Balyoz davası yaklaştıkça davayla ilgili dezenformasyon kampanyasının yoğunlaşacağını bekliyorduk. Nitekim, Sabah gazetesi bugün manşetten verdiği bir “haber”le öncü konuma geçmiş bulunuyor.
Gazete bir “şok ayrıntı”ya ulaştığını ilan ediyor. Halbuki yazıda konu edilen gözlemci raporu haberde iddia edilenin tam tersini ortaya koyuyor. Yani, 5-7 Mart 2003’teki plan seminerinde bir darbe planının değil, olağan bir tatbikat senaryosunun görüşüldüğünü doğruluyor. Ayrıca bu rapor, iddianamenin ek klasörlerinde yer alıyor (Ek klasör no.14, Dizin no. 215-219), ve varlığı ortaya yeni çıkan bir bilgi de değil.
Görünen şu ki birileri Sabah gazetesine bir belge verip, kasıtlı yayın yapmasını sağlıyor. Sabah gazetesi de gönüllü olarak rolünü oynuyor.
Yazı şöyle başlıyor:
“SABAH, geçen hafta Bakan kararıyla açığa alınan tümgeneraller Gürbüz Kaya, Halil Helvacıoğlu ile Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu’nun da katıldığı Selimiye’deki 5-7 Mart 2003 tarihli 1. Ordu Plan Semineri’ne ilişkin gündemi sarsacak bir ayrıntıya ulaştı.”
Ve daha ilk cümlesinden yanlışlar içeriyor.
Halil Helvacıoğlu ile Abdullah Gavremoğlu plan seminerinde yoklar. Balyoz iddianamesinde suçlanan bir çok subay gibi, seminere katıldıkları için değil, sahte olduğunu bildiğimiz CD’den çıkan görevlendirme belgelerinde adları geçtiği için sanıklar (196 Balyoz sanığından 148 tanesinin seminerle uzaktan yakından ilgisi yok).
Peki bu “gündemi sarsacak” ayrıntı ne? Genelkurmay için hazırlanan gözlemci raporundaki şu bölüm:
“iç tehdit unsurlarının ele alındığını belirtti ve “Milli Mutabakat Hükümeti kurulması gerektiğinin” tartışıldığını açık bir şekilde not etti. Raporda sıkıyönetim halinde 1. Ordu Komutanlığı bölgesinde alınacak önlemlerin değerlendirildiği ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığı’na bir askerin getirilmesinin ele alındığı vurgulandı.”
Seminer sırasında Çetin Doğan’ın tartışılan senaryo kapsamında – ama ancak o senaryo gerçekleştigi durumda – bir “Milli Mutabakat Hükümeti kurulması gerektiği”ne inandıgı ve gerekirse hükümete bu yönde ultimatom verilmesi düşüncesinde olduğu seminerin ses kayıtlarından malum. Burada yeni bir şey yok.
İddianamede suç atfedilen konu Çetin Doğan’ın bu görüşü dile getirmiş olması değil. Suç atfedilen konu ve iddianamede ileri sürülen tez, evelden tüm detayları planlanmış (ve cami bombalama, uçak düşürme, yeni hükümet kurma v.b. fiiller içeren) Balyoz kod adlı bir darbe planının seminerde üstü kapalı bir şekilde prova edilmiş olduğu. Böyle bir darbe planının seminerde tartışıldığına dair en ufak bir kanıt yok.
Tersine, Sabah gazetesinin konu ettiği gözlemci raporu seminerden övgüyle bahsediyor. Bakın, bu rapor sonuç bölümünde ne diyor (Ek klasör no.14, Dizin no. 216):
Yani, gözlemciler sözde darbe provası yapılan bir semineri “gerek hazırlanışı, gerekse icrası yönünden çok başarılı olduğu, (…) planlamanın yaşayan bir faaliyet olduğunun güzel bir örneği” addediyorlar. Tabii ki raporun bu bölümleri Sabah gazetesinin işine gelmediğinden haberde yer almıyor. Halbuki darbe provası iddiasını ciddiye alacak olursak, bu gözlemcileri en azından darbenin işbirlikçisi kabul etmemiz gerekiyor. (162 seminer katılımcısından sadece 48’inin Balyoz iddianamesinde yer aldıgını da hatırlatalım.)
Ayrıca, bu gözlemci raporunun altında “uygundur” şeklinde dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın imzası olduğunu da hemen ekleyelim.
Kısacası, neresinden bakılırsa bakılsın, bu rapor, 1. Ordu Plan Seminerinin teamüllere uygun bir şekilde yapıldığını, ve seminerde tartışılanlar hakkında en üst kademeye kadar gereken herkesin bilgilendirildiğini gösteriyor.
Sabah’ın haberi ne gösteriyor? Okuyucularını yanıltmaya çalıştığını.
29 Kasım 2010 21:03
Wikileaks’de ortaya çıkan gerçek yüzleri,iğrençlikleri maskelemek, perdelemek ve halkın gözünden mümkün olduğunca kaçırmak, kısaca Erdoğan’ın imdadına koşmak için yandaş medyanın daha çok marifetler sergileyeceği anlaşılıyor. Ama gerçeklerin yakıcı ateşi üzerine örtülen herşeyi eritecek güçte. Wikileaks’de yayınlananlardan benim için yeni ve umut verici olan, ABD’nin ülkemizdeki yöneticilerin gerçek yüzünü anlamağa başlamış olması. Elbette bu “Hayırlara vesile” olmaya yetmez. Halkımıza bıkmadan, usanmadan gerçekleri anlatma yolunu bulmalıyız.
30 Kasım 2010 04:25
Sabah gazetesi demişken;sahibi kimdi bu gazetenin ve başbakan Erdoğan ile yakınlığı neydi ? ikinci nokta nasıl satın alınmıştı bu gazete bileniniz var mı ? kimler yazıyor bu gazetede şimdi ? …
Başbakanın damadının sahibi olduğu bir gazeteden,ergenekon ve balyoz davalarındaki sanıkların aslında suçsuz olduklarını yazmalarını,başbakanı ve politikalarını eleştirilmesini beklemek…? saflıktan başka bişey olmasa gerek…
Ey benim halkım,uyan ve gerçekleri gör artık !!!
30 Kasım 2010 09:01
“Seminer sırasında Çetin Doğan’ın tartışılan senaryo kapsamında – ama ancak o senaryo gerçekleştigi durumda – bir “Milli Mutabakat Hükümeti kurulması gerektiği”ne inandıgı ve gerekirse hükümete bu yönde ultimatom verilmesi düşüncesinde olduğu seminerin ses kayıtlarından malum. Burada yeni bir şey yok.
İddianamede suç atfedilen konu Çetin Doğan’ın bu görüşü dile getirmiş olması değil”
Cok guzel bir nokta. Bu konuda bu senaryoyu hazirlayanlar hakkinda ayrica bir dava acilmali. Goruldugu gibi silahli bir asker, gorev basindaki hukumeti gorevden almak icin -senaryo adi altinda bile olsa- bir ultimatom plani yapmis ve resmi bir seminerde bunu nasil uygulayacaklari konusunu tartismaya acmis. Blog yazarlari bu konuyu “gorus dile getirme” olarak gecistirmeye calissa da muvazzaf bir askerin resmi bir ortamdaki hareket/fikirlerinin baglayici oldugu ve “gorus dile getirme” olarak algilanamayacagi cok net.
Burada bariz bir sekilde “Turkiye Cumhuriyeti Hükümetini Cebren İskat veya Vazife Görmekten Cebren Men Etmeye Teşebbüs” sucunun kapsamina giren bir konu var, mevcut iddianamede gozden kacmissa yeni bir iddianame hazirlanmali.
30 Kasım 2010 12:48
Sayın mertalay
“– ama ancak o senaryo gerçekleştigi durumda – bir “Milli Mutabakat Hükümeti kurulması gerektiği”ne inandıgı ve gerekirse hükümete bu yönde ultimatom verilmesi düşüncesinde olduğu seminerin ses kayıtlarından malum. Burada yeni bir şey yok. ”
Böyle bir senaryo gerçekleşmişmi ? Hayır
Böyle bir durum oluşmuşmu ? Hayır.
Son derece açıktır ki, ses kayıtları o andaki var olan hükümeti değil, böyle bir durum oluştuğunda, varsayılan tamamen hayali (hipotetik) bir hükümeti hedef almaktadır. Zaten seminerin esas amacı da budur, en kötü durumlarda ne yapılacaktır sorusuna cevap bulmaktır. Çetin Doğan da görevini yapmaktadır, yoksa sizin iddia ettiginiz gibi suç işlememektedir. Emin olun böyle bir suç işlenmiş olsa idi iddia makamı kesinliklikle terredüt etmeden böyle bir suçu isnat ederdi.
Keser döner sap döner gün olur hesap döner.
trsaby
trsaby
30 Kasım 2010 12:49
Sayın Merttalay aşağıdaki sorulara cewap verirseniz sevinirim ?
_196 Balyoz sanığından 148 tanesinin seminerle uzaktan yakından ilgisi olmamasının nedenleri ne olabilir ?
_Planın yazıldığı iddia edilen tarihte,çeşitli belgeleri hazırladıkları iddia edilen kişilerin Türkiye de dahi olmamasını nasıl açıklarsınız ?
_Yüzlerce katılanının olduğu bir seminerde bir sarbe planı nasıl olurda üstü kapalı bir şekilde prova edilir ?
_2003 yılında hazırlandığı iddia edilen bir planda nasıl olur da 2003 ten sonra kurulmuş yada isim değiştirmiş firmaların adı yer alır ?
vs. vs.
Bu sorulara verecek mantıklı yanıtlarınızı bekliyorum…
30 Kasım 2010 14:48
Merttalay Bey,
Blogda yazilanlari GOZUNUZLE okumaya baslarsaniz sanirim herkes icin daha iyi olacak. Blog yazarlarinin da belirttigi gibi seminerde simule edilen (bakiniz simulasyon diyorum, gercek dunya degil yani)senaryolardan en kotusunun gerceklesmesi durumunda, o anda ulkenin basinda olan herhangi bir X hukumetinin bir milli mutabakat hukumeti olmasi gerektigini soylemis general Dogan. Yani su anki hukumetten bahsedilmiyor, AKP ile CHP ile, FB-GS-BJK ile ilgisi yok. Bu en kotu senaryo da sizin bildiginiz (ya da bilmediginiz, ya da bilmezden geldiginz) gibi bir savas durumunu kapsiyor. Acikcasi ben bir sivil olarak eger (Allah korusun) savas durumunda olursak hukumetin su anki siyasetcilerimizin yaptigi gibi ihale kapatma, dolandiricilik, yagcilik, kaypaklik, madrabazlik ile ugrasmalari yerine adam gibi bir konsensus olusturmalarini arzu ederim. Tabi hayali bir savas durumunda. Ha, ultimatom kelimesi guzel olmus mudur, olmamistir, yakismamistir belki. Orasini tartisabiliriz evet.
30 Kasım 2010 16:02
Olmayan,varlığı devletin ilgili kurumlarının kayıtlarında bile bulunmayan bir terör örgütü ve bu örgütün yine olmayan fakat imal edilmiş (yada içeriden ve dışarıdan alınan destekle sızdırılmış,tahrip edilip kılıfına uydurulmuş)belgelerle darbe yapıp hükümeti devireceği iddiası…ve bu yüzden hayatı kararan,özgürlükleri elinden alınan ve hem yandaş medya hemde iktidarı elinde bulunan AKP hükümetinin ilgili ilgisiz bakanlarının (hatta bazılarının hukukçu kimlikleri olmasına rağmen)linç girişimine maruz kalan insanlarımız…
Bu iddianamenin sonradan imal edilmiş belgelerden oluştuğu bu kadar açıkken, neden bu sahte belgeleri düzenleyenleri, onların destekçilerini ortaya çıkarmak için karşı bir dava açılmaz,bağımsız olması gereken (!?) yargıdan bunu beklemek çok mu iyimser bir yaklaşımdır,yada bu davayı açacak T.C. savcısı yoktur??
30 Kasım 2010 17:06
(üstteki yoruma ilave/katkı olarak)
Wikileaks’de ABD hükümeti belgeleri sızdıranlara hukuki işlemi başlatacağını belirtti. Bizim hükümet binlerce sayfa (çoğu iddia ile alakasız) çok gizli-gizli belgeleri çalanlara yaklaşık bir yıldır ne yaptı? Bitmedi: TSK sorumluları buldu mu? cezalandırdı mı? Nerede bu devlet?
İradesiz idare olamaz.
30 Kasım 2010 18:13
Oncelikle bazi yorumculari saygi sinirlarini zorlayan ifadeleri nedeniyle ayipliyorum.
Genel olarak planin bir senaryoya dayali olmasina dikkat cekilmis. Bu noktada cok basit bir sorum var: Acaba hangi senaryo dahilinde askerin hukumete gorevi birakmasi icin ultimatom vermesi mesru hale geliyor? Savas mi, kitlik mi, nedir? Anayasa’da nerede belirtilmistir?
Cevabi kendim vereyim, hic bir durum dahilinde (tekrar ediyorum hic bir durum) asker hukumete ultimatom veremez (AKP veya baska bir hukumet). Boyle farazi bir senaryoyu da planlayamaz, gorusemez. Hangi senaryo dahilinde olursa olsun boyle bir seyi planlarsa, bahsettigim sucu islemis olur, zaten bunun icindir ki belirtilen suc taniminda “tesebbus” kavramina vurgu vardir.
30 Kasım 2010 21:02
Sayın merttalay
olası en kötü senaryo tanımından siz ne anlıyorsunuz ? farzedelim ki siz üst düzey bir askeri yetkilisiniz ve sizden olası en kötü duruma dair bir plan yapmanız isteniyor…evet lütfen şimdi gerisini sizden dinleyelim…
30 Kasım 2010 23:45
Sayın Merttalay diyor ki;
Genel olarak planin bir senaryoya dayali olmasina dikkat cekilmis. Bu noktada cok basit bir sorum var: Acaba hangi senaryo dahilinde askerin hukumete gorevi birakmasi icin ultimatom vermesi mesru hale geliyor? Savas mi, kitlik mi, nedir? Anayasa’da nerede belirtilmistir?
Şimdi gelelim bu sorunun cevabına; diyelim ki Türkiye nin de bulunduğu bölgede büyük bir savaş çıktı ( hani ülkemizde kurulacak olan füze kalkanı bu savaşın önemli bir parçasını oluşturmuş olsun…Olası en kötü senaryo olabilir mi ?)en sağlıklı yönetim nasıl sağlanır ? Milli mutakabat hükümeti şeklinde tüm ülkeyi temsil edebilecek ve kapsayabilecek bir yönetim şeklini mi yoksa o anki hükümeti elinde bulunduran siyasi iktidarın yönetimini mi ?…ve üzerine birde iktidarın,kendi dışından gelen her türlü çözüm önerisini,teklifini reddetiğini düşünelim ve içinde bulunulan durumu kötü yönettiğini varsayalım( senaryo biraz daha kötüleşsin…)anayasada da sizin dediğiniz gibi böyle bir maddeye yer olmadığına göre,ne yapacağız,hükümeti elinde bulunduran iradeye karşı tutumunuz ne olur ?…
Bu arada size sormuş olduğum sorulara cewabınızı da bekliyorum…
01 Aralık 2010 00:06
merttalay nickli yorumcunun engin hukuk ve muhteşem bigisayar bilgisine sahip olmasını takdirle karşılıyoruz. Yoksa bu sitede de imamlar mı var?
01 Aralık 2010 15:02
sorun imamların olması değil,bu imamların ‘gizli ajanda’larının olmasıdır…