Dizinin bugünkü bölümünde Alper Görmüş ile söyleşi yer alıyor. Buradan ulaşabilirsiniz.
Alper Görmüş, Ezgi Başaran’ın “Bir çete nasıl böyle hatalar yapar?” sorusuna yanıt olarak “Böyle bir aymazlığı, hem de TSK’ya karşı bir oyun kurmayı göze alacak bir çete nasıl yapar, aklım almıyor benim de” diyor.
Burada üç noktaya dikkat çekelim:
1. Bu dikkatsizlikler ve hatalar ortaya çıktıktan sonra aymazlık olarak görülebiliyor. Ancak, bunlar hiç ortaya çıkmayabilirdi de. Zira, görevleri icabı bu tutarsızlıkları ortaya koyması gereken savcılar ve emniyet, görevlerini yerine getirmedi. Üstelik, savcılar iddianamede “muğlak ifadelerle” bu listelerin tutarlı olduklarını yazdılar. İddianameden bu listelerin tutarlı olduğunu okuduktan sonra (buna inansaydık eğer) bu doğrultuda bir araştırma yapmayabilirdik.
2. Yapılan bu dikkatsizlikler/hatalar o kadar basit bir aymazlıkdan ibaret değil. Çünkü en çarpıcı hatalar, 2003’de varolup, adı daha sonra değişen kurumlar ile ilgili. Bu belgeleri düzenleyenlerin listelerdeki kurum ve kuruluşların 2003’deki mevcudiyetini kontrol ettiklerini düşünüyoruz. Unuttukları şey (ve anlaşılabilecek bir hata) bu kurumların arada isim değiştirmiş olabileceklerinin hesaplanmamış olması.
3. Belge ureten CD’nin çetenin böyle bir aymazlığı nasıl yapabildiği ancak bu çete mensuplarının açıklayabilecegi bir şey; bu konuya açıklık getirme gibi bir yükümlülüğe sahip değiliz.
Ayrıca Görmüş, CD’lerin güncel bilgiler içermesiyle ilgili konuda şöyle söylüyor.
“Buradaki soru şu: Madem güncellendiler, öyleyse neden o dosyaların üstverilerinde ‘update’ edildikleri tarihler değil de 2002-2003 tarihleri vardı? Öyle ya, dosya her yenilendiğinde tarihin de otomatik olarak yenilenmesi gerekirdi. İşin uzmanları, buradaki muammayı açıklayacak yegâne şeyin, o yıllardaki harddiskler olduğunu söylüyorlar.”
Aslına mesele sadece belgelerin üstverilerinde 2002-2003 tarihlerinin (ya da kullanıcı adı olarak o tarihlerde görevli kişilerin isimlerinin) gözükmesi değil; “güncellenmiş” listelerin altında (yani imza blogu bölümunde) bu listeleri hazırlayanlar olarak o dönem görevli kişiler, o dönemki rütbeleri ve pozisyonları ile beliriyor.
Örneğin, kapatılacak ve el konulacak dernekler isimli word belgesi, Hür Demokratlar Derneği’nin adının Liberal Avrupa Derneği olarak 2006’de değişmesinden sonra güncelleniyor, ancak belgenin altında (imza blogunda) adı, rütbe ve pozisyonu yazan Kubilay Aktaş kadrosuzluk nedeniyle Ağustos 2003’de emekliye ayrılmasına rağmen, 2006’da, 2007’de, 2008’de ve 2009’da “güncellenen” belgede 2003’deki eski rütbesi ve pozisyonuyla (Kubilay Aktaş, J.Kd.Alb., Isth.Sb.M.) aynen kalıyor!
Üstelik, daha önce de yazdığımız gibi, listelerde yapılan “güncellemeler” 2002 yılında kullanılan yazılım programları ile yapılıyor, CD’ler yine o tarihlerde geçerli olan CD yazdırma programıyla yazılıyor.
11 no.lu CD’nin gerçek olduğunu (yani 2003’de iddia edilen kişilerce oluşturulduğunu) ispat etmek icin yazıldığı iddia edilen bilgisayara ulaşmak gerekir, evet, bu doğru. Ancak CD’nin sahte olduğunu ispat etmek için bu gerekmiyor ve salt bu CD’nin içeriğinden bu CD’nin gerçekten 2003’de oluşturulmadığı alenen ortada.
11 Ocak 2011 16:08
Alper Görmüş, Özden Örnek’in günlüklerinden örnekler veriyor ve bu örnekleri gerçek kabul edip yorumlarda bulunuyor. Yanlış hatırlamıyorsam Özden Örnek yayınlanan darbe günlüklerinin kendisine ait olmadığını mahkeme kararıyla ispat etmişti…
Lütfen… Seminer size göre bir darbe provası mı?
“Ben buna kesin bir ‘evet’ ya da ‘hayır’ cevabı veremem. 2003’te Birinci Ordu’daki ‘darbe harareti’ bütün gazetecilerin malumu… Darbe Günlükleri’nde de (2004) dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, kendisinin 2003’te Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün yanında yer almasaydı Çetin Doğan’ın onu ‘parçalayacağını’ iddia ediyordu. Fakat bütün bunlara rağmen, tek başına o seminerdeki belgelerin bir darbe girişimi oluşturduğuna dair iddialar tartışmaya açık.”
Görmüş’ün şu açıklamaları oldukça ilginç. Aytaç Yalman ve Günlükler hakkında net konuşurken, darbe girişimi ise tartışmaya açık diyor. Bu nasıl bir tezat oluşturmaktadır? Nasıl bu kadar net konuşuyor? Bununla ilgili mahkeme kaydı veya başka bir açıklama var mıdır acaba?
11 Ocak 2011 16:31
11 no.lu CD’nin gerçek olduğunu (yani 2003’de iddia edilen kişilerce oluşturulduğunu) ispat etmek icin yazıldığı iddia edilen bilgisayara ulaşmak gerekir, evet, bu dogru.
Ben bunu anlamiyorum. ‘Ispat’ derken ne kastediliyor? Bir dijital veri obeginin ilk nerede ve ne sekilde olusturuldugunu sadece cihazlara bakarak belirlemek mumkun diye mi dusunuluyor? Benim anladigim kadariyla eldeki tek fiziksel delil CD, kalani dijital. CD sahte olsa da bu dijital icerigin bir kisminin gercek oldugu iddia ediliyor ve bunun teyid yolunun bir makineye bakmak oldugu soyleniyor. O dijital icerik — CD gibi fiziksel ozellikleri de olmayan — kendi halinde bir sayi, 98765 gibi. Buyurun yazdim iste. Simdi ekraninizda gordugunuz o sayinin benim makinemde filanca tarihte yazildigini (mesela siz bakmadan hemen evvel baskasinin baska yerden kopyalamadigini) nasil gostereceksiniz? Kriptografik unsurlar (dijital imza, imzali tarihli hash vs.) yokmus bu dosyalarda benim anladigim kadariyla (o yuzden ‘kendi halinde bir sayi’ dedim, teknik terim yani!).
Ne bileyim butun veriler her gun toplanip imzalanip yedeklenir, bu yedekler guvenlidir, bunlara ulasirsak kimin kontrolu altindaki hangi makinelerde hangi gun hangi veriler kaydedilmistir cikar gibi bir sey dense anlasilir olacak. Benim bilmedigim bir suru metod olabilir tabii ama anlatildigi sekliyle makul gelmiyor bana bu denenler.
Sabit diskin kafasinin diskleri su sekilde manyetize ettigini, bilmekac gunde o miknatislanmanin belli sekilde degistigini filan mi hesaplayacak da ondan tarih ve orjinallik cikartacak insanlar?
Nedir kastedilen, anlayan var mi?
13 Ocak 2011 04:56
CD’lerin gerçek olduğunu söyleyebilmek için yaratan bilgisayarı incelemek gerek ifadesin ilk olarak bir bilirkişi raporunda gördüğümü hatırlıyordum. Blog’da kabaca bir arama yaptım ancak bulamadım. Belki de yanlış hatırlıyorum.
Eğer elinizde sanığın kullandığını bildiğiniz bir bilgisayar ve o bilgisayarda yazıldığı iddia edilen bir CD varsa, bilgisayarı inceleyerek CD’nin orada yazılıp yazılmadığını tespit etmeye çalışabilirsiniz. Bunun için hem CD hem de bilgisayarın aynı zamanda, doğru adli bilişim yöntemleri ile incelemeye alınması zorunludur.
Alper Görmüş’ün söylediklerine bakarsanız, sanki bu ifadeye “CD’leri yazan bilgisayar bulununca tüm sorular cevaplanacak” gibi bir anlam yüklenmeye çalışılıyor. Bu aşamada ortaya çıkacak bir bilgisayar veya hard disk’in güvenilirliği de CD’lerinkinden fazla olmayacaktır. Bir hard diske de benzer şekilde farklı tarihli dosyalar yazılabilir. Hatta böyle bir disk sıfırdan bile oluşturulabilir. Sahte CD’leri oluşturanlarda bu dosyalar olduğu için onların bir de “sahte bilgisayar diski” oluşturmaları o kadar da zor değildir.
Bilgisayarlar yenilenirken Askeri birimler, Emniyet ve hatta büyük şirketler gizli bilgileri sızmasın diye hard diskleri imha ederler. Bu standart bir uygulamadır (Ordunun bu konudaki politikasını bilen var mı?). Bu nedenle olaydan yedi-sekiz yıl sonra ortaya çıkacak bir diskin sahte olma olasılığı gerçek olma olasılığından çok daha fazladır.
Dediğiniz gibi, düzgün saklanmış ve kayıt altına alınmış (tercihan zaman damgası ile birlikte imzalanmış) yedekler olmadığı sürece, bulunan bir “bilgisayarın” veya “orijinal dosyaların” gerçek olduğunu ispatlamak mümkün olmayacaktır.
Sahte delil üretenler CD’lerin üretildiği bilgisayarı bularak veya “yanlış CD incelenmiş, esası burada” gibi argümanlarla zaman kazanmaya, kafa karıştırmaya çalışabilirler. Belki de bunun altyapısı hazırlanıyor.
Saygılarımla …
13 Ocak 2011 13:24
Can bey, cok tesekkur ederim. Belki bilmedigim bir metod olabilir diye merak etmistim ben de.
Bu durumda Alper Gormus yerine, ‘ispat’ ‘delil’ vs. konularda teknik acidan pek manali olmayan fetvalari verenler kimse onlarin davranislarina bakmak lazim herhalde. O gunlukler konusunda da teknik delillerle ilgili bana (bilgisayarciyim ama forensik uzmani degilim) manasiz gelen seyler yazmisti Gormus. Kendisi nedir ne degildir bu baglamda onemli degil, yonlendirenlerin makul davranmamalari, olmayan, olmasi mukun de olmayan bir kesinlik algisi yaratiyor olabilir. Denenleri (ispat vs. iddialari) verili olarak alirsak iste yukarida yaptigim gibi manyetik bozulma olcumu filan gibi metodlara mi guveniyorlar acaba diye hikaye yaziyoruz. Sizin, hatta benim durumumdakiler, kendilerini, izan ve idrak kabiliyetlerini bu tarzdan onemli olcude koruyabilirler belki ama — gayet de hakli/anlasilir sebeplerle — oluyor gibi gozuken siyasi tasfiyeyi cok arzulayan, teknik formasyonu da olmayan insanlar kendilerini koruyamiyorlar besbelli. (Bunlarin universite imtihanindan idari sorusturmaya kadar cesitli konularda tip uzmanlarindan devamli ‘rapor’ alinabilen, profesyonel uzmanlik konusunda imzalarin degersizlesmelerinin kaniksandigi bir ortamda gerceklestigini unutmayalim derim. O devenin ‘nerem dogru ki?’ dedigi hikaye bile ortamimiz konusunda iyimser kacabilir. Bizde o deve ‘dosdogruyum, iste resmi rapor, iste ispat, tersini soyleni dava bile ederim’ diyebiliyor. Universite sistemimizi kuran zatin intihal ile suclanmasi hikayesini hatirlatayim. Iste o sistemin urettigi uzmanlarin davranislarindan bahsediyoruz.)
11 Ocak 2011 22:47
Blog yazarlari hakli davalarinda isi cok iyi bir yere getirdiler. Nacizane dusuncem, kamuoyunun cogunlugunun (bu davalara olumune inanmis ve gozunu karartmislar haric) davanin sahte deliller uzerine kuruldugunu anladigidir. Oyle ki, karsi cepheden onemli bayraktarlar bile geri adim attilar. Alper Gormus soylesisinde Alper Bey defalarca “ihtimal, olabilir, muamma, arastirilmasi gerekir, ..mis olabilir” gibi yapilar kullanmis. Artik kendilerine olan guvenlerini kaybettiklerini gosterir bu.
Yalniz ben cetenin bu noktadan sonra geri adim atacagini sanmiyorum. Kanimca savcilar 2003 yilindan kalma harddiskleri bulmaya calisacaktir. Ya da yine bir valiz icinde veya bir yerlerde yapilan aramalarda bu diskler cikabilir. Blog yazarlari ve savunma tarafinin bu konuda cok dikkatli olmasi gerekir. Zira biliyoruz ki bu kadar sahte deliller uzerine dava insaa edebilenler yine cok ‘yaratici’ yollara basvurabilirler.
12 Ocak 2011 21:49
Bu CD hakkında konuşdukça batarlar. İstikamet başka yönlere çekilerek geveleme dönemi başlamıştır. Akabinde “susmak hayırlıdır” dönemi başlayacak ama ne yapalım da bunu unutturalım çalışmaları hız kazanacaktır. Ne yapılırsa yapılsın ortadaki sahtekarlık ve suçu yok etmek mümkün değil. Yatsı da hızla yaklaşmakta. Artık insiyatif namuslulara geçmiştir…
Doğru hareket tarzı hatada israr etmemektir. Yapılacaklar (her açıdan) hukuğun evrensel normlarında yürütülmelidir.