Hilmi Özkök’ün söyle(me)diklerinin düşündürdükleri

07 Nisan 2010

GENEL

Özkök, söyleyecek çok şeyim var diyor ama bildiklerini kamuoyuyla paylaşmak istemiyor.  Kendi ordusunda, kendi altında hizmet yapmış astsubayından orgeneraline yüze yakın insan Balyoz darbe planıyla cami bombalayarak, kendi jetini düşürerek Hükümeti devirmeyi tasarladığı iddialarıyla tutuklanmış ve yargı süreci başlayana kadar uzun bir hapis dönemi ile karşı karşıya bırakılmış iken, eğer bildiği şeyler gerçekleri aydınlatmaya ve suçlananların aklanmasına yardım edecekse konuşmaması zulmün devam etmesi anlamına geliyor.  Yok, eğer bildikleri iddiaları doğrulayacak şeylerse, savcıların soruşturmasını hızlandırması ve doğru temellere dayandırmak açısından bunların acilen ortaya çıkarılması gerekiyor.  Susması her iki şekilde de adalete hizmet etmiyor.

Özkök’ün söylediği kimi şeyleri de anlamakta güçlük çekiyoruz.

Özkök diyor ki: “Bu belgeleri benim vermemin mümkün olmayacağını söylemeliyim…. Ancak bu belgelerin olmadığını ve bunların imal edildiğini kendisi televizyonlarda ve beyanatında söyledi. Olmayan belgeleri birilerine vermek hukuk deyimiyle naks teşebbüstür. (Yani eksik girişimdir).”

Özkök ya Çetin Doğan’ın açıklamasını yanlış anladı ya da cevaben söylediği şeyler gazeteye yanlış aktarıldı.  Çetin Doğan, ses kayıtlarının (hiç olmazsa medyada aktarılan kadarının) kendisine ait olduğunu ve bunların gerçek olduğunu söylemişti.  Bu teyplerin kozmik odadan nasıl ve ne zaman sızdırıldığı sorusuna cevap arıyoruz.  Diğer belgeler ise rötuşlanmış belgeler. Burada soru, bunların orijinal versiyonlarının nasıl ve ne zaman sızdırılmış olduğu.

Özkök diyor ki:  “Ne yani ben koskoca Genelkurmay Başkanı, komutan olarak tebdil-i kıyafetle ordunun kozmik odasına mı sızdım? Gizli emir mi verdim?”

Burada konu Özkök’ün kendisinin kozmik odaya girmiş olması değil. Soru Çetin Doğan’ın emekliye ayrılmasından sonra yapılan bir idari tahkikat çerçevesinde kozmik odadan belgelerin ve ses kayıtlarının çıkarılabilmiş olması.  Benim dönemimde böyle bir tahkikat yapıldı ya da yapılmadı diyebilirdi.

Özkök diyor ki:  “Dikkat ederseniz bu soruşturmaya muhatap olan herkes onurlu bir suskunlukla yargı sürecini bekliyor ama bir tek o konuşuyor. Herkes onurlu bir duruşla yargı sürecini beklerken neden sadece o konuşuyor. Bu sorunun cevabını Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bu işler çocuk oyuncağı değildir.”

Bu en azından talihsiz birkaç cümle.  Özkök, bu adli davanın kamuoyunda nasıl bir karalama kampanyası içersinde yürütüldüğünün, adeta medyada görüldüğünün farkında değil mi?  Balyoz savcılarının tutumlarının farkında değil mi?  Yargının bir kaos içinde olduğunu herkesin (kimin tarafını tutarsanız tutun) kabul ettiği bir dönemde kendini müdafa etmek için konuşmak mı onurlu bir iş, yoksa o kadar silah arkadaşının töhmet altında bırakılması pahasına susmak mı?

Özkök diyor ki: “Ben söyleyeceklerimi söyledim. Onun soru sorması değil sorulara cevap vermesi gerekiyor. Soru sorması gereken o değil, benim. Şimdi savcılıktan kendisine yöneltilen sorular var. O bana soru sormak yerine kendisine sorulan bu soruları cevaplasın.”

Çetin Doğan savcıların sorduğu her soruyu cevapladı.  Savcılar bu cavapları yeteri kadar doyurucu bulmuş olmalılar ki akıllarına ellerindeki sorgu belgelerinde olan sorulardan başka soracak hiç bir soru gelmedi.  Acı gerçek şu ki, savcıların olayları gerçekten aydınlatmaya yönelik bir gayret içersinde olduklarını söylemek mumkün değil.

Özkök diyor ki: ‘‘Bu konular hakkında gerçekleri açıklamak yerine, işin kolayına kaçıp olayı başkalarına havale etme anlayışı var.”

Çetin Doğan’ın bildiği ve açıklamadığı hiç bir gerçek yok.  Şimdiki gayretleri de olayın her çehresiyle aydınlatılmasına yönelik.  İşin kolayına kaçtığını söylemek iyi niyetli bir ifade değil.

Özkök diyor ki: “Daha önce Çetin Doğan Paşa televizyonda çıkıp, ses kaydıyla ilgili olarak ‘evet bu konuşmayı ben yaptım’ demedi mi? Böyle bir konuşmayı yapan insan, altındaki personelin bundan motive olarak olumsuz şeylere yol açabileceğini düşünmez mi?”

Bu da talihsiz bir ifade.  Plan seminerinde bir senaryo üzerinden yapılan konuşmaların belki de orduda başkalarını harekete geçirmiş olabildiğini ima ediyor.  Bu konuda da Özkök’ün bildiği şeyler varsa söylemesi lazım.  Yok eğer faraziyeler üzerinden gidiyorsa bu sözleri tam da yapmak istemediğini söylediği şeyi (işleyen yargıyı etkilemek) yapmış olmuyor mu?

Türkiye’nin bulunduğu bu hassas dönemeç noktasında, TSK’nin ve yargının vardığı bu denli sancılı bir kriz döneminde ve Türkiye’de demokrasinin geleceği için bu kadar önem arzeden bir konu üzerinde kimsenin “ben çok şey biliyorum ama şimdilik konuşmak istemiyorum” deme lüksü yoktur.

(Not: Bu blog’da yazdıklarımız tamamen kendi görüşlerimizdir ve polemiğe zemin yaratmaması için bu yazımızın Çetin Doğan’a atfedilmemesi gerektiğini özellikle belirtiyoruz.)

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: