TÜBİTAK’ın yeni raporu, Taraf gazetesinin gerçeklerden uzak, kasıtlı, ve kendisine düşman bellediği şahıs ve kurumları karalamak için yaptığı yayınlara bir yenisini eklemesi için vesile oldu.
Bir gazetenin göz göre göre yanıltıcı haber yapması için ne kadar gözü dönmüş, ne kadar kin ve nefret içinde olması lazım?
Taraf’da yayımlanan haber, başlığından amacını sergiliyor: “Balyoz’un bahanesi kalmadı.” Sanırsınız ki, TÜBİTAK’ın son raporu artık şüphe bırakmayacak bir şekilde Balyoz iddialarini doğruluyor.
Bu haberi hazırlayan ve yayımlayanlar bir önceki blog girişimizde bahsettiğimiz ikinci gruba giriyor, yani bu konuda kasten yanıltıcı haber yapanlara. Zira, haberde raporun sonuç bölümü dışındaki başka bölümlerinden de özenle seçilmiş alıntılar var. Dolayısıyla haberi hazırlayanın raporun tamamını okumamış olması söz konusu değil.
Gerçekleri hatırlatalım:
- Birincisi, TÜBİTAK ilk raporundan geriye adım atıp, bizim en baştan beri iddia ettiğimiz savı doğruluyor: CD’lerde görülen dosya tarihlerini ve kullanıcı isimlerini değiştirmek mümkün olduğu için bu bilgiler gerçek tarihleri ve gerçek kişileri yansıtmayabilir.
- İkincisi, sahtekarlık (dijital üstverilerde) tutarlı bir şekilde yapılmış ise bu sahtekarlığı TÜBİTAK’ın yaptığı cinsten bir teknik analizle ortaya çıkarmak mümkün değil. Bunu TÜBİTAK’ın yeni raporu da açıkça yazıyor.
- Üçüncüsü, askeri savcılık bilirkişisinin tespit ettiği ve sahtekarlığa işaret ediyor dediği askeri yazışma ve bilgisayar kullanım usüllerine aykırılıklar konusunda TÜBİTAK – haklı olarak – bunlar bizim bilgi alanımıza girmiyor deyip, bir fikir yürütmüyor. Ama bu aykırılıklar askeri savcılığın uzmanlık alanına giriyor ve askeri savcılık bu konudaki tespitlerini raporladı.
- Tüm bunların ötesinde, Balyoz belgelerinin iceriğinde iddiaları yalanlayan yığınla zamanlama hataları ve tutarsızlıklar var. Bunların örneklerini biz bu blogda bolca verdik; bir özete buradan erişebilirsiniz.
Taraf’ın yazısı TÜBİTAK’in raporunda yazılanları yalan yanlış aksettirdiği için Taraf gazetesi okurları bu gerçeklerden hiçbirinin farkında olmayabilir. Taraf’ın istediği de bu zaten.
Şimdi Taraf yazarlarının Balyoz belgelerini ilk yayımladıkları zaman bu belgelerin orijinalliğine dair yazdıklarını hatırlayalım:
Ahmet Altan: “askerî savcılar da o CD’lerin ‘elektronik parmak izlerine bakıp’ Birinci Ordu’da hazırlandıklarını görmüşler.”
Yasemin Çongar: “… elimizdeki belgelerin ‘gerçeği’ yansıttığından emin olmamız için yeterince bulguya ve bilgiye sahiptik… Dijital parmak izleriydi bunlar.”
Son TÜBİTAK raporu, (üstverilerde tutarsızlık sergilemeyen) bir sahteciliğin sadece CD’ler üzerinden yapılan bir inceleme ile tespit edilemeyeceğini söylüyor (sayfa 11). Ama bırakın bir üstveri incelemesini, Çongar şöyle üstten bir bakınca CD’deki dijital parmak izlerini görüvermiş! Altan’a göre de elektronik parmak izlerini askeri savcılar görmüş!
Altan ve Çongar’ın ifadelerinin dayanaksız olduğunu biz daha evel burada yazmıştık ama bunu şimdi TÜBİTAK ve Askeri Savcılık raporlarıyla da belgeleyebilecek durumdayız. Ortada “dijital,” “elektronik,” ya da başka hiçbir türlü parmak izi yok.
Bu da şu soruyu sormamızı zorunlu kılıyor: Taraf bir gazete mi yoksa dezenformasyon aracı mı?
İşte bazı başka örnekler. “Balyoz”un sözde 2002 tarihli ana belgesinde adı geçen Türkiye Gençlik Birliği’nin 2006’da kurulduğunun ortaya çıkmasından sonra, Taraf gazetesi, belgede “Türkiye Gençlik Birliği” olarak geçen kuruluştan kastedilenin Türkiye Gençlik Birliği değil, “Türkiye Gençlik Birliği Derneği” olduğunu söylemişti. Bu şekilde okuyucularının zeka seviyesine de hakaret etmişti.
Taraf gazetesine bakılırsa sözde darbecilerin en önemli üç dost unsurdan biri olarak belirttikleri dernek, aşağıda logosunu gördüğünüz derneklerden soldaki değil, sağdakiymiş!
Bu gazete buna gerçekten inanmış olabilir mi? Yoksa belgenin sahte olduğu ortaya çıkmasın da nasıl olursa olsun düşüncesiyle mi hareket etmiş?
Aynı gazete Balyoz Harekat Planı’nın altında Çetin Doğan’ın imzası var diye aylarca yalan haber yaptı. İmza filan olmadığını bile bile.
Gene aynı gazete yazarları ne Çetin Doğan’ın ne de bizim karşımıza çıktılar; yaptıkları yayınlarla ilgili sorularımıza, belgelerde sahteciliğe işaret eden bulgularımıza “taraf olmak istemedikleri” (!) bahanesiyle yanıt vermediler.
Bu nasıl gözü kararmışlık, bu nasıl ahlak ve vicdan yoksunluğu? Başkalarının hayatlarıyla oynamak bazı insanlara nasıl bu kadar kolay gelebiliyor?
Biliyoruz şimdi söyleyeceğimiz biraz melodramatik kaçacak, ama gerçekten merak ettiğimiz için soruyoruz. Bu insanlar geceleri nasıl uyuyabiliyorlar?
23 Haziran 2010
GENEL, Medya yalanları