ben de isterdim ki Turkiye cok demokratik bir ulke olsun, fisleyen sadece “tu-kaka” askerler olsun ki temiz temiz cephemizi alalim.
Ancak: benim yukarida verdigim ornekler (Adalet Bakanligi’nin yargiclari, savcilari fisledigini kabul edip, “ama biz bunu eskiden beri yapiyorduk” diye bir de aciklama yapmasi; Emniyet ve Icisleri’nin erisimi olabilecek sahsi TC kimlik numaralarinin ve hatta pasaport kopyasinin kimlik bilgileri sayfalarinin gazete ve diger forumlarda yayinlanmasiyla bu kurumlarin Ermeni, Yahudi diye vatandas fisleme sahibesi altina kuvvetle girmesi; statlarda katilsaniz da katilmasaniz da–bunu tartismiyorum–dile getirilmis bir tepkiyi fasist rejimlere yakisircasina kisisellestirerek bu tepkiyi veren sahislarin fislenerek cadi avina cikilmasi ve hatta 301’den yargilamaya kalkilmasi, vs. vs. vs.) gosteriyor ki, sorun cok daha buyuk ne yazik ki ve fisleme bir cok kesimin yaptigi ve suc olmasi gerektigi halde hem de kurumsal duzeyde alenen yapilan bir eylem. Zaten daha once blog yazarlari bir AKP milletvekilinin de alenen “biz fislendik, simdi sira bizde” babindaki aciklamalarini burada sunmuslardi.
Bu yuzden genel resme bakmak cok onemli.
Elbette ki, bu icerikle ilgili konusmak, demokrasi adina bu uygulamalara son verilmesi, bu tarz uygulamalarin sorunlarina bilincli bir sekilde isaret etmek cok onemli. Ama bunu daha genel bir cercevede ele almak gerekir. Bu uygulamalara her kesim icin, her kesim adina son vermek gerekir.
Oyle ele alinmazsa cikabilecek sakincalardan biri de su olabilir:
herhangi bir okuyucu veya yorumcu, o zaman sadece bir tip fislemeyi gorur ve elestirir; buradaki Merttalay orneginin bana dusundurttugu gibi. O zaman da prensip olarak fislemeye karsi duruldugunu degil, sadece *askerin* fisleme yapmasina karsi duruldugunu dusundurtur ki, bu da o tarz bir savi savunanin sayginligina,
soylediklerine golge dusurecegi gibi, kullanilan demokratik soylemlerin hic bir anlami kalmaz. Inandiriciligini yitirir. Prensip olarak fislemeye karsi duranlara saygim sonsuz.
Bir de icerik deyince, sunu not etmeden gecemeyecegim:
Ben tarihi yakindan inceledim ve 12.09.2002 mi, 12.05.2002 mi karar veremedim. Ancak dediginiz gibi 12.09.2002 ise, bu tarihteki ironiyi (12 Eylul), bu tarihli bir belgenin bu cuvallardan cikisindaki sembolizme gulumsemeden gecemeyecegim. (Bildiginiz gibi Turkiye’de once gun, sonra ay, sonra yil yazilir).
Bunu da kenara not ettim. Ama sadece bir anekdot olarak.
–Bu belgeyle ilgili olarak b’yi, yani bu belgenin Balyoz’la alakasini incelemeyi secerseniz, aslinda bu blogda asil tartisilan konuya geri doner, a’nin getirecegi konu karisikliklarina kaymadan daha saglikli sorular sorabilme sansina sahip olabilirsiniz. Bu noktada da, blog yazarlarinin ve bazi yorumcularin hakli olarak sorduklari sorular ve soylediklerine karsi digerleri tarafindan laf kalabaligi yapilmasindan baska, hala bu belgenin nasil olup da Balyoz’la ilgili 11 nolu CD’nin sahteligini curuttugu sorusuna bir cevap verilemedigini goruyorum.
15 Şubat 2011 14:47
Sayın yetkililer bir bilir kişi olarak bu davada delillerin karartıldığını ve değiştirildiğine emin olabilirsiniz.Yukarıda belirtildiği gibi bir cd coğaltılır ise bu cd bizim makine dilinde coğaltıldığı tarihte kaydedilmiş bile olsa ,içinde bulunan dosyaların hexo kayıt sisteminde create yana yaratılma tarihi değiştirilemez bunu ancak cok iyi bir makine dili yazılımcısı bilebilir.Ancak üç beşliraya şu an internette dahi satın alabileceğiniz makine dili kolay kullanım yazılımları ile çok ana çok değişiklik yapılıp kanıtlar istenen formata getirilebilir.üç beş yıllık yada on yıllık bilgisayar kullanan bir kaç kafede yada bir sistem yönetimi yapmış olan insanlar bu konulara vakıf olamaz .Ayrıca bizim Lba dediğimiz elektron tekniği ile incelenebilir araştırma yöntemi ile cd nin kayıt tarihi ile dosyaların aktarım tarihleri alınır.Ayrıca mutlaka disk acılmalı ve üzerinden kayıt alınan diskin satın alındığı tarih ve merkez tespit edilip fatura bilgilerine ulaşılarak ,disk yedeği bir birebir imagenotchange copy özelliği ile diskin tamamı fabrika incelemesine girmelidir.Yani bu kadar insanın hayatını karartacak bir diskin sadece içerisinden cıkan dosyalara bakılmamalıdır.Bence bu dava düşmelidir tutarlı deliller cd deki deliller olamaz size bende bir cd hazırlayarak örnek sunabilirim.