Balyoz savcılarının sormaktan kaçındığı bazı sorular

25 Temmuz 2010

GENEL

2002 ve 2003’de yazıldığı iddia edilen Balyoz planı ve eklerinde acaba nasıl oluyor da 2005 yılında yazılmış bir tebliğden birebir alıntılar, 2006 yılında kurulmuş bir STK’ye atıf, ve 2008-2009 yıllarında meydana gelmiş olayların tasviri bulunuyor? Bir Ordu Komutanı Orgeneral ve astları nasıl oluyor da hazırladıkları belgelerde askeri yazışma kurallarını ve usüllerini bu kadar fütursuzca çiğniyorlar?

Balyoz belgelerinin sahteliğine işaret eden bu birinci derecede önemli ancak savcıların her nasılsa cevaplandırmadıkları soruları bir kenara bırakalım. İddianamede dikkati çeken başka bir nokta, savcıların belgelerin gerçekliğini savunmak amacıyla ileri sürdükleri kendi savlarını da pek bir süzgeçten geçirmeden, adeta “ya tutarsa” yaklaşımıyla sunmuş olmaları.

Örnekler:

  1. İddianame, Balyoz darbe planlarının gerçekleşmemesini zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın planlara engel olmasına bağlıyor. Bu kadar önemli bir sav acaba neden Aytaç Yalman’ın kendi ifadesi ile doğrulanmıyor ve iddianamede sadece savcıların görüşü olarak kalıyor?
  2. Savcılar ısrarla Balyoz Planının 1.ci Ordu Plan Seminerinde KKK ve GK’dan gizli olarak denendiğini iddia ediyorlar. Eğer bu doğruysa, nasıl oluyor da seminere katılan KKK ve GK gözlemcileri raporlarında böyle bir şeyden bahsetmiyorlar? 1.ci Ordu Askeri Savcılığının görevlendirdiği bilirkişi heyeti nasıl oluyor da raporunda Plan Seminerinin her açıdan askeri teamüllere uygun bir şekilde yapıldığını belirtiyor?
  3. Savcılar Plan Seminerinin gerçekte Balyoz darbe planının provası olduğunu göstermek için Seminerde yapılan konuşmalar ile Balyoz belgelerinde bulunan bazı metinler arasında benzerliklere işaret ediyorlar. Acaba sahtekarlığı yapanların sahte belgelere bu konuşmaları andıran ifadeleri özellikle böyle bir benzetmeye olanak tanımak için yerleştirebilmiş oldukları akıllarına hiç mi gelmiyor?
  4. Keza savcılar 2003’te gazetelerde yayımlanmış bazı askeri belgelerin şüpheli 16 no.lu CD’de kayıtlı bulunmasını, CD’lerin sonradan oluşturulduğu iddialarını çürüten bir gerçek olarak yorumluyorlar. Gerçek ve sahte belgelerin birlikte aynı CD’lere daha ileri bir tarihte kaydedilebilmiş olabileceğini hiç mi düşünmüyorlar?
  5. Dönemin GK Başkanı Hilmi Özkök Balyoz darbe planıyla ilgili her hangi bir bilgisi olduğunu kesin bir dille yalanlamıştı.  Ruhat Mengi’nin kendi köşesinde belirttiği gibi, “böylesine büyük çapta, yüzlerce askerin karıştığı bir darbe plânlaması varsa, hele de kendine Balyoz Komutanlığı adını verecek kadar örgütlü bir çalışma yürütülmüşse bunun dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ile kuvvet komutanlarından habersiz” yapılmasi mümkün müdür?

Savcıların Balyoz belgelerinin gerçekliğini savunmak için ileri sürdükleri savlar o kadar zayıf ki sahteliğe işaret eden ipuçları karşısında söyleyecek birşeyler bulamamış olmaları ile beraber ele alındığında bu iddianamenin, bırakın mahkemece kabul edilmiş olması, yazılmış olması bile Türkiye için büyük bir ayıptır.

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: